Hidayetin parlayan güneşi; Hz Muhammed-saa- 6
Geçen sohbetimizde de belirttiğimiz gibi, tevhidi dünya görüşüne göre hâkimiyet, yasama, Rab olma, yaratıcılık ve diğer tüm şanların Yegane Allah'a özeldir, üstelik ubudiyet konumu da bir tek Yüce İlahi layıktır.
Başka bir ifade ile İslami tevhid kültürü ve Hz. Muhammed'in öğretilerinin temeline göre, her kes Yegane Allah'a kulluk etmeli, diğer yapay tüm tanrılardan şiddetle ve kesinlikle uzak durmalı. Bu düşüncenin Yüce konumu ve önemini Kur'an Kerim'in Zariyat suresinin 56. ayetinde de şöyle okumaktayız: Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. Yüce Allah'a kulluk etmeye davet, sadece Resulullah'a –saa- has bir görev değildi, zira tüm ihlali peygamberler, güç, servet, şehvet, nefis ve satanistlik gibi diğer putlarla mücadele için görevlendirildiler ve insanların sapmasını engellemek için tüm aydınlatıcı yöntemleri kullandılar. Kur'an Kerim bu bağlamda Enbia suresinin 25. ayetinde şöyle buyuruyor: Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere, “Şüphesiz, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse bana ibadet edin” diye vahyetmişizdir.
İlahi peygamberler bu görevlerini gerçekleştirmek ve kulluk ortamı oluşturmak için sadece Yüce Allah dergahına arifane ve sadakatli kulluk etmekle başkalarını geride bırakmakla kalmayıp, bununla övünüp, melekuti konuma yükselmenin tek yolunun sadece Yüce Allah'a ihlasla kulluk etmek olduğunu herkese gösterdiler.
Resulullah'ın sahabesinden Ata bin Ebi Riahi şöyle anlatıyor:
Günün birinde Ayşe'nin yanına gidip, Peygamberden gördüğü en şaşırtıcı işin ne olduğunu sordum. Ayşe, Resulullah'ın tüm işlerinin hayret verici olduğunu, fakat hepsinden daha şaşırtıcı olanı ise, "Bir gece hazret benim evimdeydi. Dinlenirken daha rahat etmeden abdest aldı, giyindi ve namaza durdu ve namazdayken Allah'ın Yüce konumu nedeni ile, elbisesinin önü ıslanıncaya kadar ağladı. Sonra secdeye kapıldı ve çok ağladı...sabaha kadar aynı halde ağladı. Sabaha yakın ezan sesi yükseldi. Bilal Resulullah'ı –saa- görünce Allah'ın özel lütfüne mazhar olmasına rağmen neden böyle ağlamaklı olduğunu, sordu. Yüce Resul Ekrem –saa- de cevap olarak: Acaba Allah'a şükreden kulu olmam gerekmez mı? Diye buyurdu." Dedi.
Hiç şüphesiz başta peygamberler olmak üzere ilahi evliyaların Allah katına yakın olmalarının sebebi, onların kulluk aslına bağlı olmalarıdır. Onlar Yüce ilahi zat karşısında iradesizce, ilahi emirler ve nehiyleri karşısında sadakat ve tam teslimiyet içinde başlarını öne eğiyorlardı. İlahi peygamberler kendi gerçek izleyenlerine kulluğun en önemli belirtisinin Allah'ın hükümleri karşısında huşu içinde, alçak gönüllü olmak olduğunu öğrettiler. Yüce Allah Resul Ekrem'in –saa- kulluk mertebesine değinerek kendisine Zumer suresinin 11 ve 12. ayetlerinde şöyle vahyi ediyor: ki: “Şüphesiz bana, dini Allah’a has kılarak O’na ibadet etmem emredildi." “Bana, Müslümanların ilki olmam da emredildi.”
Bir insan yüce Allah’a itaat edip ihlâs içinde ibadet ederse, kendi nefsini ve düşüncesini derin bir şekilde kontrol altına alabilir ve kendi hayal gücünü aklının kontrolüne geçirebilir, gurura kapılmaz ve haktan sapmaz. Bu arada yüce Allah’a tam kulluğun seçkin sonuçlarından biri, yüce Allah’ın kuluna yaşamın gerçeğinden pencereler açmasıdır; böylece hayattaki tüm aydın ve karanlık perdeleri aralayarak, meleklerin bile ulaşamayacağı mevki ve yüceliğe ulaşabilir. Bunun en bariz örneği Resulullah’ın miraca çıkmasıdır. Kur'an Kerim İsra suresinin 1.ayetinde şöyle buyuruyor: Âyetlerimizi göstermek için, kulunu geceleyin Mescid-i Haram’dan, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya yürüten Allah, Sübhan’dır (bütün noksanlıklardan münezzehtir). Muhakkak ki O, en iyi işiten, en iyi görendir.
