Haziran 24, 2021 06:59 Europe/Istanbul

Her biri yüce Allah’ın özelliklerinden birine işaret eden Esma-ül Hüsnâ’dan bugün sizlere, affı çok olan, hiçbir sorumluluk kalmayacak şekilde günahları affeden, kökünden kazıyan, اَلْعَفُوُّ el-Afüvv hakkında konuşacağız. Yüce Allah’ın affetmesi tüm kötülükleri yok edecek kadar güzeldir, öyle ki zaman aşımı ile eskileri hatırlatmaz ve başa kakmaz, kul utanır fakat Allah onun taksiratını affeder ve hatta eskilerin karanlığını, onun kalbinde yok eder.

Hatırlanacağı üzere yüce Allah’ın güzel isimleri olduğunu ve Allah Teâlâ’yı en iyi tanıma yolu ve O'na kulluk yolun ayak basmak için en temel işin bu ism-i şerifler olduğunu belirttik. İnsan Esma-ül Hüsnâ sayesinde en şayeste ve gerekli şekilde keni yaşam tarzı ve hedefini varlık dünya ile ayarlayabilir ve Esma-ül Hüsnâ’nın parlaklığı sayesinde kendi içinde tezkiye ve eğitme yolunu ve ortamını hazırlayabilir. İnsan, Esma-ül Hüsnâ sırlarına vakıf olarak, imanın tadına varıp yüce Allah’ın sevgisi ve O'na kavuşma şevki ile dolup taşar, öyle ki O'nun merhameti ve şefkatinden asla ümidini kesmeye yer kalmaz.

İşte bu güze isimlerden biri de, günahların tüm etkilerini yok eden, günahkar kulu ümitsizlikten kurtaran ve güvenle yüce Allah’a itaat ve ibadetlerini yeniden başlamasını sağlayan el-Afüvv’dür.

 

Afüvv ism-i şerifi, “gözardı etmek ve bırakmak” anlamındadır. Bu yüzden “günahların akıbetine göz yummak” anlamında kullanılır. Cezayı hak eden bir harekette bulunan birinin hak sahibi tarafından bağışlanarak cezalandırmaması halinde ona Afüvv denir. Örneğin birine bir emanet bırakılır ve emaneti korumakla görevlendirilir fakat emaneti korumayıp onu heder etmiş ve emanet sahibinden affedilmesini ister. Bizim Allah’tan da af dilememizin anlamı, cezayı hak eden bir hata yaptığımızı kabul etmiş ve Allah’ın da bize ceza vereme hakkına sahip olduğunun farkındayız fakat Allah da bizim O'ndan bağışlama talebinde bulunmamızla, Afüvv ism-i şerifi nedeni ile bizim suçumuzun akıbetinden vazgeçer.

Esma-ül Hüsnâ’dan Gafûr ism-i şerif anlam olarak el-Afüvv’e çok yakındır. Gafûr “örtmek, gizlemek, kirlenmekten korumak için bir şeyin üstünü örtmek” anlamındadır. Bu örtmek ve gizlemek ise çeşitli boyutları ve yönleri vardır. Bu boyutlardan biri günahın etkilerinin açığa çıkmamasıdır. Tıpkı bir yaranın pansuman, elbise, kumaş vb. şeylerle örtünmesi gibi; veya başkalarının anlamaması için işlenen hatanın üstünün örtülmesi gibi.

Gafûr Allah, günahların üstünü örter, öyle ki bizzat günah işleyen bile onu görmez ve hatırlamaz ve suçun insanın canı, ruhu, ahlakı ve kaderi üzerindeki etki yok olur.

Her kayma ve her hata, her kusur ve her eksikliğin, kendinden olumsuz etki bırakır. Bunların en önemlileri ise; iyi ameller ve nimetlerin etkileri ve bereketlerinin ortaya çıkmamasıdır. El-Afüvv olan yüce Allah tüm hataları, eksiklikleri ve kaymaları dikkate almayarak onları bağışlamakla, sadece insanları günah ve pisliklerden temizlemekle kalmıyor, üstelik kendi gufranıyla onların etkilerini de yok eder, bunun sonucu da dünyada hayır ve bereket, ahrette ise nimet ve mükafattır.

