Eylül 07, 2022 08:15 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Karar: Cumhurbaşkanı'ndan yoksulluk itirafı

Yeniasya:

2023 hedefleri de fiyasko

Milli gazete:

Okula başlamanın maliyeti 5 bin TL’yi buluyor!

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

...***

Taha Akyol 6 Eylül tarihli Karar gazetesinde, "Rakamlarla itiraf"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Yeni açıklanan Orta Vadeli Program, yirmi yıllık iktidarın yükseliş ve düşüşünün rakamla itirafıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla iki gün önce Resmi Gazete’de yayınlanan yeni Orta Vadeli Program’a göre kişi başına gelirimiz bu yıl 9 bin 485 dolara çıkacak, 2023 yılında 10 bin 71 dolara ulaşacağız. Erdoğan bu rakamları başarı göstergeleri olarak açıklıyor. Halbuki Türkiye’de kişi başına gelir 2013 yılında 12 bin 615 dolardı! 9 bin 500’e düşerek nasıl fakirleşmişiz, kendi rakamlarıyla ortada!"diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Çok daha önemlisi hangi politikaların bizi 12 bin dolara çıkardığı, hangi politikaların 8-9 bin dolara düşürdüğü konusunda bir muhasebe, bir muhakeme, bir özeleştiri yapmamasıdır.

Sadece bu değil… 2023 Hedefleri’nin niye yarısının bile tutturulamadığı konusunda da bir muhasebe, bir muhakeme, bir özeleştiri olması gerekmez mi? Ama yok! Hâlâ “2023 hedefleri…” diye propaganda devam ediyor, tabii artık seçim hedefleri anlamında!

2011 seçim Bildirisinde açıklanan “2023 Hedefleri”ne göre, dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girecektik, aksine 17. sıradan 22. sıraya düştük… Gerimizdeki ülkeler bizi geçti…

Milli gelirimiz 2 trilyon dolara çıkacaktı, 1 trilyona ulaşmamız zor gözüküyor.

Kişi başına gerilimiz 25 bin dolara çıkacaktı, aksine, 8 bin dolara düştü, şimdi 9.500 dolar oldu diye seviniyoruz!

İhracatımız 500 milyar dolar olacaktı, yarısının biraz üstündeyiz o da TL’nin değerini düşürerek…

2023 Hedefleri abartılıydı ama 2001-2010 arasındaki iktisadi dinamizm böyle hedefleri düşünmeyi mümkün kılıyordu. Bugün iktidarın “2023 Hedefleri” kişi başına 10 bin dolar!

Yeni Orta Vadeli Program’a göre, 2022 yılında hükümetin faiz harcamaları 329 milyar lira olacak! Faiz harcamaları 2023 yılında 565 milyar, 2024 yılında 697 milyar, 2025 yılında 774 milyar liraya çıkacak!

Faize karşı bu kadar laf edip cumhuriyet tarihinin en ağır faiz borçlusu olmak, üzerinde düşünülmesi, tahlil edilmesi, sebeplerinin ortaya konulması gereken çok ciddi bir problem değil midir?!

Hiçbir “mandacı iktisatçı” politika, Türkiye’yi böyle ağır bir faiz yükünün altına sokmamıştı.

Bugün Erdoğan’ın “mandacı iktisatçılar” diye suçladığı iktisatçıların elinde, Kemal Derviş’in 2001 reformları uygulanırken, yani bu iktidarın ilk on yılında, yıllık faiz yükü elli milyardan ibaretti! Bugünkü iktidar yüzde 10, hatta yüzde 12 dolar faiziyle borçlanıyor, tarihimizde hiç böylesi de olmamıştı.

...***

Faruk Çakır, 6 Eylül tarihli Yeniasya gazetesinde, " Bu inat sizi yıkar"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Türkiye’yi idare edenlerin, milletin ve memleketin imkânlarını israf noktasında gösterdikleri inat ve ısrar hakikaten dikkat çekici. Dünyanın değişik ülkeleri kendi imkânları ölçüsünde israftan kaçabilmek için değişik projeler üzerinde çalışırken, iktisat ve israftan kaçma konusu bir türlü Türkiye’nin gündemine gelmiyor. İdarecilerde bu inat, yanlıştaki bu ısrar dünyaya örnek olacak büyüklükte bir yanlış olarak karşımızda duruyor."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Sadece şu haberin ‘özet’i, dünya ile aramızdaki uçurumu göstermez mi?: “Almanya’da, Rusya’dan ithal edilen gaza bağımlılığı azaltmak ve enerji tasarrufu sağlamak amacıyla kamu binaları, heykeller, anıtlar ve tabelaların ışıkları yerel saatle 22.00’den itibaren kapatıldı. Almanya’da federal hükümetin enerji tasarrufu amacıyla aldığı karar çerçevesinde saat 22.00 ile 06.00 arasında aydınlatmalar kapatıldı. Karara göre kamu binaları, heykeller, anıtlar ve tabelaların ışıkları, yerel saatle 22.00’den itibaren kapatılacak. Ayrıca hastaneler dışındaki kamu binaları, 19 derecenin üzerinde ısıtılmayacak.” (Yeni Asya, 2 Eylül 2022)

Peki, Almanya gibi maddi imkânları daha iyi olan bir ülke böyle bir tasarrufa gidiyor da; ülkemiz niçin gitmesin? Almanya ya da benzer ülkelerin ‘çöpe atacak parası’ yok, da bizim var mı? 

