Yüz Yılda Yüz Gelişme-20
Bu bölümde Hicri Şemsi 14'üncü yüzyılda İran petrolünün millileştirilmesi hareketi ile ilgili konuşacağız.
Petrol değerli bir kaynak ve madde olsa da Hicri Şemsi 1287 yılında yani Miladi 1908 yılında bulunduktan sonra sorunlu, gerilim dolu bir krize dönüşmüştür. Kaçar kralı Fethalişah, petrol bulma, çıkarma ve kullanma imtiyazını İngiliz sermayeci William Knox D'Arcy'ye devretti. Böylece bu İngiliz tacirin şirketinin yıllık olarak hükümete değersiz bir meblağ vermesi kararlaştırıldı.
Rıza Şah ise 1933 yılında bu şirket ile bir başka anlaşma imzalayarak bu şirketin adının İran-İngiliz Petrol Şirketine değişmesine neden oldu. Bu sözleşmede İran'ın petrol gelirlerinden payı arttırılsa da İngilizlere başka tavizler ve avantajlar verildi. Bunların en önemlisi bu sözleşmenin 60 yıl boyunca uzatılması idi. Bu sözleşme halkın ve siyasetçilerin protestoları ile karşılaştı. Ancak Rıza Şah diktatörlüğü bu karşı çıkmanın bir sonuca varmasına izin vermedi.
İkinci dünya savaşının ardından Sovyetler Birliği devlet adamları İran'ın Kuzeyindeki işgallerine son vermek için İran Kuzey petrolünü kullanmayı şart koştuklarında İran hükümeti de Sovyetler Birliği ile karma bir petrol şirketinin kurulmasına onay verdi. Ancak nihai onayın İran ulusal konseyi meclisi tarafından verileceğini bildirdi. Sovyetler Birliği güçleri İran'ı terk ettiklerinde İran meclisi bu anlaşmayı kabul etmeyerek hükümetten Güneyde faaliyet yapan İran-İngiliz Petrol Şirketinden de İran'ın tam çıkarlarını sağlamasını istedi. Taraflar arasında yapılan müzakereler ise ek sözleşme olarak da bilinen Gess-Golşaiyan anlaşmasının imzalanmasına yol açtı. Bu sözleşme de çok ufak ve yetersiz değişiklikler yüzünden meclis tarafından reddedildi.
Bu dönemde, petrol sanayii durumu, ülkenin en önemli meselesi haline gelmişti. Çok sayıda bağımsız ve milliyetçi temsilcinin katıldığı 16. Meclis'in açılışıyla bu konuda önemli gelişmeler bekleniyordu. Meclis dışında halk ve birçok parti böyle bir amaca ulaşmak istiyordu. Bu koşullar altında, mücahit ve sömürge karşıtı bir din adamı ve İngilizlerin İran petrolü üzerindeki egemenliğinin sağlam ve sadık bir muhalifi olan Ayetullah Seyyid Ebulkasım Kaşani 1950 yılında sürgünden döndü ve halk tarafından büyük bir coşku ile karşılandı.
Bu arada, dönemin başbakanı General Rezmara, petrol endüstrisinin millileştirilmesinin önündeki en önemli engeldi. Ancak İslam Fedaileri Cemiyeti üyelerinden biri vatana ihanet suçundan dolayı onu öldürdü.Böylece bu büyük işin önündeki en önemli engellerden biri kaldırıldı. Bu olayın hemen ardından Millet Meclisi petrol endüstrisinin millileştirilmesine ilişkin yasayı onayladı ve 20 Mart 1951'de nihayet Senato tarafından onaylandı.
Bu tarihi karar İran halkının sömürgeciliğe karşı mücadelesinde bir dönüm noktası olarak tescillendi. . Bu yasaya göre İran'ın her yerinde petrol arama, çıkarma ve işletme süreçleri sadece İran hükümetine devredildi. Yaklaşık bir ay sonra, Ulusal Meclis'te petrol endüstrisinin millileştirilmesi taraftarlarının lideri olan Dr. Muhammed Musaddık, yasayı uygulamak için başbakan olarak seçildi. Buna göre, İran'ın Güneyindeki petrol zengini bölgelerine gitmek ve petrol endüstrisinin yönetimini İngilizlerden devralmak için bir heyet atandı.
İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ağır kayıplara uğrayan ve son zamanlarda en büyük kolonisi Hindistan'daki kaynaklarını kaybeden İngiliz hükümeti, ülkesini yeniden inşa etmek için fazlasıyla İran petrol gelirine ihtiyaç duyuyordu. Bu nedenle, İran petrol endüstrisinin millileştirilmesine ilişkin yasayı yürürlükten kaldırmak için birçok siyasi, askeri, ekonomik ve propaganda girişiminde bulundu. Özellikle bu halka dayalı ve sömürgecilik karşıtı eylem, diğer milletler ve ülkeler için de bir model olabileceğinden büyük kaygılar İngilizlerin rahatını kaçırmıştı.
