Türkiye'den köşe yazarları
Karar: Sansür yasasına milletten 'ret'
Yeniasya:
Konuşan Türkiye’den susan Türkiye’ye
Cumhuriyet:
Kemal Kılıçdaroğlu'ndan 'sansür yasası' tepkisi: 'Özgür medyadan korkuyorlar'
Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:
...***
İsmet Özçelik 15 Ekim tarihli Aydınlık gazetesinde, “Kılıçdaroğlu’nun sır ABD gezisi”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
"Kılıçdaroğlu’nun ABD gezisi. Karar verilişinden programına… Programındaki sürpriz değişikliklere… Kimlerin aracı olduğuna… Kimlerle görüştüğüne… Otel temaslarına… Boston-Washington kara yolculuğuna… Ne konuşulduğuna kadar… Baştan sona hepsi sır. Kılıçdaroğlu ziyaretinin gerekçeleri…"diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
Üniversite ziyaretleri, yeni vizyon… ABD’deki Bay Kemallerle buluşma… Kimseyi tatmin etmedi. Türkiye’de seçim sathına girildi. Herkes bu esrarengiz ziyareti merak ediyor. Bazı program değişiklikleri. Beraberindeki gazetecilerden bile gizlenmiş. Boston’dan Washington’a gidiş.
Kılıçdaroğlu kısa gezide 8 saatini yola ayırmış. Gazeteciler olayı uçakta öğrenmiş. İsmail Saymaz bu durumu şöyle anlatıyor:
“Havalimanına geçtik. Uçak tam kalkmak üzereyken…
Kılıçdaroğlu’nun görüşmesinin olduğu ve yolculuğa katılmayacağı haber verildi. Uçağımız Baltimor’a indikten 45 dakika sonra Kılıçdaroğlu’nun New York’taki TÜRKEN Vakfı’na ait yurdun önünde çektiği video paylaşıldı.
Öğrendiğim kadarıyla Kılıçdaroğlu videonun çekimine o sabah karar verdi. Tarifeli uçağa binmeyerek, karayoluyla dört saat süren yolculuğun ardından New York’a gitti. Manhattan’da 10 dakikada çekim yapıldı.
Ve dört saat sonra Waşington’a ulaştı.”
Araba yolculuğunun gerekçesi… Türken Vakfı gökdelenin önünde video çekimi. Harcanan zaman… İlginç..! ABD’deki Türk gazetecilerle de görüştüm. Çok kızgınlardı. Bir Türk gazeteci şunları söyledi:
“Uzun yıllardır burada görev yapıyorum. İlk kez böyle bir durumla karşılaştım. ABD’ye gelen Türk yetkililer çok önem verir. Bizim kendilerini izlememizi isterler. Bunun için yoğun çaba gösterirler. Ama Kılıçdaroğlu ABD’ye geliyor. İzlememiz istenmiyor.
Çok garip bir durumla karşı karşıya kaldık.
Buradaki arkadaşların hepsi tepkili. Tabi bu durum bizi çok meraklandırdı. Basına açıklanan program…
Center for American Progress’deki toplantı… Elbette önemli. Ama Türkiye’de onca sorun var. Bu temaslar için ABD’ye gelinmez. Bu ziyaretin başka amacı olmalı.” Boston’da buluştuğu Daron Acemoğlu.
İlginç bir isim. Abdullah Gül’le çok yakın. Ödül verdiği isimlerden. Hem de 17-25 Aralık günlerinde. Onun için, “FETÖ 17-25’te başarılı olsaydı ya ekonomi ya da hazine bakanı yapacaklardı” yorumları yapılmıştı.
ABD’de otel görüşmeleri önemlidir.
Mahrem işler genellikle otellerde yapılır. Gazeteciler için bildik bir durum. Kılıçdaroğlu’nun daha önceki ABD ziyareti. Arkasında FETÖ olan kuruluşlarla yapılan toplantı. Otel buluşmaları çok konuşuldu. Belki de benzer bir sıkıntı yaşanmak istenmedi. Ama dünyanın her yerinde Türkler var. Hiçbir şey gizli kalmıyor. Yakında kokusu çıkar. Yazımı bitirmiştim… Kulağı delik bir dostum aradı. Kılıçdaroğlu’nun ABD gezisini konuştuk. Yapılan açıklamaları ciddiye alan yok. Turistik gezi bile değil. Vizyon belirleme iddiası da komik. Türk halkının yüzde 90’ı ABD’ye karşı. Bu ziyaret oy getirmez, götürür.
