Yüz Yılda Yüz Gelişme-17
Bu bölümde Hicri Şemsi 14'üncü yüzyılın en kötü havadislerinden olan İkinci Dünya Savaşını ve İran'ın bu savaştan aldığı etkileri ele alacağız.
İkinci Dünya Savaşı, asıl odak noktası ve mekanı Avrupa'da olmasına rağmen büyük bir yanardağ gibiydi. İşte bu yakıcı alevler İran dahil birçok ülkeye büyük zararlar verdi. İran hükümetinin tarafsızlığını açıklamasına rağmen İngiliz ve Rus birlikleri, Müttefiklerin Almanya ile şiddetli bir savaşa giren Sovyetler Birliği'ne yardım etmek için 25 Ağustos 1941'de İran topraklarını işgal etti. Bu onlar için o kadar önemli ve hayati idi ki İran'ı "Zafer Köprüsü" olarak adlandırdılar. Ama İran halkının bu zaferdeki payı, Birinci Dünya Savaşı gibi, sefalet, yoksulluk, hastalık ve kıtlıktan başka bir şey değildi.
Rıza Şah'ın sınır dışı edilmesinden sonra İngilizler, ülkeyi yönetmede pratikte hiçbir rolü olmayan tecrübesiz, beceriksiz ve iradesi zayıf bir genç olan Rıza Şah'ın oğlu "Muhammed Rıza Pehlevi"yi iktidara getirdi. Muhammed Rıza Şah Pehlevi babasının izlediği baskı ve despotluk politikasını sürdüremedi ve bunun sonucunda uzun yıllar sonra İran'da açık bir siyasi alan meydana geldi. Partiler ve basın özgür faaliyetlere başlamış ve başından itibaren Rıza Şah'ın zalim ve sert hükümetini eleştirmiş ve özellikle talan ettiği toprakların, mücevherlerin ve servetin halka ve hazineye iade edilmesini talep etmiştir. Ancak yeni iktidar boş vaatlerde bulunarak ve demokratikleşme bahaneleri ile konuyu örtbas etmeye çalışmıştı.
Bu arada İngiltere ve Sovyetler Birliği İran'da istediklerini yaptılar, ulaşım yollarına, demiryollarına ve hatta İran petroline erişim sağladılar ve halkın gıdasını ve azıklarını yağmalayarak İran halkı için büyük bir kıtlık yarattılar. İran'ın bu iki saldırgan ülke tarafından işgali sırasında 2 ila 4 milyon arasında insanın kurban gittiği tahmin ediliyor.
İran'ın Sovyet ve İngiliz birlikleri tarafından işgalinden beş ay sonra, Ulusal Meclis, iki hükümete verilen sayısız tavizler karşılığında, ikinci dünya savaşından en geç 6 ay sonra güçlerini İran'dan çekeceklerini taahhüt ettiler. Müttefiklerin büyük zaferinin ardından savaşın ortasında İran'a giren Amerika Birleşik Devletleri ve İngilizler bu anlaşmaya uyarak İran'dan çekildiler. Ancak ünlü diktatör Joseph Stalin liderliğindeki Sovyet hükümeti, ülkesinin İran tarafından Nazi Almanyası'ndan kurtarmasını takdir etme yerine ve derhal geri çekilmeye başlaması yerine açıkça kuzey İran petrolünün imtiyazını ele geçirmek istedi.
İran'a daha fazla baskı uygulamak için, Stalin bizzat Azerbaycan'da ve kuzeybatı İran'da Kürdistan'ın bir bölümünde komünist eğilimli iki özerk devletin kurulmasını emretti. Bu iki önemli bölgenin kontrolü ise neredeyse tamamen merkezi hükümetin elinden çıktı. İran, bu tür müdahaleci ve saldırgan hareketlerinden dolayı Sovyetler Birliği aleyhinde Güvenlik Konseyi'ne şikayette bulundu. Bu şikayet Moskova için maliyetli olmasına ve kamuoyunun dikkatini İran'ın işgaline çekmesine rağmen pratik bir sonuca varmadı. Ancak, kuzey İran'ın o dönemde, rakibi olan Sovyet güçleri tarafından işgal edilmesinden korkan Amerika Birleşik Devletleri, Sovyetleri birliklerini tahliye etmesi gerektiği konusunda uyardı. Bu krizin ardından İran'da kabine çöktü ve İran'ın en deneyimli ve kurnaz politikacılarından biri olan Ahmed Gavam başbakan oldu.
