Şubat 09, 2016 00:31 Europe/Istanbul

Bugünkü sohbetimizde ölümden korkunun sebeplerini irdelemeye çalışacağız.

Geçen bölümlerde ölüm ve insanların ebedileşmesinde söz ettik ve dedik ki ahiret dünyasına inanç, fıtri ve doğal bir inançtır. Şimdi akla gelen soru şu ki eğer insan ebedi ise ve ruhu bedeninden ayrıldıktan sonra yok olmuyorsa, o zaman neden insanların büyük bir bölümü ölümden korkuyor?

Evet, insanların büyük bir bölümü ölümden korkuyor ve bu olguya karşı iyi duygular taşımıyor. Bu kesime göre ölüm korkunç bir kabustur ve hatta ölümü düşünmek bile insanın tatlı yaşamını acı hale getirir.

Bundan önce de belirtildiği üzere insanoğlu fıtri olarak ebedileşmeye eğilimi vardır, fakat bazı insanlar yanlışlıkla maddi dünyayı ebedileşme arenası sanıyor ve bu yüzden onlara göre ölüm yok olmaktır ve bundan kaçmak gerekir.

Eğer ölümden daha somut bir tabir sunmak gerekirse, ölümü güneşin batmasına benzetebiliriz. Güneş batıda battıktan sonra aynı zamanda bir başka noktada doğmaktadır. Ölüm de bir başka dünyada yeniden doğuştur.

Aslında ölümden korkunun bir sebebi, ölüm hakikatini bilmemekten kaynaklanır. Rivayetlere göre adamın biri İmam Cevad’dan –s– sorar: Neden bazıları ölümü hoş karşılamıyor? İmam şöyle karşılık verir: çünkü ölümü tanımıyorlar. Eğer ölümü tanısalar hiç kuşkusuz onu sever ve ahiret dünyası onlar için çok daha iyi olduğunu anlarlar. İmam Cevad –s– bu hakikati aydınlatmak için de şöyle buyurur: neden çocuk veya deli bir insan bedenini sağlığa kavuşturan ve acılarını dindiren ilacı almaktan kaçınır? Adam şöyle der: çünkü ilacın faydasından habersizdir. İmam şöyle buyurur: Muhammed’i –s– haklı olarak peygamberliğe seçen Allah’a and olsun ki, hasta için şu ilaçtan daha yararlı olduğunu bilmeden hiç kimse kendini ölüm için doğru düzgün hazırlamaz. Şunu bil ki, eğer insanlar ölümle ne gibi nimetlere kavuşacaklarını bilseydi onu hatta hastalıkları bertaraf eden ve sağlığa kavuşturan ilaçtan bile daha çok severdi.

Dolaysıyla gelecekten habersiz olmak, ölümden korkmanın sebeplerinden biridir.

Bir başka rivayete göre İmam Hadi –s– hastalanan sahabeden birini ziyarete gider ve sahabenin ölümden korktuğu için ağladığını fark eder. İmam Hadi –s– hasta sahabeye şöyle buyurur: Ey Allah’ın kulu, sen ölümden korkuyorsun, çünkü onu tanımıyorsun. İmam ardından sorar: eğer tüm bedenin kirlenirse ve sen de bu kirlilikten acı çekiyorsan ve eğer aynı zamanda bedeninde yaralar ve hastalıklar ortaya çıkar ve yıkanırsan bunlardan kurtulacağını bilsen, acaba kendini yıkamak istemez misin? Hasta adam şöyle der: Tabi ki isterim. İmam şöyle buyurur: ölüm de aynı şu yıkınmak gibidir ve kirlerin temizlenmesine sebep olur. Fani dünyanın afetleri ve hastalıkları yüzünden yok olmayan günahlar ölüm sayesinde yok olur ve temizlenir.

Gerçekte ölüm korkusu insanların inancına göre çeşitli sebepleri vardır. Bazı isanlar ölümü yok olma şeklinde yorumlamaz ve ölümden sonraki yaşamı da inkar etmez, ama buna rağmen ölümden korkar. Bazı insanlar vardır ki fani dünyaya bağımlılığı çok fazladır. Eğer insanın hiç bir kıl bulunmayan avucuna bir parça yapışkan bir şey yapışırsa, onu koparırsanız, acı hissetmezsiniz, fakat eğer aynı yapışkan şey vücudunuzda kıl olan bir bölgeye yapışırsa, onu koparmak çok acı verir. Fani dünyaya gönlünü aşırı derece kaptıran insan için de bu dünyadan ayrılmak çok zordur.

Bir gün adamın biri Allah Resulü’nden –s– insanların neden ölümü sevmediğini sorar. Allah Resulü –s– şöyle buyurur: eğer bir malın varsa, ölümünden sonrası için Allah yolunda infak et, çünkü insanın gönlü her zaman malıyla birliktedir. Eğer onu ölümünden sonrası için erken yollarsa, bir an önce ona kavuşmak ister ve eğer malını bu dünyada bırakırsa, ondan ayrılmak istemez.