Esasında bu krizin bütün dünyaya ‘tasarruf’u öğretmesi bakımından bir faydası da olmuştur. Artık aklı başında hiç kimse, “Benim param var. Ben istediğim gibi israf ederim” diyemez ve dememeli. Hem israftan uzak durmak ve tasarruflu şekilde yaşamak en başta bize yakışmaz mıydı? Bu hususta çok daha iyi projeler hazırlayıp bütün dünyada örnek olmamız icap etmez miydi? Niçin tasarruf noktasında değil de, apaçık ‘israf’ noktasında dünyaya örnek oluyoruz?

Acilen bir “Tasarruf Bakanlığı” kurulsun teklifini gündeme getirirken hayalden bahsettiğimiz akla gelmesin. Elbette yeni bir israf kapısı olmayacak şekilde bir araya gelecek ve büyük çoğunluğu “gönüllülük esasıyla çalışan”lardan oluşacak böyle bir bakanlık Türkiye’nin ihtiyacıdır. Bir şeyi boşa harcamak, bir bakıma ‘çöp’e atmak nasıl savunulabilir? Yıllardan beri slogan haline getirdiğimiz “Lüzumsuz ise söndür” tavsiyesini niçin terk ettik? Lüzumsuz olanın söndürülmesi insani ve ahlaki bir vazife değil mi?

...***

Esfender Korkmaz 6 Eylül tarihli Yeniçağ gazetesinde, " Kriz derinleşti"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Türkiye 2000 yılında sabit kur rejimi uyguladı. Kur artışlarını hedef TÜFE olan yüzde 20 kadar artırdı. Ama TÜFE hedeften daha yüksek yüzde 39'a çıkınca, serbest piyasada kur patladı.O zamanki sabit kur politikası, bir bakıma sigorta işlevi gördü. Kur şoku ile kriz yaşandı. Ama istikrar programı ile Türkiye bir yılda krizden çıktı. Dalgalı kur politikası ani krizler yaratmaz. Ama krizi kronikleştirir ve ömrünü uzatır. Türkiye önce dalgalı kur tuzağına düştü. Sonra siyasetin  finansmanı için kur artışı hedefli eksi reel faiz tuzağına düştü."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Adına heterodoks politika deniliyor… Ama heterodoks politikalar kısa vadeli şok önlemlere dayanır. Söz gelimi kamu fiyatlarını kısa dönem için  sabit tutmak gerekir. Ama bizim hükümet elektrik ve doğal gazda enflasyonun iki-üç katı fiyat artışı yaptı. Sektör temsilcileri sanayide kullanılan elektrik ve doğalgaz fiyatlarında yüzde 50 artışın, giyimde maliyetleri yüzde 20, otomotivde yüzde 15 artıracağını açıkladı.

Yine, heterodoks politikalarda, kurlar da geçici bir süre itibariyle dondurulur. Dalgalı kur sistemi, heterodoks politikalara terstir.    

Bu tür yanlı ve yanlışlar, TL krizini derinleştirdi ve Türkiye'yi enflasyonu da içinden çıkılmaz bir sona getirdi.

*2002 sonunda dolar 1,600 lira idi. 2022 Ağustos ortalaması 18,20 lira oldu. Artış oranı yüzde 1127'dir.

*2002 yıllık tüketici fiyatları yüzde 29,7 iken 2022 Ağustos'ta yüzde 80,21 oldu.

*2002 yıllık toptan eşya fiyatları endeksi (TEFE-Benzeri Yİ-ÜFE ) o gün yüzde 30,8 iken, Ağustos ayında 143,75  oldu.

Ağustos'ta TÜFE'nin 80,21 olmasına karşılık 12 aylık ortalama TÜFE oranı yüzde 54,69 oldu. İşyeri kira artışları yasal olarak 12 aylık TÜFE kadar artırılıyor. Bu durumda işyeri sahipleri kaybetti, işyeri kiracıları kazandı.

Konut kira artışları yüzde 25 ile sınırlı olduğu için, kiracılar kazandı. Ev sahipleri kaybetti.

Gıda fiyatları yıllık TÜFE'den daha fazla, yüzde 90,25 arttı. TÜİK Ağustos ay için TÜFE sepetinde zengin-fakir ortalaması olarak gıdanın payını yüzde 25,32 almış. Gerçekte çalışan ve yoksul kesimin harcama sepeti içinde gıdanın payı yüzde 40 ve üstündedir.

Eğer gıdanın payını yüzde 40 alırsak, Ağustos ayı TÜFE oranı 93,51 oluyor. Maaş ve ücretleri de bir geçinme endeksi hazırlayarak yüzde 93,51 oranında artırmak gerekiyor.

Mevcut durumda işçi ve memur kaybediyor. Yoksul kesim enflasyondan daha fazla etkileniyor.

Hükümetin yıl sonu yüzde 65 TÜFE hedefi tutar mı?

Yİ-ÜFE yüzde 143,75, TÜFE yüzde 80,21 daha yüksektir. Yİ-ÜFE maliyet artışlarını gösteriyor. Daha yüksek maliyet artışı firma ütünde kalırsa, firmalar iflas eder. Bu artışlar perakendeye yansıyacak ve bu nedenle TÜFE oranı artacaktır.

Yanlı ve yanlış politikalar, bizi faiz-kur-enflasyon tuzağına düşürdü. Eksi reel faiz kur artışına neden oluyor, kur arttıkça enflasyon da artıyor. Zira üretim ithal girdiye bağımlıdır.