Gavam, İran'ın işgaline son vermenin çözümünü Sovyet liderleri ile müzakere etmek ve krizi yatıştırmak olarak gördü ve Moskova'yı ziyareti ve Stalin ile görüşmesi sırasında onu birliklerini geri çekmeye ve İran'ın içişlerine karışmamaya ikna etmeye çalıştı. Ancak bu ziyaret başarısız oldu ve Moskova yetkilileri kuzey İran'da petrol arama ve çıkarma hakkını talep etmeye devam etti. Ancak, Sovyetlerin Tahran büyükelçisi Ivan Sadchikov ile hükümet arasında müzakereler devam etti ve nihayet kuzey İran petrolünün imtiyazının İran-Sovyet ortak bir şirkete devredilmesi ve bunun karşılığında Sovyet güçlerinin geri çekilmesi konusunda anlaşmaya varıldı.Ancak İran-Sovyet petrol anlaşmasının kesin onayı, seçimleri savaş nedeniyle ertelenen Ulusal Meclis'in onayına bağlandı.
Sovyet Birliği güçlerinin İran'dan çekildiğinin açıklanmasının ardından hükümet, "Azerbaycan Demokrat Partisi" liderliğindeki Azerbaycan Özerk Hükümeti ile görüşmelere başlamış ve birkaç ay sonra önemli bir karar aldı. Sovyet destekli özerk hükümetler zor durumda kalmışlardı. Sovyet güçlerinin geri çekilmesi, halk desteğinin olmaması ve halka yapılan zulüm herşeyi değiştirmişti. Nitekim Sovyet makamları, Azerbaycan ve Kürdistan özerk hükümetlerine kendilerini desteklemediklerini bildirmişlerdi. Sonunda İran ordusu, parlamento seçimlerinin güvenliğini sağlama mazeretti ile Azerbaycan bölgesine gitti. Öte yandan, Azerbaycan'ın çeşitli şehirlerinin vatansever ve Müslüman halkı, askerlerin gelmesinden önce, özerk hükümetin birçok hain yetkilisini tutukladı ve cezalandırdı ve aslında Azerbaycan ve Kürdistan'da çok sayıda şehir ordu gelmeden kurtarıldı. Halk orduyu memnuniyetle karşıladı ve hayatta kalan Sovyet bağlantılı ayrılıkçılar ve bölücüler de, aşağılandılar ve hatta bazıları toplama kamplarına sürüldüler.
Bu arada Moskova yetkilileri İran Ulusal Meclisi'nin kurulmasını ve ortak petrol şirketinin kurulması anlaşmasının onaylanmasını bekliyordu. İşte bu meclis Ağustos 1946'da çalışmaya başladı, ancak Gavam zeminini hazırladığı için bir kararla, ortak İran-Sovyet petrol şirketi kurma anlaşmasına karşı çıkıldı. Karar Sovyet yetkililerini kızdırdı, ancak ABD'nin uyarıları ile İran'a karşı harekete geçmediler. Her halükarda, Sovyet işgalcilerinin sınır dışı edilmesi, İran'ın çalkantılı durumunda olan halk için bir zaferdi. Ancak milli meclis, hükümeti Güneyde İran-İngiliz petrol şirketi hususunda da milli çıkarlar doğrultusunda adımlar atmakla mükellef kılmıştı.
İngilizler tarafında Neville Gass ve İran tarafında Abbas Goli Golşaiyan, müzakereler sonucunda İran'ın payına sadece küçük bir payın eklendiği "Gass-Goşaiyan" adlı bir sözleşme imzaladılar. Bu nedenle Milli Meclis bu anlaşmayı reddetti ve anlaşmaya muhalefet süreci gelecekte İran petrol endüstrisinin millileştirilmesinin yolunu açtı.
Bu dönemin bir diğer önemli olayı da, siyasette yeni aktif olan İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi'ye Şubat 1949'da düzenlenen suikast girişimi idi. Bu olay bahanesi ile basın ve partiler kapatılmış, Şah da fırsat buldukça Kurucu Meclis'in temellerini atmış ve anayasayı değiştirerek yetkilerini artırmıştır. Bu yeni değişikliklere göre , Şah parlamentonun yasalarını veto edebilirdi.
Genel olarak İran 1940'lı yıllarda çok zor ve istenmeyen olaylar yaşadı. Özellikle de ikinci dünya savaşından aldığı zararlar ve hasarlara rağmen yine de toprak bütünlüğü ve bağımsızlığını korudu.