Ekim 02, 2022 08:53 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Cumhuriyet: Akşener: 6'lı masa hızlanacak

Yeniasya:

Yüzde 65: Başkanlık çözüm olmadı

Yeniçağ:

Akaryakıta zam geldi

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

...***

İbrahim Kiras 1 Ekim tarihli Karar gazetesinde, "Altılı masadaki asıl problem"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Açık konuşalım. Muhalefet cephesindeki asıl problem Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusu değil, bu konunun ele alınma şeklinin giderek altılı masanın fonksiyonunu kaybetmesine yol açma riski. Gerçi liderlerin her biri yaptıkları son açıklamalarda masanın son karar mercii olduğunun altını çizdiler ama eylemlerin de söylemleri tasdik etmesi gerekiyor."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Diyeceksiniz ki “Altılı masa dediğimizde altı ayrı parti, altı ayrı camia söz konusu. Anlaşmazlıklar da çekişmeler de olacaktır tabii.” Haklısınız, birtakım ufak tefek ihtilaflara bakıp ittifakın kolayca sona erebileceğini düşünmemek gerekir. Hatta bana sorarsanız altılı masanın dağılma ihtimali hiçbir şart altında varid değil. Ancak masanın fonksiyonunu kaybetmesi, yani varlık amacından uzağa düşmesi dağılmasından daha kötü bir durum olmaz mı?

Altılı masanın fonksiyonu ülkenin halihazırda karşı karşıya olduğu felaketin ortak mesele olduğunu ve “devletin geri getirilmesi için” farklı siyasi ve ideolojik kampların aralarındaki farklılıkları hatta karşıtlıkları bir kenara bırakıp ortaklaşa harekete geçmiş olduklarını millet çoğunluğuna göstermektir. Konunun tek bir partinin, tek bir ideolojinin, tek bir toplum kesiminin meselesi olmadığını anlatıp halkı ortak bir hedefe yöneltmenin yolu altılı masadan geçiyor.

Açık konuşmaya devam edelim, bu noktada masanın zayıf halkasını CHP teşkil ediyor. Son tartışmadan bağımsız olarak söylüyorum bunu. Zaten çok uzun zamandır söylemeye çalışıyorum aynı şeyi. CHP’nin sorunu kendi genel başkanlarını Cumhurbaşkanı olarak görmek istemeleri değil. Bu onların en doğal hakkı.

Ne var ki adaylık meselesinin magazin boyutu, açıkça konuşulması gereken ama bir türlü konuşulmayan asıl meselenin üzerini örtüyor. Mesele şu ki CHP yönetiminde değil ama “CHP camiasında” epeydir altılı masanın diğer ortaklarını küçümseyen, hatta yok sayan birtakım tavırlar sergileniyor.

Masayı itibarsızlaştırmanın, masanın değerini düşürmenin kendi oturdukları sandalyenin bacaklarını kesmek anlamına da geldiğini fark etmeyen bir kesim var CHP’de. Bu kesim Kılıçdaroğlu’nun partisini bugünkü noktaya taşımak için neler yaptığının ve bunları nasıl yaptığının da farkında gibi görünmüyor. Dolayısıyla altılı masanın üzerine titremeleri gereken bir değer ve kaçırmamaları icap eden bir imkân olduğunu göremiyorlar.

Şunu unutuyorlar: Ana muhalefet partisinin oy oranı çok uzun zamandır yüzde yirmibeş sınırını geçememişken, Kılıçdaroğlu’nun hayata geçirdiği “blok siyaseti” sayesinde İstanbul ve Ankara gibi merkezlerde belediye seçimlerini CHP adayları kazandı. Ancak, bu tarihî başarının kapısını açan anahtar geniş muhalefet blokunun tabanında kabul görecek adayların çıkarılmış olmasıydı.

Yine büyük ölçüde Kılıçdaroğlu’nun inisiyatif almasıyla teşkil edilen altılı masa Türkiye’nin sosyolojik realitesini gözeten stratejik bir yaklaşımın eseri. Millet çoğunluğunun iktidar değişimi iradesini kuvveden fiile çıkarmanın yegâne yolu.

Altı partinin altısının da bu zemini partiler arasındaki adaylık tartışması görüntüsüyle itibarsızlaştırmaktan kaçınması gerekir.

Ana muhalefet liderinin adaylığı konusundaki problem, konunun gündeme getirilme tarzıyla ilgili. Burada da yine açık konuşalım: Edindiğim izlenime göre, beş partinin hiçbirinde Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusunda “kategorik bir itiraz” söz konusu değil. Yalnızca bu hususta kimilerinin bir “oldu bitti” oluşturma çabalarına itiraz var. Kemal Bey’in iyi bir Cumhurbaşkanı olamayacağını, bu makama layık olmadığını düşünen yok. Altılı masadan çıkacak ortak adayın CHP’li olmasını kabullenmeme diye bir durum da yok. Masadakiler arasında en büyük oy oranına sahip partinin bir mensubunun aday olmasına nasıl itiraz edilebilir zaten.