İngiltere, önce ekonomik heyetler göndererek İran ile anlaşma sağlamaya ve İran'ı aldatmaya çalıştı. Aynı zamanda İngiltere, İran hükümetine baskı yapmak için İran'ın güney kıyılarına birkaç savaş gemisi gönderdi. Ancak İran ile İngiltere arasındaki müzakereler, İran'ın petrol endüstrisinin millileştirilmesine ilişkin yasa çerçevesinin dışında kalan teklifler nedeniyle devam ettirilemedi. Sonuç olarak Londra, İran petrolüne yönelik yaptırımları gündeme aldı ve İran petrolünü satın alan herkesi kovuşturmakla tehdit etti. Böylece daha az petrol şirketi ve ülke İran petrolünü satın almaya istekliydi. İngiltere, ülkesindeki İran varlıklarını da dondurdu. Bunun yerine Musaddık, petrolden arındırılmış bir ekonomi politikası izledi ve bütçe açığını kapatmak için ulusal tahviller çıkardı.
İran ile İngiltere arasında petrol konusunda bir diğer ihtilaf noktası da uluslararası çevreler oldu. Londra, İngiliz ve İranlı petrol şirketleri arasında imzalanan petrol anlaşmasının iptali nedeniyle BM Güvenlik Konseyi'ne dava açtı. Dr. Musaddık Güvenlik Konseyi'ne katıldı ve mantıklı ve yasal argümanlarla üyeleri İran petrol endüstrisinin millileştirilmesinin bir iç mesele olduğuna ikna etti. Özellikle İran'ın bir petrol şirketi ile karşı karşıya olduğunu bu durumun İngiliz hükümetiyle hiçbir ilgisi olmadığı sözünü etkin bir şekilde ispatladı.
Muhammed Musaddık sözlerinde şu ifadelere de yer verdi: "Petrol endüstrisini millileştirme kararı, bağımsız ve özgür bir ulusun siyasi iradesinin sonucudur. Sizden ricamız, BM Anlaşması hükümlerine uygun olarak konuya müdahale etmekten kaçınmanızdır..."
Güvenlik Konseyi konuyu Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı'na devretti ve Musaddık böylece bu kez de mahkemede İran halkının haklarını savundu. Lahey mahkemesi nihayet İran ile İngiltere arasındaki anlaşmazlığı çözme yetkisi olmadığına ve aslında İran lehine karar verdi. İran halkı İngiltere'nin bu yenilgisini ve kendi zaferini şekilde kutlamış ve bağımsızlık yoluna devam etme kararı almıştır.
Ancak yavaş yavaş, ülke içindeki siyasi ve ekonomik sorunlar daha belirgin hale geldi. İran'a uygulanan petrol ambargosu nedeniyle ekonomik durum pek iyi değildi. Ayrıca divan ve kraliyet bağlantılı olanlar ve ordu da hükümetin çalışmalarına müdahale etti. 17'nci Meclis seçimlerinde bazı şehirlerde seçimlerin durmasına neden olan ihlaller ve hatta çatışmalar yaşandı.
1952 yılında parlamentonun kurulmasından sonra Musaddık, yetkilerinin artırılmasını talep etti ve bu da kabul edildi. Ancak Muhammed Rıza Şah'a savaş bakanlığını devralma talebi kabul edilmemiş ve bunun üzerine Dr. Musaddık Başbakanlıktan istifa etmişti. Ayetullah Kaşani liderliğindeki halk, Musaddık'ı destekledi ve 21 Temmuz 1952'deki büyük gösterilerde yeniden başbakan olarak atanmasını talep etti. Gösteri kanlı olaylar ile geçti ve onlarca kişi öldü ve yaralandı. Halkın öfkesinden endişe duyan Şah, bir kez daha Muhammed Musaddık'ı başbakan olarak atadı ve savaş bakanlığını ona devretmeyi kabul etti. Böylece milli ve dini güçlerin işbirliği ile bir kez daha halkın hak ve menfaatlerinin güvence altına alınmasının yolu açılmış oldu
Petrolün millileştirilmesi hareketi sadece İran halkı için önemli bir zafer değil, aynı zamanda sömürgeciliğe karşı mücadelede diğer hükümetler ve milletler üzerinde de büyük bir etki yarattı. İngiltere bundan korkuyordu ve bu nedenle İran halkının iradesine şiddetle direndi ve siyasi arenadaki başarısızlığına rağmen, petrol endüstrisini millileştirme hareketini yenmeye çalışmaktan hala vaz geçmemiştir.