...***
Barış Doster 15 Ekim tarihli Cumhuriyet gazetesinde, "Milletvekili transferi ve siyasal çürüme"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
"Türkiye Barolar Birliği önceki başkanı Metin Feyzioğlu’nun son yıllardaki politik değişimine koşut olarak Lefkoşa Büyükelçiliği’ne atanması ve CHP’den kopan Mehmet Ali Çelebi’nin, Memleket Partisi’ne uğradıktan sonra AKP’ye katılması, yoğun olarak tartışılıyor. Bu iki ismin, politik tercihlerindeki keskin değişimin, tepki çekmesi doğaldır. Fakat bu U dönüşleri, söz konusu iki isme ve siyasi hayata özgü değildir. Çok daha yaygındır. Kökü derinlerde, yapısal bir sorundur."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
Belirtelim, Türk siyasi tarihi, sağdan sola, soldan sağa geçen, parti değiştirmekten adeta başı dönen çok milletvekili tanımıştır. Kubilay Uygun da belleklerdedir, Adil Aşırım da. Dahası SHP-CHP çizgisinden AKP’ye geçen Ertuğrul Günay, Zafer Üskül, Haluk Özdalga, Reha Çamuroğlu gibi nice isimler vardır. Gazete arşivleri taranınca AKP’den CHP’ye geçen de görülür HDP’ye giden de. CHP’den ANAP’a geçen de anımsanır HDP’ye, İYİ Parti’ye giden de. Koalisyonların kurulduğu, dağıldığı, partilerin zayıfladığı dönemlerde TBMM, parti değiştiren milletvekilleriyle dolup taşmıştır. Siyasi hayatımızın ilkesiz, sevimsiz olaylarıdır bu milletvekili transferleri.
Kabul edelim, bu sorun, sanılandan daha derindir. Salt siyasete ilişkin de değildir. Daha geniş ölçeklidir, yapısaldır. Toplumsal, kültürel, ahlaki boyutları da vardır. Toplumsal yozlaşma, siyasal çürüme, kültürel erozyon, kaçınılmaz olarak, tekil ölçekte insan yapısını da aydınların kişiliğini de bozmuştur. Kısaca “siyasal öncü” olarak tanımladığımız, toplumun “işaret feneri, pusulası” olarak bildiğimiz, “kendini toplumundan sorumlu sayan insan” olarak gördüğümüz aydınlardaki kirlenme, savrulma, kimliksizleşme, kişilik bozulması, politik çürümeyle, ideolojik savrulmayla birlikte düşünülmelidir. Bu savrulmanın, çürümenin temeli de 1980 darbesine dayanır. O nedenle, 68 kuşağının hızlı devrimcileri, 1980’lerde Turgut Özal’ın prensleri, gözdeleri olmuşlar, 1990’larda Cem Boyner’in partisinin kurucuları arasında yer almışlardır.
Unutmayalım, dönekliği temellendirmeye, gerekçelendirmeye, meşrulaştırmaya, haklı göstermeye çalışmak, sadece bu duruma ilişkin siyasi bir açıklama gereği duymakla izah edilemez. Bir kişilik sorunudur aynı zamanda. İster para pul, ister mevki makam, ister şan şöhret, ne sözü verilirse verilsin, açıklaması, inandırması zor bir durumdur döneklik. İster siyasal, kurumsal olsun ister kişisel, geçmiş yenilgilerin, yanılgıların acısını atlatamayanlar, gençlik yıllarındaki mağlubiyetlerle yüzleşip, bunları olgunlukla karşılayıp geleceğe bakamayanlar, savrulmalarını, “dünyanın değişmesiyle” açıklamaya çalışırlar. Bu yetersiz kalınca da eski partilerine, geçmişteki ideolojilerine sövmeye başlarlar. Acıdır. Yüz kızartıcıdır.
