Türkiye'den köşe yazarları
Cumhuriyet: İktidarın formülüyle EYT'liler yaşa, sözleşmeliler maaşa takılacak
Karar:
Serbest çalışan hekimlere kısıtlama
Yeniasya:
Serbest çalışan hekimlere kısıtlama
Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:
...***
Yusuf Ziya Cömert 7 Ekim tarihli Karar gazetesinde, “6’lı masaya biraz daha yakın”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu basın toplantısına Türkiye’nin kolaylıkla kriz üretebilecek sorunlu alanlarını kendi tabiriyle ‘fay hatları’nı tespit ederek başladı. Neydi o fay hatları? Etnik fay hattı, mezhebi fay hattı, muhafazakâr-seküler fay hattı. “Ya bu fay hatlarını ortadan kaldıracağız ya da bu acıları gelecek yüzyıllara aktaracağız.” Muhafazar kesimde iktidarın değişmesi halinde 28 Şubat’ın ya da başörtüsü yasağının geri gelebileceğine dair endişeler var mı? Var.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
Ak Parti de sık sık “Biz gidersek kazanımlar elden gider” tezini işliyor.
“Hayır” diyor Davutoğlu “Bu kazanımların hiçbiri kaybolmayacak.”
Kılıçdaroğlu’nun açıklamasında 6’lı masadaki konuşmaların ya da doğrudan doğruya Davutoğlu’nun bir tavsiyesinin etkisi olmuş mudur?
“Zamanlaması ve muhtevası kendi tercihidir. Ancak açıklama 6’lı masadaki özgürlükçü ruha uygun.”
Peki ekonomik sorunların bu kadar şiddetli olduğu bir zamanda başörtüsü tartışması doğru mu?
Tek cümlelik cevap: “Ekonomik sorunları çözecek olan şey özgürlüklerdir.”
Bu yaklaşımlar 6’lı masayı benimseme eğilimini yansıtıyor.
Bir dayanışma havası da var.
“Cumhuriyet tarihinde bu kapsamda bir masa olmadı” diyor Davutoğlu, masadaki liderlerin temsil ettiği siyasi çizgileri işaret ederek. “Bir güven ortamı oluştu. Bu iş birliği zemini güçlenerek devam edecek. Türkiye’nin 6 siyasi liderin ortak iradesiyle yönetilmesi konusunda bir ihtilaf yok.”
“En az 360 milletvekili kazanmamız lazım. En fazla milletvekili nasıl kazanılır? İster iç ittifak deyin ister başka formül.”
Bu cümleden muhtelif formüllere açık olduklarını çıkarmak mümkün. 6’lı masa bir ittifaka dönüşür mü?
“Ortak bir seçim beyannamesiyle zaten doğal bir ittifak oluşuyor.”
Bütün bunlar 6’lı masadaki liderlerin birlikte çalışacakları bir seçim kampanyasına zihinsel hazırlık olarak da yorumlanabilir. Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü açıklaması kolaylaştırıcı bir unsur. Neyi kolaylaştırıcı? Muhafazakâr seçmenleri ‘kazanımların kaybedilmeyeceğine’ temin etmeyi kolaylaştırıcı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Alevi vatandaşlarımızın sorunlarını dile getirmesini ‘olumlu bir adım’ olarak niteliyor.
Vaktiyle bir Alevi Reformu hazırladıklarını, konuyu Erdoğan’a diyanet işleri Başkanı Mehmet Görmez ve Hayrettin Karaman hocayla birlikte anlattıklarını, ancak Erdoğan’ın reforma taraftar olmadığını söylüyor.
Kürt sorunu çözüldü mü? Bir sorunun çözülmüş olması için o sorunun mağdurunun ‘çözüldü’ kanaatine varmış olması gerektiğini söylüyor.
…***
Faruk Çakır 7 Ekim tarihli Yeniasya gazetesinde, “Güzel bir tasarruf adımı”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“Türkiye’nin ‘kurtuluşu’nun tasarruftan geçtiğini artık görmüş olmamız gerekir. İsrafta yarışan idareciler ve vatandaşların olduğu bir ülkenin sıkıntıları aşması zaten mümkün olmaz. Israrla, “tasarruf edilsin, tasarruf edelim” dedikçe; idarecileri maalesef, yeni israf kapıları açıyorlar.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
Bazılarına ‘basit’ gelebilir, ama ‘yabancı’ bazı firmalar isabetli bir tasarruf adımı atmışlar. Firmaların aldığı yeni karara göre, diş macunu artık ‘karton kutu’suz satılmaya başlamış. Çoğu kimse için ‘basit’ görülebilir; fakat rakamlar durumun farklı olduğunu gösteriyor.
