Ortadoğu gelişmeleri
Geçen hafta işgal altındaki Filistin bu toprakların işgal edildiği günün yıldönümünde korsan İsrail ordusu tarafından kuşatma altına alındı.
Ortadoğu dörtlü barış komitesinin İsrail’de yerleşke inşaatının sürmesine itiraz etmesi, Lübnan’da yeni Cumhurbaşkanı seçimi çıkmazı, Bahreyn’de krizin devam etmesi ve uluslararası camianın itirazları ve Suriye gelişmeleri, Ortadoğu bölgesinin önemli bazı gelişmeleriydi.
Şimdi detaylar.
Siyonist rejim İsrail Filistin işgalinin yıldönümünde Filistin milletine yönelik sıkı güvenlik tedbirleri uygulamaya başladı ve Batı şeria çevresinde güvenlik şeridi oluşturarak işgal altındaki Filistin’i adeta askeri kışlaya çevirdi.
Bu çerçevede 1967 yılında işgal edilen bölgelerin tüm giriş çıkışları Filistinlilere kapatıldı ve İsrailli askerler Batı şeria ve Beytulmukaddes’e giriş çıkışları 11 Mayıs Çarşamba günü sabah saatlerinden itibaren İsrail’in şom kuruluşunu kutlayacakları kutlamalara kadar yasak ilan etti.
Filistin milleti 14 Mayıs gününü Nekbe günü ya da felaket günü ya da facia günü olarak adlandırıyor ve her yıl aynı günde düzenledikleri yürüyüşler ve protesto eylemleri ile 1948 ve 1967 yıllarında işgal edilen Filistinli bölgelerin arasına çekilen sınır hattına doğru ilerliyor ve Filistin’in işgaline yönelik itirazını haykırıyor.
Filistin işgali, Filistin tarihinin en acı günüdür ve bu millet için avarelik, soykırım ve katliam armağan etmiştir. Nekbe günü Filistin milleti için yıllarca avarelik, hapis, işkence, savaş ve ölümden başka getirisi olmamıştır. Gerçekte gaspçı rejim İsrail’in şom varlığının Filistin topraklarında ilan etmesi ve bu kanser tümörünün İslam dünyasının tam kalbinde dayatılması, stratejik Ortadoğu bölgesini adeta bir volkana ve kriz odağına dönüştürdü..
Bugün Filistin işgali üzerinden 68 yıl geçtiği bir sırada bu bölgede hala huzursuzluk ve istikrarsızlık devam ediyor ve tüm bunların kökleri Batı’nın ve uluslararası siyonizmin çıkarcı emellerine uzanıyor.
Korsan İsrail 2000 yılından beri şimdiye kadar Gazze halkına üç savaş dayattı ve bu bölgeyi kan gölüne çevirdi ve şimdi de bölgeyi tekfirci akımları besleyerek yakmayı ve yıkmayı sürdürüyor.
İşgal altındaki Filistin topraklarında siyonist yerleşke inşaatını sürdürmek ve Filistin halkının evlerini gasp etmek, siyonistlerin mazlum Filistin milletine dayattığı diğer facialardır.
Amerikan kongresi ise her yıl İsrail’e üç milyar dolar hibe ederek bu kimliksiz rejimin ekonomisini ayakta tutuyor ve siyonistler Filistin işgalinin 68. Yılında hala Amerikan dolarları ile ekonomilerini ve savaş makinelerini ayakta tutuyor.
Geçen hafta Suriye’nin BM daimi temsilcisi Beşar Caferi Suriye krizini körükleyen ve uzamasını isteyenlere gösterdiği tepkide, Suriye’den el çekmelerini ve yanlışlığı Irak, Libya ve diğer bir çok ülkede kesinleşen mesnetsiz bahanelerle Suriye’nin içişlerine karışmamalarını istedi.
