Türkiye'den köşe yazarları
Cumhuriyet: Türkiye’de iç hatlarda düşüş olduğunu belirten Serkan Kaptan, 'Şirketler faaliyetlerini dışarıya kaydırıyor' dedi
Karar:
AK Partili Tunç'tan Bartın faciasına ilişkin dikkat çeken açıklama: Bir yerlerde eksiklik var
Yeniçağ:
İşsizlikte artış
Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:
...***
Esfender Korkmaz 18 Ekim tarihli Yeniçağ gazetesinde, "Bütçe enflasyonu artırdı"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
"2022 Ocak-Eylül bütçe giderleri geçen yılın aynı dönemine göre TÜFE'nin üstünde ve yüzde 92,2 oranında artarak 2 milyar 220 milyon lira oldu. Oysa ki bu 9 ayda TÜFE oranı yüzde 52,40 oldu. Yüksek enflasyonla mücadele etmenin bir aracı da bütçedir. 9 aylık bütçe giderlerinin enflasyonun çok üstünde artması, enflasyonu körükledi. Enflasyonla mücadele için bütçe giderlerinin kısılması, bütçe fazlası oluşturmak gerekir."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelerre yer veriyor:
...***
Dahası, 9 ayda vergi gelirlerinde artış daha yüksek yüzde 103,8 oldu. Gelir ve Kurumlar vergilerinde artış oranı daha yüksektir. Gelir ve kurumlar vergileri kısmen tasarruflardan ödenir. Eğer siz özel sektör elindeki tasarrufları vergiler yoluyla alır ve kamu harcaması yaparsanız, çarpan etkisi nedeni ile toplam talebi ve paralel olarak enflasyonu artırmış olursunuz.
Kamu harcamaları içinde yatırım harcamalarının payı çok düşük olduğu için, bu harcamaların çarpan etkisi ile enflasyon yaratma etkisi daha yüksektir. Özetle hükümet tasarrufları da harcama alanına çıkararak enflasyonu artırmıştır.
Bütçede iş yapan, katma değer yaratan harcamalar, cari harcamalar ile yatırım harcamalarıdır. Oysa ki 2022 bütçesinde, cari transferler daha fazladır.
Bütçe giderleri içinde yatırımların bütçe içindeki payı çok düşük, yüzde 7,4'tür. Oysa ki böyle dönemlerde devletin borçlanarak kamu alt yapı yatırımlarını artırması gerekir. Kaldı ki Türkiye'de devlet eksi reel faizle borçlanıyor. Yani yatırım maliyetinin bir kısmını devlete borç verenler eksi faiz alarak karşılamış oluyorlar.
Devlet, kamu-özel iş birliği yoluyla yaptığı yatırımları eğer bu yolla yapmış olsaydı, toplam yatırım maliyeti yarı yarıya düşecekti.
Dahası; ayrıca bütçede cari harcamalar ile yatırım harcamaları arasında denge olmalıdır. Söz gelimi öğretmen var ve fakat okul yoksa, öğretmen yetiştirmek için yapılan harcamalar boşuna yapılmış demektir.
Cari transferler bütçenin en büyük kalemini oluşturuyor. Transfer harcamaları içinde, SGK açıkları, tarımsal destekler ve bütçeden halka yapılan yardımlar var.
Cari transferler içinde hane halkına yardımlar, hane halkına diğer yardımlar ve sosyal transferler 159,7 milyar lira, buna karşılık çiftçiye verilen tarımsal destekler çok daha az, 30,1 milyar liradır.
Bugünkü bütçe anlayışı ekonomik istikrara yardımcı olmaz. Unutmayalım ki; halk bütçeyi siyasi iktidara istediği gibi kullansın diye değil, basiretli ve rasyonel yönetsin diye geçici olarak emanet etmiştir.
...***
Cevher İlhan 18 Ekim tarihli Yeniasya gazetesinde, "Siyaset uğruna fâciayı çarpıtmak"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
" Amasra’da 41 madencinin vefat ettiği, 11’inin ağır yaralandığı maden ocağı patlaması, AKP iktidarında son yirmi yılda Türkiye’nin iş kazalarında da en önde olduğunu gösteriyor. Sekiz yıl önce 301 maden işçisinin can verdiği Soma fâciasının akıbetini hatırlatan grizu patlamasına dair belirtilenler, yine ciddi bir ihmalin olduğu, az personelle, az masraf ve mâliyetle kâr hırsını bir defa daha ortaya koyuyor."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
Bu fâciada da gerekli önlemlerin alınmaması, madencilik teknolojisiyle gaz sızması tehlikesi sinyalini veren cihazların olup olmadığı, ciddi ihmale ilişkin yapılan uyarılara rağmen tedbir alınıp alınmadığı yine basit politik hesaplar uğruna karambola getiriliyor.
Vahamet şu ki bizzat Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın raporlarına göre iş kazalarında Türkiye Avrupa’da açık ara ile birinci, dünyada üçüncü sırada. Sadece 2022 yılında Türkiye’de 75 iş kazası olurken, ikinci sıradaki Ukrayna’da 30, Polonya’da 14 maden kazası olmuş. Resmi verilerle, iş kazalarının en başta gelen sebepleri, iş sağlığı ve güvenliği eksikliği ve denetimsizlik. İşçiyi koruyucu sağlık ve güvenlik mevzuatı hem yetersiz, hem kağıt üzerinde kalıp uygulanmıyor.