2014-2018 arası Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşarlığı yapmış olan Prof. Dr. Mustafa Öztürk’ün sosyal medya hesabında paylaştığı bilgiler dikkat çekici. İşte o ‘bilgi’ler:
“Birçok ülkede, Türkiye dahil diş macunları, tüpleri korumaya yardımcı olan karton kutularda satılmakta. Kullanışlı olmalarına rağmen, her yıl yüz milyonlarca kutunun çöpe atıldığı büyük bir atık kaynağıdırlar. Kutusuz diş macunları satın almak mümkün olmalı. Diş macununu kutuya koymak, paketlemek, israftır. Dünya nüfusunun üçte ikisinin günlük olarak diş macunu kullandığı tahmin edilmektedir. Diş macunlarını bir kutuya koymanın üretici için olduğu kadar tüketici için de pahalı hale getirmektedir. İzlanda, diş macunu karton kutularını ortadan kaldırdı ve ürünlere herhangi bir zarar vermeden diş macunu satmayı başardı. (Reklamları şöyle: “Diş macunu satın alın - Kutu değil”, “Akıllı olun - Çevre dostu olun”) Kutusuz diş macunu, kutulu diş macununa göre daha ekonomik olmalı. Hem çevre korunacak hem de ekonomik diş macunu olacak. Ağaçların kesilmemesine, suların aşırı tüketilmemesine ve kirletilmemesine ve sera gazı salımı azaltılmasına katkı vermek için kutusuz diş macunu satışı başlatılmalı. Çevrenin korunması için kutusuz diş macunları ekonomik olarak tüketicinin hizmetine sunulmalı. Her bir kişinin yılda ortalama 3 tüp kullandığını düşünülürse, bu sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde yılda 900 milyondan fazla gereksiz kutu demektir. Türkiye’de kişi başı yılda ortalama 2 tüp kullanıldığı düşünülürse yılda 170 milyon gereksiz kağıt kutu israf ediliyor. Süpermarketler, marketler, bakkallar ve benzerleri kutusuz diş macunu hizmeti vermeliler. Her yıl işe yaramaz, israf edilen ve çevreyi kirleten milyonlarca diş macunu kutusu üretiliyor. Kutusuz diş macunu seçelim ve çevrenin korunmasına ve kâğıtların israf edilememesine katkı verelim. Çevreci uygulamalarını kamuoyu ile paylaşmalılar.” (@ozturk_mustafa, 9 Mayıs 2022)
Evet, bu teklife itiraz eden çıkar mı? İzlanda bunu yapabiliyorsa, Türkiye ya da dünyanın başka bir ülkesi niçin yapmasın, yapamasın?
…***
Mehmet Faraç 7 Ekim tarihli Yeniçağ gazetesinde, “CHP'yi aslında kim yaralıyor?..”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“Gaflet her alanda insanı yanlışa götürür ama, konu siyasetin gafleti olursa, sonu kaçınılmaz bir hezimete, aynı zamanda bumeranga da dönüşebilir!.. Hele de bu gaflet, rakibi (sözde kendi silahı ile vurmak) ya da kendi enstrümanlarıyla etkisiz hale getirmek amacı taşıyorsa, hiç kuşkusuz bu yolun sonu karanlıktan öte bir anlam da taşımayabilir...”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
20 yılı aşkın süredir Türkiye'yi AKP yönetiyor...
Siyasal bilimciler de farkındadır ki, AKP kendi ideolojisi üzerinde ilerlediği için başarılı oldu...
Tıpkı Erbakan'ın, Ecevit'in, tıpkı Demirel ve Özal'ın çizdiği siyasi rotaların onları zirveye taşıması gibi, AKP de kendi rotasında büyüdü ve sonunda devleti ele geçirdi...
Siyasette partiler birbirini taklit eder, hatta birbirinden proje de çalar ama, konu rakibi alt etmek için kendi ideolojinden taviz vermeye gelince, ortaya çıkan gafletin sonucu başından bellidir...
İşte o yüzden herkesin desteğini almaya çalışırken, rotadan çıkmamak da en iyisidir!!!
Bu ülkenin siyasal dinciliğe taviz vermekten çok daha önemli sorunları var;
Türkiye Cumhuriyeti'nin her hanesinde mutfaklar yangın yeri, insanlar evlerine makarna alamayacak hale gelmiş...
AKP iktidarının denetimsizliği piyasa vurguncularını adeta cesaretlendirirken, fahiş fiyat politikası bir türlü önlenemiyor ve bu vurgunlar kazık düzenini körüklemeye devam ediyor...
Milletin tıpkı hayat pahalılığı gibi ortalığı kasıp kavuran başka dertleri de var, ki, her şeyin önünde artık;
Üniversite bitirmiş milyonlarca genç iş bulamıyor, kimileri yurt dışına kaçıyor...
Korona salgınıyla birlikte piyasaların allak bullak olması da ekonomik kıskacı daraltınca, son yıllarda yüzbinlerce iş yeri kapanmış, milyonlarca insan işsiz kalmış, iflaslar icra dairelerini kilitlemiş, batık krediler bankalarda stoklanmış...
İktidarın skandal tarım politikası en sıradan gıda maddesinde bile Türkiye Cumhuriyeti'ni dışa bağımlı hale getirirken, tarlalar, makine ekipmanları atıl halde, çiftçiler arazilerini terk etmiş ve gıda üretimindeki darboğaz da iyice zirve yapmış...
İşte böylesi bir ortamda muhalefet AKP karşısında bir seçenek yaratamadığı için meydanı boş bulan iktidar 20 yıldır koltuğu bırakmıyor ve toplumun bir kesimi de adeta çaresiz kalmışçasına AKP'nin peşinden gitmeye devam ediyor...
Velhasıl ekonomik çıkmazlar milyonlarca yoksulu hayat pahalılığının cenderesinde tutarken ve siyasal dinciliğin yoksullaştır, köleleştir kıskacına mahkûm ederken, toplum gericiliğin taklit edilmesini değil, aydınlanmanın savunulmasını istiyor... Özetle muhalefetin türbandan önce uğraşması gereken ülkenin çok yaşamsal sorunları var...