BM güvenlik konseyinin terörün hamilerine karşı ciddi tedbir almaktan aciz olduğunu belirten Beşar Caferi, IŞİD aleyhinde kurulan uluslararası ittifakı da göstermelik ve beyhude bir ittifak niteledi. Beşar Caferi, beş buçuk yılın ardından Suriye’de hala tüm uluslararası ilkelerin ve iyi komşuluk ilkesi ihlal edildiğini ve Suriye’yi ve altyapılarını ve milletini yok etmek için tüm araç ve gereçlerin seferber edildiğini ve dünyanın dört bir yanından ecnebi teröristlerin Suriye’ye getirildiğini kaydetti. Caferi ayrıca BM güvenlik konseyi Suriye krizinin başında onlarca oturum düzenleyerek onlarca kararname ve bildiri yayımladığını ve gerçekleri araştırma komisyonu kurduğunu ,fakat terörü destekleyenleri engellemek için hiç bir ciddi adım atmadığını ve ecnebi teröristlerin Irak ve Suriye’ye ihraç edilmesine engel olamadığını vurguladı.
Aslında Şam yönetimi bundan önce de defalarca uluslararası ittifakın IŞİD’i hedef almak yerine Suriye altyapılarını ve Suriye milletini hedef aldığını ve özellikle IŞİD’in Suriye petrolünü ve tarihi eserlerini İsrail ve Avrupa ülkelerine kaçak etmesine göz yumduğunu belirtmişti.
Bu arada BM Suriye özel temsilcisi Stephan De Mistura da 17 Mayıs’ta viyana’da düzenlenecek Suriye’ye destek için uluslararası çalışma grubu oturumunun ardından Suriyeli tarafların müzakere edeceği tarih belirleneceğini açıkladı. 11 Mayıs Çarşamba günü bir açıklama yapan De Mistura, Suriye barış müzakerelerinin yeni tarihi belirlenmesi, Suriye’ye destek çalışma grubunun düzenleyeceği oturumun sonuçlarına ve getirilerine bağlı olduğunu ifade etti.
Gözlemciler Suriye krizinin aslında bir vekalet savaşı olduğunu ve uluslararası aktörler uzlaşmadığı müddetçe Suriye krizi sonlanması mümkün olmadığını belirtiyor. Arabistan, Türkiye ve siyonist rejim İsrail, Suriye krizinin çözümlenmesini istemeyen ve bu yüzden ateşkese uymayan taraflardır, nitekim bunlar ateşkesi de Rusya ve ABD baskıları yüzünden kabul etmiş ve ta baştan da ateşkesi ihlal etmeye başlamıştır.
Geçen hafta Ortadoğu dörtlü barış komitesi korsan İsrail’in işgal altındaki Filistin’de yerleşke inşaatını sürdürmesi ile ilgili yayımladığı ve sert ifadeler içeren raporunda, Tel aviv’i Filistin’de huzursuzluklardan ve uzlaşma müzakerelerinin başarısızlığından sorumlu tuttu.
Ortadoğu dörtlü barış komitesi siyonistlerin Batı şeriada ve gaspettikleri Filistinli topraklarda yerleşke inşaatıyla ilgili en yeni raporunda Tel aviv’den yayılmacı politikalarını durdurmasını ve bağımsız Filistin devletinin kurulması yolunda engel çıkarmamasını istedi.
BM, ABD, Rusya ve AB Ortadoğu dörtlü barış komisyonunun üyeleridir. Bu komisyon 2002 yılında ve Filistin’le siyonistlerin arasındaki müzakereler çıkmaza girmesinin ardından kuruldu, fakat korsan İsrail’i yayılmacı ve sultacı politikalarından vaz geçiremedi.
Ortadoğu dörtlü barış komitesinin raporunu hazırlayan diplomatlar ise raporda İsrail aleyhinde sert ifadelerin kullanılmasının amacı, yerleşke inşaatının durdurulması ve Filistinlilerin gaspedilen arazilerinde illegal inşaatların tahrip edilmesine yönelik olduğunu belirtti.
Raporda Batı şeria ve Kudüs’te yerleşke inşaatının artması ve Filistinlilerin evsiz barksız bırakılması üzerinde odaklanıyor. Raporun Mayıs sonunda veya Haziran başında BM’de ve ardından güvenlik konseyinde yayımlanması ve tartışılması bekleniyor.