Bazen ölüm korkusu, insanın işlediği günahlar ve reva gördüğü zulümler yüzünden olabilir. Gerçekte bazı insanlar ölümü öbür dünyaya açılan kapı gibi gördükleri halde ölümü huzur içinde karşalamayabilir. Çünkü u insanlar maad ve öbür dünyada yeniden dirilmeye inandıkları halde günahları ve kötü amelleri yüzünden ölümden korkar. Bu insanlar ölümden sonra tüm amelleri ve günahları hakkında hesap vermeleri gereken bir başka aleme ayak basmaları gerektiğini bilir ve bu yüzden ölümden ve hesap vermekten korkar.

Rivayetlere göre oldukç mizah yapan biri olan İmam Hasan’ın –s– arkadaşlarından biri bir gün o hazretin huzuruna çıkar. İmam halını hatırını sorar. Adam şöyle arz eder: Ey Allah Resulü’nün –s– oğlu, günümüz Allah tealanın istediğinin aksine, şeytanın istediğinin aksine ve hatta kendi isteğimin aksine geçiriyorum. İmam tebessüm eder ve sorar: nasıl yani? Adam şöyle arz eder: Allah her zaman O’na itaat etmemi ve asla günaha bulaşmamamı ister, ama ben böyle değilim. Öte yandan şeytan sürekli günah işlememi ve Allah’a itaat etmememi ister, ama ben böyle de değilim. Kendim de asla ölmemeyi istiyorum, ki bu da olmuyor. O sırada orada bulunan bir başka kişi sorar: ey Resulullah’ın –s– oğlu, neden biz ölümden hoşlanmaz ve onu sevmeyiz? İmam Hasan şöyle buyurur: Sizler dünyanızı abad ve ahiretinizi yıkmışsınız. Doğal olarak abad ber mekandan yıkılmış bir mekana gitmek istemezsiniz.

Eğer ölümü yeni ve ebedi bir yaşamın başlangıcı ve daha büyük bir dünyanın kapısı gibi algılayacak olursak, ve eğer dürüst insanlar olursak, ondan asla korkmayı, bilakis ölümü yaratılış aleminin en güzel durumlarından biri sayarız. Çünkü ölüm aslında bu dünyanın dar kafesini kırmak ve tüm maddi bağlardan ruhumuzu kurtarmak ve özgürlüğe kavuşmaktır. Bu durumda tüm iyi ve hakikat peşinde olan insanlar ölüme öbür dünyaya geçiş kapısı ve köprüsü gibi bakar ve huzur içinde ölümü karşılar. Nitekim İmam Ali –s– de şöyle buyurur: Allah’a and olsun ki Ebi Talib’in oğlunun ölüme olan ilgisi, süt emen bebeğin ana sütüne olan yakınlığından daha fazladır.

İmam Hüseyin –s– da Aşura günü zalim Yezid ordusu ile yüzleştiği sırada sahabeye şöyle buyurmuştur: Sabredin ey büyük insanların evlatları. Ölüm sadece sizi acılardan ve kederlerden kurtaran ve cennetin geniş bahçelerine ve ebedi nimetlere taşıyan bir köprüdür. Şimdi hanginiz zindandan saraya taşınmaktan rahatsızdır? Ancak düşmanlarınız saraydan zindana ve azaba taşınan kişiler gibidir. Babam Allah Resulü’nden –s– nakletttiği gbi dünya müminin zindanı ve kafirin cennetidir ve ölüm müminleri cennet bahçelerine ve kafirleri cehenneme götüren köprüdür.

Demek ki mümin isan yüce Allah’ın sonsuz rahmetine umut bağlayarak ve şer’i görevlerini yerine getirmek ve haramdan ve günahtan uzak durmak suretiyle ölümden korkmadığı gibi büyük bir şevkle ölümü karşılar, çünkü ahiret dünyasında Allah Resulü –s– ve pak ehli beyt –s– fertleri ile bir araya geleceğine ve akla hayale sığmayan nimetlerden yararlanacağına inanır.

İlahi bakışla ölümü ebedi yaşamın kapısı ve yep yeni bir yaşamın başlangıcı şeklinde algılayan ve ilahi merhamet ve mağfiretin sonsuz olduğuna inanan insanlar ilahi lütuf ve merhamete gönül verir ve asla ölümden korkmaz, çünkü her ne kadar günah işlemişlerse, yine de ilahi sonsuz rahmetin yanında yok denecek kadar naçizanedir. Bu yüzden müminler günahlarını tevbe ederek yıkar , çünkü tevbe edenleri Allah teala sever.

Kur'an'ı Kerim de yüce Allah’ın tevbe eden kullarını sevdiğini buyurur. Bu yüzden Allah’ın sevdiği kul ölümden asla korkmaz.

Demek ki ölüm korkusundan kurtulmak için insan bir yandan ölümün çok daha büyük bir dünyaya geçiş kapısı olduğuna inanması ve öbür yandan insani görevlerini yerine getirmesi ve sonuçta ilahi rahmete umut bağlaması gerekir. Bu durumda insan ölümden korkmadığı onu sever.