Resulullah’ın miraç sürecinde yüce Allah onun gözlerindeki perdeleri kaldırdı ve hiç bir insanın hayal bile edemediği varlık alemin gerçeklerini ona gösterdi. Tabi ki bakış ufukları maddi dünyanın ötesine geçemeyenler için bu gerçekleri kabul etmek çok zordur, öyle ki hatta bu gerçekleri inkar edebilirler.yüce Allah böyle bir yaklaşıma iptal çizgisi çekmek için Necm suresinin 17 ve 18 ayetlerinde şöyle buyuruyor: Bakış kaymadı ve haddi aşmadı. Andolsun ki o, Rabbinin büyük âyetlerinden (bir kısmını) gördü.
Derin ve esaslı bir bakış açısında, ilahi peygamberlerin seçilme sebebinin onların ihlas ve kulluk mertebesi olduğu anlaşılır. Yüce kulluk makamına ulaşmanın değeri, peygamberlerin Allah katındaki huşu ve sevilmesinin onların nübüvvet mevkinden daha üstün olduğu söylenebilir. Bu konu hakkında Hz. İsa’nın –as- beşikte Hz. Meryem’in –sa- temiz ve takvalı olduğunu savunmak için Allah’ın emri ile konuşması ve kendini tanıtmasın somut bir örnektir: (Bebek) şöyle dedi: “Muhakkak ki ben, Allah’ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni nebî (peygamber) kıldı.” (Meryem-30)
Bu ayette Hz. İsa –as- önce kendi kulluğuna itiraf ediyor ardından kendinin nebi ve semavi kitap sahibi olarak tanıtıyor. Kur'an Kerim bu bağlamda Resulullah’ın seçkin özelliğini tanıtmak için önce o hazretin yüce kulluk makamına değiniyor ve şöyle buyuruyor: Böylece O’nun kuluna vahyedeceği şeyi vahyetti. (Necm-10)
Üstelik yüce Allah Kur'an Kerim’i Resulullah’a vahyi ettiğinden söz edince yine onun kulluk konusunu gündeme getiriyor ve şöyle buyuruyor: Allah’a hamdolsun ki O, kuluna Kitab’ı (Kur’ân-ı Kerim’i) indirdi. Ve O’nda, bir eğrilik kılmadı. (Kehf-1)
Gerçi tüm peygamberler yüce Allah’a kulluk ve ubudiyet konusunda önde gelenlerdendi ve bu bağlamda en bariz örnekler sayılıyordu, fakat tümü, çağlarında toplumlarda ilahi ubudiyet kültürünün temelini atmak ve halkı yüce Allah’a kulluk etmek için yüce Allah tarafından görevlendirildiler.
Halk tüm sahte mabutlar ve dönemlerinin yalancı güçlerinden uzaklaşarak, kendilerini mutlak Aziz ve sonsuz güce bağlayarak, gerçek izzet ve keramete ulaşmaları gerekir. Kur'an Kerim bu bağlamda Nahl suresinin 36.ayetinde şöyle buyuruyor: Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının” diye peygamber gönderdik...
Resul Ekrem –saa- eski peygamberlerin yolunun devamı ve onlara paralel olarak aynı yolda ilerledi; sadece kullukta bir örnek olmakla kalmadı gerçek izleyenlerinden daha yüce manevi ve melekuti konumlara ulaşmak ve şirke bulaşmış hakimiyetlerden kurtulmak için Allah’a ubudiyete baş koymalarını istedi. Yüce Allah nebilerin isteklerinin, kişisel ve özel bir çağrı olmadığını, risaletlerinin ilahi emir üzerine olduğunu göstermek için şöyle buyuruyor: “Şüphe yok ki ben Allah’ım. Benden başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl.” (Taha-14)
Gerçek Müslümanlar ve muvahhitler, yüce Allah’ın çağrısına karşılık vermek için tüm günlük namazlarında şöyle diyorlar:
ایاک نعبد و ایاک نستعین
(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. (Fatiha -5)