...***

Faruk Çakır, 1 Ekim tarihli Yeniasya gazetesinde, " İsrafa dur de!"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Türkiye’nin ve dünyanın huzura kavuşması, devam eden israf yarışının sona ermesi ve büyük bir “İsrafa dur de!” kampanyası ile mümkün gibi görünüyor. İsrafın sosyal hayatta verdiği zararı tam olarak tespit edebilmiş değiliz. İsraf edene para dayanmaz ve bu durum neticede ahlakın da bozulmasına yol açar."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

İsraf konusunda belki de onlarca araştırma ve anket yapılıyor. Neredeyse bütün araştırma ve anketlerde ülkemizin ‘israf batağına’ saplandığı anlaşılıyor. Açıklanan rakamların yarısı doğru olsa bile yine de durum vahim demektir. 

Araştırmalardan biri de “Sabri Ülker Vakfı”nca yapılmış. Nitekim Sabri Ülker Vakfı, Türkiye’de gıda israfına ilişkin araştırması “Tüketicinin Ekmek İsraf Araştırması-TİA 2022”nin sonuçlarını, “Uluslararası Gıda Kaybı ve İsrafı Farkındalık Günü” kapsamında İspanya’nın Valensiya şehrinde düzenlenen programla duyurmuş.

İlgili haberde şu bilgiler var: Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) 2021 raporuna göre 214 ülke arasında 15. sırada gıda israfının en fazla yaşandığı ülkeler arasında yer alan Türkiye’de, 2020’de yapılan son araştırma her yıl 18,1 milyon ton gıda israf edildiğini ortaya koyuyor. 

Gıda israfının hem Türkiye hem de dünya genelinde çok önemli bir sorun olduğunu ifade eden Sabri Ülker Vakfı Genel Sekreteri Selen Tokcan ise dünyada 700 milyona yakın insanın açlıkla, 670 milyondan fazla insanın ise obezite ile mücadele ettiğine dikkati çekerek, gıda israfı konusunda tüm tarafların birlikte hareket etmesinin kaçınılmaz olduğunu hatırlatmış.

Dünyada gıda israfının en çok yaşandığı 15. ülke olmak “Büyük ve Müslüman Türkiye”ye yakışır mı? Ayrıca çöplerdeki atık miktarının yüzde 52’nin ‘gıda’ olması nasıl hazmedilir? Buna ilave olarak en çok kaybın meyve sebzede yaşanmasına ne demeli? Meyve ve sebzelerin bir kilosu 15 ile 20 TL arasında olduğu bir yerde, bunca israfı ne ile izah edebiliriz?

...***

Remzi Özdemir 1 Ekim tarihli Yeniçağ gazetesinde, " Engelsiz bankacılık mümkün mü?"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Türkiye gerçekten engellilere bakış açısı olarak hep kör hem sağır hem de felç diyebiliriz. Kaldırımların araçların park etmemesi için yer yer 30 santimi bulduğu bu ülkede, normal insanların bile mecburen yollarda yürüdüğü şehirlerde engelliler bankaya nasıl ulaşır? Metrodaki ve AVM'lerdeki asansörlere engelliler binemez iken, otobüslere sağlıklı bir vatandaşın bile binme olasılığı yok denilecek kadar az iken, engelli başardı ve banka şubesine ulaştı."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Buradaki personel engelliler konusunda ne kadar eğitimli?

Bu senin benim gibi normal olmasına rağmen sadece fiziksel engeli için ona anormal insan muamelesi yapan banka personeli nasıl hizmet verebilir ki!

İşte burada Alternatifbank gerçekten "Bunlar Türkiye'de oluyor" denilecek bir çalışma yapıyor. Bu çalışma yeni değil son birkaç yıldır Genel Müdür Kaan Gür'ün ısrarlı çabalarıyla engelliler engelsiz bankacılık hizmeti almaya başladı.

Bir banka engelliler için yeniden dizayn edilir mi?

Görüyoruz ki, evet edilmiş. Alternatifbank engellilerin, engelsiz bankacılık hizmetlerine ulaşması için sadece kendini değiştirmemiş bir de farkındalık yaratıp zihniyetin değiştirilmesi için çaba harcıyor. Buraya kadar engellilerin bankacılık hizmetine ulaşması için yaşanan zorlukları ve Alternatifbank'ın çabalarını yazdım.

Peki engelli bankacılar? Türkiye'de sadece yasal kotayı doldurmak için engelli çalıştıran o kadar çok banka var ki!

Onlara bankacı bile demiyorlar. Büyük bir bölümünü destek kadrosunda tutup, asgari ücret ile sadece dostlar bizi pazarda görsün kafasını yaşıyorlar. Personeline zam yaparken, engelli kadroya, "Size asgari ücret" diyen bir bankacılık kafası var sektörde.

Alternatifbank bu noktada da çok şey yapmış. Kotanın üzerinde engelli çalıştırıp, onlara kariyer yolu açmış. Engelliler bankanın her biriminde çalışıyor. İnsan Kaynakları'ndan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Hale Gökmen Ataklı, rakamlarla gururla konuşuyor.

Alternatifbank bir şeyleri değiştirmeyi başarmış.

Ancak bu sadece Alternatifbank ile olacak iş değil. Kendini büyük hatta en büyük olarak nitelendiren bankalarda bu konuda samimiyetini ve çabalarını ortaya koymak zorundalar.

Bunu başarmadıkları sürece samimiyetleri hep sorgulanacaktır.