Temmuz 03, 2021 08:14 Europe/Istanbul

İslam Peygamberi -s- şöyle buyuruyor: Benim ümmetimin en iyi ibadeti, Kur'an'ı Kerim okumaktır.

Her gün Kur'an'ı Kerim tilavet etmek, bu ilahi gevherle alışmanın ön hazırlığıdır. Kur'an'ı Kerim tilaveti çeşitli yöntemlerle yerine getirilir. Bu kitapta yer alan ayetleri yüzünden okumak ve anlamları üzerinde düşünmek en yaygın yöntemdir. Ancak Kur'an'ı Kerim’i güzel ve hoş bir seda ile okumak İslam Peygamberi’nin -s- Ehl-i Beyt’nin -s- siyerinden öğrenilen bir yöntemdir. Allah Resulü -s- ve pak Ehl-i Beyt’i -s- Kur'an'ı Kerim tilaveti ve bu semavi kitapla ünsiyet için en iyi fırsatın, gençlik çağı olduğunu buyurmuştur.

İmam Cafer Sadık çok güzel bir hadiste gençlerin Kur'an'ı Kerim ile üns meselesinin önemini şöyle beyan ediyor:

Kim gençlik çağında Kur'an'ı Kerim tilavet eder ve müminlerden de olursa, bu kitap onun eti ve kanı ile bütünleşir ve yüce Allah onu Hak elçileri ve temsilcileri olan meleklerle ve yine amelleri yazan meleklerle bir araya getirir ve kıyamet gününde de Kur'an'ı Kerim onunla cehennem ateşi arasında bir mani ve engel olur.

Kuşkusuz Kur'an'ı Kerim tilaveti ilahi maarifi ve Hak tealanın talimatını öğrenme ve ardından onlara amel etme aracıdır.

Kur'an'ı Kerim’in büyük ve seçkin karilerinin yaşamına şöyle bir göz attığımızda bu insanların büyük bir bölümü ergenlik ve hatta çocukluk çağında Kur'an'ı Kerim tilavetine başladıkları gençlik çağları da Kur'an'ı Kerim ile üns bağlamında en güzel dönemleri olduğu anlaşılır.

Kuşkusuz kıraat büyüklerinin gerçekleştirdikleri tilavetleri unutulmaz kılan şey, bu insanların ilahi değerli kelamla alışmaları ve anlamlarını idrak etmiş olmalarıdır.

Hatırlanacağı üzere geçen bölümde Mısırlı büyük karilerden 19. Yüzyılın seçkin karisi Şeyh Ahmet Neda ile tanıştık ve yaşadığı dönemde kayıt sistemlerinin yokluğu yüzünden güzel tilavetleri elde olmadığı için üzüldük. Ancak Mısır’da Ahmet Neda’dan sonra Kur'an'ı Kerim tilavetinde musikinin tonlarını, seslerini ve notlarını bilen bir başka seçkin kari dünyaya geldi. Bu karinin adı Ali Mahmut’tu ve 1878 yılında Mısır’ın başkenti Kahire’de dünyaya geldi. Ali Mahmut zengin bir ailenin çocuğuydu, fakat acı bir hadisenin sonucunda ta çocukluk çağında görme nimetinden mahrum kaldı. Buna karşın ailesi Ali Mahmut’u yetiştirmekten umudunu kesmedi ve bilakis onu Kur'an'ı Kerim’e emanet etti ve böylece Kur'an'ı Kerim ile üns sayesinde görme engelli çocuğun gelişmesine ve ilerlemesine şahit oldu.

Ali Mahmut ta çocukluk çağında Kur'an'ı Kerim’i ezberlemek ve Kur'an’i ilimleri öğrenmek üzere mektebe gönderildi. Ali Mahmut Kahire kentinin Fatıma Ümmül Golan camiinin mektebinde seçkin hocaların gözetiminde Kur'an'ı Kerim’in tümünü ezberlemeyi ve ilahi kelamı hoş bir seda ile tilavet etmeyi başardı.

Bir süre sonra Ali Mahmut Doğu musikisi ile tanıştı ve bu alanda da seçkin bir konuma geldi. Bir yandan Kur'an'ı Kerim ortamında yetişen ve ilahilere ilgi duyan ve öbür yandan Doğu musikisinde usta olan Ali Mahmut dini şarkıları ve ilahileri ve dini ibtihalleri okumaya başladı. Ali Mahmut bu alanda başarısı ve kullandığı ses ve nağmeleri duyanları hayrete düşürüyordu.

Ali Mahmut’un güzel sesi ve nağmeleri muhataplarını görülmemiş bir şevke kavuşturuyor ve mutlu ediyordu ve bu yüzden ona ses ve seda mucizesi ve Seyyidi Kura lakapları verildi. Ali Mahmut ta gençlik çağında dini şarkıları ve ibtihalleri icra etmekte rakipsiz bir üstat oldu. Günümüzde dini meclislerde dinlediğimiz birçok dini kaside ve ibtihallerin Ali Mahmut’un güzel nağmeleri olduğu söylenebilir; nitekim bu kasideleri yazanlar da onun tarzı ve tekniklerine göre hareket etmiş ve onun temelini attığı bu mektepte yetişmiştir.