Bilindiği üzere insanlın gelişmesi ve erdem olması, Esma-ül Hüsnâ’nın tecellisine bağlıdır, bu mübarek isimler ne kadar insanda tecelli ederse, insan bir o kadar mükemmelleşir. Bu konu el-Afüvv hakkında da gerçerlidir, başka bir ifade ile bir insan her ne kadar manevi açıdan gelişirse bir o kadar Afüvv ism-i şerifi onda tecelli eder ve başkalarını bir o kadar daha rahat affeder. Nitekim Kur'an-ı Kerim’in Nur suresinin 22. ayetinde şöyle okuyoruz:

وَ لا یأْتَلِ أُولُوا الْفَضْلِ مِنْکُمْ وَ السَّعَةِ أَنْ یؤْتُوا أُولِی الْقُرْبى‌ وَ الْمَساکِینَ وَ الْمُهاجِرِینَ فِی سَبِیلِ اللَّهِ وَ لْیعْفُوا وَ لْیصْفَحُوا أَلا تُحِبُّونَ أَنْ یغْفِرَ اللَّهُ لَکُمْ وَ اللَّهُ غَفُورٌ رَحِیمٌ

İçinizden varlık ve servet sahibi kimseler yakınlarına, düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere (kendi mallarından bir şey) vermeyeceklerine yemin etmesinler. Onlar affetsinler, vazgeçip iyi muamelede bulunsunlar. Allah'ın sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz? Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

Allah Teâlâ bu ayette tüm Müslümanlara, yoksullar ve yakınlarının kaymalarına karşı öfkelenmeyip aceleci ve mantıksız karar vermemelerini, hatta bir birlerini affetmelerine emrediyor. Nitekim yüce Allah da intikam almak için ahip olduğu mutlak güce rağmen günahkarları bağışladığı gibi bizler de ilahi ahlaka uyarak bize kötülük edenleri bağışlamalıyız. Zira tıpkı hata yapan başkaları gibi bizler de hata ve sapmalara düşebiliriz. Öyle ise başkalarını affedersek  Allah’ın mağfireti de bizi kapsar ve vücudumuzdaki eksiklikleri örter.

Teğâbûn süresinin 11. ayetinde şöyle okuyoruz:

یا أَیهَا الَّذینَ آمَنُوا إِنَّ مِنْ أَزْواجِکُمْ وَ أَوْلادِکُمْ عَدُوًّا لَکُمْ فَاحْذَرُوهُمْ وَ إِنْ تَعْفُوا وَ تَصْفَحُوا وَ تَغْفِرُوا فَانَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحیمٌ

Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olabilecekler vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, hoş görüp vazgeçer ve bağışlarsanız şüphe yok ki Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

 Bu ayette insanın kendisine kötülük edenlere karşı uygun ve istenilen tepkiyi göstermesi için 4 temel çözüm yoluna işaret ediliyor.

Bunların ilki “affetmektir” anlamı ise intikam ve öç almaktan vaz geçmek ve bağışlamaktır. İnsan bazen karşı tarafı affeder fakat kalbinde keder ve kırılganlık kalır. İkinci çözüm yolu “hoş görmektir”. Hoş görmek bağışlamanın bir üst seviyesidir zira kalplerden incinmek ve darılma etkilerini temizler. Bundan daha mükemmeli ise telafi ve intikam yerine, bize zulmedene ihsan ve infakta bulunmaktır ki bu da “gufran” yani kabahatleri örtmektir. En son aşama ise rahmet ve sevgidir ki bu da ahlak ve insaniyetin en yüce aşamasıdır.

Affetmek, intikam ve öcünü alma gücüne sahip olan kişiye kolay bir iş değil; zira öfkesini kontrol edip dindirmeye ilaveten en kesin hakkından da vazgeçmesi gerekiyor. Bu yüzden Kur'an-ı Kerim insanları affetmeye ve öç almaktan vazgeçmeleri durumunda onlara anlatılmayacak değerde bir ödül ve mükafatın olduğunu, bunun ise Allah’a ait olduğunu belirtiyor. Nitekim Şura suresi 40 ayetinde şöyle buyuruyor:

وَ جَزاءُ سَیِّئَةٍ سَیِّئَةٌ مِثْلُها فَمَنْ عَفا وَ أَصْلَحَ فَأَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ

Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır). Ama kim affeder ve arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah'a aittir.

Emir el-Mu'minin hz. Ali -as- da bu konuda şöyle buyuruyor:

شیئانِ لا یوُزَنُ ثوابُهُما: العَفُو و العدلُ

İki şeyin sevabı ölçülemez: biri bağışlama ve diğeri ise adalettir.