Son yirmi yılda yandaşlara rant dağıtan kayırıcı ihâlelerle iş kazaları, işçi ölümleri artıyor. Madencilerin mağduriyetlerini gidermek, maden işçilerinin ve ocakların güvenliğini sağlamak, kamu çalışanlarının sosyal güvenlik, çalışma hayatı ve toplu sözleşmelere dair sorunlarını çözmek iddiasıyla çıkarılan “torba yasalar”la iş sağlığı ve güvenliğindeki zâfiyetler giderilmiş değil; sadece rant amacının güdüldüğü görülüyor.
Oysa dünyanın en büyük kömür üreticisi Almanya’da devlet tarafından işletilen maden ocaklarında iş kazaları ve işçi ölümleri son elli yılda âdeta sıfırlanmış. Diğer birçok ülkede de son otuz yılda teknolojinin gelişmesiyle ve alınan tedbirlerle işçi ölümlerine rastlanmıyor.
...***
Emre Kongar 18 Ekim tarihli Cumhuriyet gazetesinde, " Hiçbir devlet kadere ve fıtrata sığınamaz"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
" Devlet, ister “Şahsın Devleti” olsun ister “Halkın Devleti”, vatandaşlarını korumak zorundadır: Her devlet, bütün işyerlerinin, özellikle de kömür madenlerinin, tersanelerin, inşaatların her türlü güvenlik önlemi almasını sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir devlet, işyerlerindeki ihmallerin sebep olduğu ölümlerden dolayı kadere, fıtrata, “kader planına” sığınamaz!"diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
Kömür madenlerindeki iş cinayetlerinin temelinde yatan gerçekleri anımsayalım:
1) Temelde güvenlik ihmalleri yatmaktadır.
2) Güvenlik önlemlerinin ihmali sermayenin kâr hırsının ve denetimsizliğinin sonucudur.
3) Devlet işletmelerinin özelleştirilmeleri, bu ihmalleri yaygınlaştırmaktadır.
4) Sayıştay raporu özelleştirilmelerde hukuka aykırılık saptamıştır: “İhale bittikten sonra ihale şartlarında değişiklik yapılarak ihale şartlarında ve sözleşmede yer almayan bir imkânın işletmeciye tanınmasının rödovansçıya haksız çıkar sağladığı ve bu hususların hukuka aykırı olduğu da aşikârdır.”
5) Kömür madenlerindeki grizu patlamaları 2022 teknolojisinin iyi bir drenaj sistemi ile önlenebilir.
6) Madenlerdeki hassas uyarı mekanizmaları ve donanımlı yaşam odaları, ihmal edilen önlemler arasındadır.
7) 41 kişinin ölüme gönderildiği Amasra kömür madeni hakkındaki Sayıştay raporu uyarmış: “2019’da dengelenmiş üretim derinliği -300 metre olmuştur. Bu derinleşme, ani gaz degajı ve grizu patlaması gibi ciddi kaza risklerinin artmasına neden olmaktadır.
Çalışılan damarların tamamında gaz içeriklerinin yüksek olduğu, dolayısıyla degaj kapasitelerinin de yüksek olduğu, arıza zonlarında riskin daha da arttığı bilinmektedir.
Müessese ocaklarında ilgili mevzuat hükümlerinin yanı sıra ‘Kurum Degaj Yönergesi’ hükümlerinin titizlikle uygulanması gerekmektedir.”
8) Particilik, kayırmacılık ve liyakatsizlik her yerdedir: Kozlu’da sekiz işçinin öldüğü maden kazası davasında 3 yıl 4 ay ceza almış olan Kazım Eroğlu, TTK Genel Müdürü yapılmıştır.
Peki Erdoğan, “Şahsım Devleti” olarak ne diyor:
1) “Biz kader planına inanmış insanlarız. Kader planına da inandığımız için bunun ne dünü ne bugünü ne de yarını, hiçbir zaman ne yapmayacaktır? Olmayacaktır. Bunlar her zaman olacaktır. Bunu da bilmemiz lazım.”
2) “Adli makamlarımız canımızı ciğerimizi yakan bu elim hadiseyi tüm boyutlarıyla soruşturacak, en ufak bir ihmali dahi karşılıksız bırakmayacaktır.”
Erdoğan, sekiz yıl önce, 301 madencinin öldüğü 2014 Soma faciasından sonra da 1800’lü yıllardan örnekler vererek aynı şeyleri söylemiş:
1) “Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında fıtratında bunlar var. Hiç kaza olmayacak diye bir şey yok.”
2) “Bu kaza en ince ayrıntılarına kadar araştırılacak. Hiçbir ihmalin göz ardı edilmesine izin vermeyiz.”
Soma faciasına ilişkin davada ne oldu?
1) Soma davasında davayı gören yerel mahkemenin yargıçları değiştirildi. Sonunda sanıklara düşük ceza öngören maddeden ceza verildi.
Yargıtay, yerel mahkemenin kararını değiştirdi, ağırlaştırılan cezayı öngören “olası kast” kararı verdi.
Fakat Yargıtay’ın bu kararı dört ay yerel mahkemeye gönderilmedi ve sonra Yargıtay üyeleri değiştirilerek beş iş günü içinde bu karar kaldırıldı. Cezalar yeniden indirildi.