Vurgulayalım, toplumun aydından, milletin münevverden beklediği, dik durmak, bağımsız düşünmek, cesur davranmaktır.
...***
Cevher İlhan 15 Ekim tarihli Yeniasya gazetesinde, "Yolsuzluğun soruşturulması mı yasaklanıyor?"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
"Bilindiği gibi başta “mafya - siyaset ilişkileri” olmak üzere yolsuzluklar, rüşvet, kamu malının peşkesi ve benzeri hak gasplarına dair muhalefetin Meclis’e verdiği bütün araştırma ve soruşturma önergeleri iktidar partilerince reddedildi. Bu yüzden Cumhurbaşkanı’nın “Yolsuzlukların, rüşvetin, yoksulluğun olmayacağı bir Türkiye’yi biz hallederiz. Onun hazırlığı içerisindeyiz” çıkışı, muhalefet tarafından farklı tepkiler verdiler."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
Bunların başında İyi Parti Lideri Akşener’in, “Bay kriz rüşveti, yoksulluğu, yolsuzluğu engellemenin hazırlığı içindeymiş. Ne zaman, iktidarının yirmi yılı biterken. Bay kriz bundan yirmi yıl önce, ‘3y’nin olmayacağı bir Türkiye inşa edeceğiz’ demişti. Yirmi yıl sonra ‘Aslında başaramadık’ diyor. Bu sözler vaat değil bir itiraftır. Neymiş çözermiş, çözemezsin. Çünkü rüşvet de yoksulluk da yolsuzluk da senin eserin. Yirmi yılın sonunda böyle bir vaat ayıptır” tesbiti dikkat çekiyor.
Aslında Akşener’in “Madem yolsuzluğu halletmeye niyetlisin o zaman ne kadar samimisin görelim bakalım. Yine arazi olacaksanız olmaz” çağrısı tepeden tâlimatla AKP-MHP’nin yine yan çizeceğini haber veriyor.
Keza “Erdoğan, şimdi de yolsuzluk ve rüşvetin olmadığı bir Türkiye vaad ederek bunu da ancak kendilerinin başarabileceklerini iddia ediyor. Güler misin, ağlar mısın? Bu sözler yirmi yıldır bu konuda ciddi tek bir adım atmadıklarının itirafından başka bir şey değildir… Sayın Cumhurbaşkanı işin çok zor. Yirmi yıl yolsuzluk ve rüşvet bataklığına saplanmış bir iktidarın bu bataklıktan sekiz-on ay gibi kısa bir sürede kurtulması mümkün değildir” değerlendirmesinde bulunan SP Genel Başkanı Karamollaoğlu’nun “İflas ettikleri bu bozuk düzeni sanki başkaları üretmiş gibi bir tavrın içine giriyor. 20 yıl sonra, çözeceğim diyor, ne zaman, bana bir dönem daha verirseniz. Allah sana akıl fikir versin!” ifadeleri “yolsuzluk çıkışı”nın perde arkasını aralıyor.
Bu arada Deva Partisi Genel Başkanı Babacan’ın “Zahmet etmesin, bu zamana kadar bitirseydi... yirmi yıldır halletmeyenlerin şimdi aklına getirip gündem yapmaları inandırıcı değil” çarpıcı uyarısı işin içyüzünü su yüzüne çıkarırken, daha önce iktidardakilerin “yolsuzlukla mücadele” lâfını hiç kullanmadığı belirten, “Çünkü onlar için yolsuzluk artık konuşulmaması gereken bir şey, konuşulursa onların canı yanar da onun için konuşamıyorlar” diyen GP Genel Başkanı Davutoğlu’nun dönemin Başbakanı “siyasi ahlâk yasası”na Cumhurbaşkanı’nın “bu yasa çıkarsa ilçe başkanlığını yapacak kimseyi bulamayız!” tepkisiyle karşı çıkışını hatırlatması iktidarın “samimiyeti”ni ifşa ediyor.