Değerli dinleyiciler bugün de sizlerle sahife Seccadiye’nin 16. Duasının bir bölümünü ile vedalaşmak istiyoruz:

الهی ... أَنْتَ الَّذِی سَمَّیتَ نَفْسَکَ بِالْعَفْوِ؛ فَاعْفُ عَنِّی …  إِلَهِی فَإِذْ قَدْ تَغَمّدْتَنِی بِسِتْرِکَ فَلَمْ تَفْضَحْنِی، وَ تَأَنّیْتَنِی بِکَرَمِکَ فَلَمْ تُعَاجِلْنِی، وَ حَلُمْتَ عَنّی بِتَفَضّلِکَ فَلَمْ تُغَیّرْ نِعْمَتَکَ عَلَیّ، وَ لَمْ تُکَدّرْ مَعْرُوفَکَ عِنْدِی، فَارْحَمْ طُولَ تَضَرّعِی وَ شِدّةَ مَسْکَنَتِی، وَ سُوءَ مَوْقِفِی اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَی مُحَمَّدٍ وَ آلِهِ، وَ قِنِی مِنَ الْمَعَاصِی، وَ اسْتَعْمِلْنِی بِالطَّاعَةِ، وَ ارْزُقْنِی حُسْنَ الْإِنَابَةِ، وَ طَهِّرْنِی بِالتَّوْبَةِ، وَ أَیدْنِی بِالْعِصْمَةِ، وَ اسْتَصْلِحْنِی بِالْعَافِیةِ، وَ أَذِقْنِی حَلَاوَةَ الْمَغْفِرَةِ، وَ اجْعَلْنِی طَلِیقَ عَفْوِک، وَ عَتِیقَ رَحْمَتِک، وَ اکتُبْ لِی أَمَاناً مِنْ سُخْطِک، وَ بَشِّرْنِی بِذَلِک فِی الْعَاجِلِ دُونَ الْآجِلِ، بُشْرَی أَعْرِفُهَا، وَ عَرِّفْنِی فِیهِ عَلَامَةً أَتَبَینُهَ. إِنَّ ذَلِک لَا یضِیقُ عَلَیک فِی وُسْعِک، وَ لَا یتَکأَّدُک فِی قُدْرَتِک، وَ لَا یتَصَعَّدُک فِی أَنَاتِک، وَ لَا یئُودُک فِی جَزِیلِ هِبَاتِک الَّتِی دَلَّتْ عَلَیهَا آیاتُک، إِنَّک تَفْعَلُ مَا تَشَاءُ، وَ تَحْکمُ مَا تُرِیدُ، «إِنَّک عَلی کلِّ شَیءٍ قَدِیرٌ.

 

Sen, kendini affedicilikle adlandırmışsın. O halde beni affet.

Allah’ım! Ama yine de sen, rahmetinle beni kuşatıp, günahlarımı açığa vurarak, beni rüsvay etmiyorsun; kereminle bana fırsat tanıyıp, beni hemen cezalandırmıyorsun ve lütfunla bana yumuşak davranıp, nimetlerini elimden almıyor, ihsanını bulandırmıyorsun. (Ey Rabbim!) O halde uzun bir süredir ağlayıp sızlamama, çaresizliğimin had safhaya ulaşmasına ve durumumun vahametine bakarak bana acı!

Allah’ım! Muhammed ve âline salat eyle ve beni günahlardan koru; itaatine muvaffak kıl; (sana doğru) güzel bir dönüşü bana nasip eyle; tövbeyle beni temizle; özel korumanla beni destekle; sağlıkla işlerimi düzene koy; mağfiretinin tadını bana tattır; beni affının özgürü ve rahmetinin azatlısı kıl; benim için gazabından güvencede olduğumu yaz; ahiretten önce, dünyada bunun müjdesini bana ver; bu müjdenin alametini, belirtisini bana tanıt, bildir. Hiç kuşku yok ki bunlar, senin geniş rahmetini daraltamaz; sonsuz kudretini aşamaz; hilmine galip gelemez ve ayetlerinin kılavuzluk ettiği bol bağışlarını zorlayamaz. Hiç kuşkusuz, çünkü sen dilediğini yapar ve irade ettiğini hükmedersin. Sen her şeye kadirsin./012