 

Kur'an'ı Kerim’i tam olarak ezberleyen Ali Mahmut, yaşadığı dönemin ünlü hocalarından Şeyh Mebruk Hasaneyn’den Kur'an'ı Kerim kıraatini öğrendi ve fıkıh alanında da maharet kazandı. Ali Mahmut aslında Ahmet Neda’nın yolunu sürdürüyordu. Tilavet ustalarının belirttiğine göre Ahmet Neda ve Ali Mahmut’un tilavetlerinin özellikleri, ayetlerin kavramına uygundu. Bu iki büyük kari ayetin tilavetinde duraksamaları ve beklemeleri ayetin gidişatı ve kavramlarına tamamen uygundu. Bu iki büyük kariye göre ayetlerin kavramını ve değişmelerini göz önünde bulundurmadan Kur'an'ı Kerim kıraati faydasız olacağına ve musikinin tüm unsurları ayetin sözcükleri ve kavramının hizmetinde olması gerektiğine inanıyordu.

Şeyh Ali Mahmut’un hoş sesi ilk kez 1939 yılında Mısır’ın Kur'an radyosundan yayımlandı ve o tarihten itibaren büyük taraftar kitlesine kavuştu ve medyanın onayını alan bir kari oldu. Gerçi Ali Mahmut görme engelli bir insandı, fakat Kur'an'ı Kerim ve dini şarkılar ve ibtihal kıraatinde yaşadığı çağın dahilerinden biri oldu. Tilavet büyükleri ona tüm bestecilerin baş bestecisi ilan etti. Şeyh Ali Mahmut şöyle diyordu:

Güzel ses, tüm sadeliği ile derin ve muazzam kavramları samimi bir şekilde muhataplarına beyan eden sade v samimi sestir.

Şeyh Ali Mahmut Mısır’da Kur'an'ı Kerim kıraatinin en üstün öncülerinden biriydi ve sesi çok güzel ve hoş ve yüreklere hitap eden bir sesti. Şeyh hiç bir zaman bu yeteneği için kimseden maddi karşılık istemedi. Şeyh Ali Mahmut her zaman Hüseyin camii gibi kutsal ve manevi bir mekanda Kur'an'ı Kerim’i tilavet ederdi ve bu mekandan başka ancak onu tanıyan ve seven fukara ve yoksulların evinde bu işi yapardı. Şeyh Ali Mahmut’un evi de her daim çağının önde gelen Kur'an'ı Kerim büyüklerinin uğrak yeriydi.

Şeyh Ali Mahmut’un terk etmediği adetlerinden biri, her sabah ezandan önce Kahire’nin Hüseyin camiine gelmek ve ezanı o hoş ve güzel sesi ile okumaktı. O anlarda bu mekan ve çevresi Şeyh Ali Mahmut’un ezan okurken sesini duymak isteyen kalabalıkla dolup taşıyordu. Kalabalığın arasında Şeyh Ali Mahmut’un ezan sesini yakından duymak isteyen Mısır’ın Muhammed Babeli ve Hüseyin Terzi gibi büyükleri de vardı. Kahire radyosu bu ilgiyi görünce Şeyhin ezan okumasını kayda aldı ve mübarek Ramazan ayında yayımlamaya başladı. Bu kaydı Kuveyt radyosu da kullandı.

Şeyh Ali Mahmut görme engelli olmasına rağmen oldukça cömert bir insandı ve sürekli yoksul insanların durumunu sorar ve onlara mali yardımda bulunurdu, öyle ki bir süre sonra babasından miras kalan tüm servetini yoksullara ve muhtaç insanlara infakta bulundu.

Şeyh Ali Mahmut ömrü boyunca sadece bir kez işgal altındaki Filistin’in Yafa kentine ve bir kez de bir davet üzerine Şam’a gitti. Şeyh Filistin’de bir hafta kaldı ve orada çok güzel icraları gerçekleştirdi. Bundan sonra şeyht birçok kez davet edildi, fakat hiç birini kabul etmedi. Şam’a daveti kabul ettiğinde de orada hastalandı ve hemen Mısır’a geri döndü. Bu hastalık sonunda Şeyh Ali Mahmut’un vefat etmesine sebep oldu.

Şeyh Ali Mahmut’un ünü Mısır’ı aşarak başka İslam ülkelerine de yayıldı ve bu ülkelerde birçok taraftar kitlesi buldu.

Şeyh Ali Mahmut vefat etmesi ile birlikte tilavet semalarında bir yıldız olarak yerini aldı ve ondan sonra gelen kariler onun emekleri ve ebedileşen nağmelerinden bol bol yararlandı.

Etiketler