Yerleşke inşaatı her zaman siyonist İsrail’in kırmızı çizgisi olmuştur ve bu bağlamda İsrail elebaşıları sadece uluslararası camianın ve insan hakları örgütlerinin değil, hatta BM ve büyük hamisi Amerika başkanlarının itirazlarını umursamıyor ve yerleşke inşaatını sürdürüyor.
Geçen hafta Bahreyn rejiminin baskıcı politikalarına itiraz eden behreyn İslamî Amel cemiyeti genel sekreter yardımcısı Şeyh Abdullah Salih, Halif rejiminin militarist politikaları ve 8 ülkeden ecnebi askeri getirerek Bahreyn halkının barışçıl protesto eylemlerini bastırmasına rağmen Bahreyn halkı haklı taleplerini elde edinceye dek barışçıl itirazlarını sürdüreceklerini belirtti.
Şeyh Abdullah Salih, Halife rejimi savunmasız Bahreyn milletini bastırmak için Arabistan, BAE, Katar ve Ürdün’den güvenlik gücü yardımı talep ettiğini ve ayrıca Pakistan’dan da milis istihdam ederek Bahreyn halkını bastırmayı sürdürdüğünü vurguladı.
Geçen hafta Bahreyn insan hakları derneği de bu ülkede basın özgürlüğü ihlalleri devam ettiğini açıkladı.
Bahreyn insan hakları derneği Halife rejimi adil olmayan mahkemelerde yargı yaptığını, tutukluları ve özellikle medya mensuplarını işkence ettiğini veya sürgün ettiğini veya vatandaşlıktan veya işten çıkardığını ve hatta bazen idam cezasına çarptığını belirtti.
Bahreyn insan hakları derneği haftalık raporunda da 29 Nisan’dan 6 Mayıs’a kadar halife rejimine bağlı güvenlik güçleri 13 Bahreynli vatandaşı gözaltına aldığını, 17 vatandaşı işkence ettiğini ve 17 eve yargı izni olmaksızın baskın düzenlediğini belirtti.
Bu arada halife rejiminin baskıcı politikalarının şiddetlenmesi uluslararası camianın tepkisine de neden oluyor.
Bahreyn’de şimdiye kadar bir çok vatandaş sırf Halife rejiminin yetkililerini eleştirdiği için yargılandığı ve uzun süreli hapis cezalarına çarptırıldığı belirtiliyor. Bahreyn halkı ise son beş yılda sadece ülkelerinde demokratik bir nizam istiyor.
Lübnan parlamentosunun 38. Oturumu da sonuçsuz kalınca bu ülkenin yeni cumhurbaşkanının seçimi bir sonraki oturuma kaldı. Yaklaşık iki hafta sonra Lübnan’da Cumhurbaşkanı seçim krizi üçüncü yılına giriyor. Lübnan’da eski Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman’ın 25 Mayıs 2014’te cumhurbaşkanlığı sarayından ayrılmasının ardından Lübnan 13. Cumhurbaşkanının seçilmesini bekliyor. Lübnan anayasasına göre cumhurbaşkanını parlamento seçmesi gerekiyor. Bunun için ise parlamentonun oturumunda üçte ikilik milletvekili sayısı barajı aranıyor, yani 128 milletvekilinden en az 86 milletvekili oturuma katılması gerekiyor.
Ancak Lübnan parlamentosunun oturumları şimdiye kadar çeşitli kanatların boykotu ile karşılaştı ve böylece 13. Cumhurbaşkanı bir türlü seçilemedi. Lübnan bundan önce de benzer krizleri geride bıraktı. Şimdi ise Mişel Aun’un seçilmesi ve iki yıllık bir süre için geçici olarak cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturması yolları arandığı konuşuluyor. Fakat cumhurbaşkanlığı seçimi üzerindeki anlaşmazlık hatta parlamentonun gerekli milletvekili sayısına ulaşmasını bile engelliyor ve bu yüzden Aun’un bu şekilde seçilmesinin tartışılması mümkün olmuyor.
Gözlemciler ise Lübnan parlamentosunun sonuçsuz oturumlarını Batı sömürüsünün bu ülkeye geri dönme hayallerine bağlıyor ve şimdi bu krizle Lübnan’a yumuşak bir savaş dayattıklarını kaydediyor. 015