Türkiye'den köşe yazarları
Cumhuriyet: Ekrem İmamoğlu'ndan 'altılı masadan Kemal Bey mi çıkacak?' sorusuna yanıt
Karar:
Kılıçdaroğlu: Yetki verin Türkiye'yi ayağa kaldırayım
Yeniasya:
Esnaf kepenk kapatmaya devam ediyor
Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:
...***
Kazım Güleçyüz 21 Ekim tarihli Yeniasya gazetesinde, “OHAL Türkiye’ye neler kaybettirdi?”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“Geçenlerde açıklanan 4, 5, 6. Yılında OHAL’in Toplumsal Maliyetleri raporundan bazı soruları daha aktaralım: TÜİK verilerine göre Türkiye’de toplam nüfus içerisindeki yüksekokul/fakülte/yüksek lisans/doktora mezunlarının genel nüfusa oranları % 17’yi geçmez iken; OHAL ve KHK’larla mağdur edilenlerin % 99.1’inin yüksekokul ve üzeri okullardan mezun olduklarını; bunların % 30.6’sının yüksek lisans ve doktora mezunu olduklarını...”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
Türkiye’de yaşadıkları hukuksuzluk ve travmalar sonrası, OHAL/KHK mağdurlarının % 91.2’sinin fırsatları olsa idi yabancı bir ülkeye gidip orada yaşamak istediklerini...
TÜİK uluslararası göç İstatistikleri 2019 verilerine göre, Türkiye’den dış ülkelere göç edenler arasındaki en yüksek oranı 25-29 yaş grubu lisans/yüksek lisans eğitimli genç nüfusun oluşturduğunu, bunları 20-24 yaş grubu üniversite gençliğinin takip ettiğini...
Ekonomik verilere göre, Türkiye’nin kişi başına millî gelirinin 2015’ten bu yana en az % 50 azaldığını; OHAL döneminde halkın % 50 oranında yoksullaştırıldığını, OHAL rejiminin herkese ve her kesime çok ağır bir ekonomik ve sosyal bedel ödettirdiğini...
12 Eylül döneminde TC vatandaşları tarafından yabancı ülkelere yapılan ilticaların en az üç katı sayıdaki yüksek eğitimli insanın OHAL/KHK rejiminden uzaklaşmak için dış ülkelere iltica müracaatında bulunduğunu...
G20 ülkeleri arasında Türkiye ekonomik büyüklükte 2016’da 16. sırada iken, 2017’de 17, 2018’de 18, 2019’da 19, 2020’de 20, 2021’de 21, 2022’de 22. sıraya düştüğünü...
Türkiye’nin 2021 yılından itibaren, teknik olarak G20 ülkeleri arasında yer almadığını. mevcut ekonomik performansı ile dünyanın 22. büyük ekonomisi olarak kalmasının da meçhul olduğunu, çünkü 2016 ‘dan bu yana “Dünya Gayri Safi Hasıla”sından aldığı payın büyük bir hızla azalmaya başladığını...
Biliyor muydunuz?
…***
İbrahim Kahveci 21 Ekim tarihli Karar gazetesinde, “Seçimden sonra ne olacak?”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“Tam bir yol ayrımındayız. Hani tabiri caiz ise kendi kaderimizi kendimiz belirleyeceğiz... Sonrası için kimse “kader” diyemeyecek. Belki de demokratik son seçimleri yapacağız. Gerçi şu an bile ne kadar demokrasimiz işliyor ki... Bunları yazıyorum diye demokrasi mi var sanıyorsunuz.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
Asıl mesele ekonomi... Bugün seçime kilitlenmiş durumda olan bir yönetim var karşımızda. Döviz ihtiyacını bile Putin’in açtığı kredilerle karşılamak durumunda.
Öyle ki, yolladığı dövizler yetmiyormuş gibi bir de doğalgaz ithalatında veresiye defterini açacak... Ne zaman ödenecek bu doğalgaz parası: 2024... Yani seçimden hemen sonra.
EPİAŞ verilerine göre elektrik toptan fiyatı (ekim ayı) 3,55 lira. Bu elektrik bize ne kadar satılıyor derseniz hemen aktarayım: Yaklaşık 2,0 lira civarı bir fiyattan.
Oysa elektrik eskiden toptan fiyata ek olarak iletim, dağıtım, kayıp-kaçak ve vergiler eklenerek satılırdı.
Bütün bunlar da seçim sonrasını bekliyor tabii.
Seçim sonrasını bekleyen sadece zamlar değil... Asıl sistem tıkanacak.
Benim en fazla ama en fazla korktuğum yer de tam burasıdır. Kısaca anlatayım:
Dün MB faiz indirdi. Fiyat artışlarının yüzde 150’lere vardığı yerde faizi 1,5 puan indirerek 12,0’den 10,5’e çekti.
Çok iş başardı tabi. Şimdi mevduat faizi de aynı paralelde düşüyor. Asıl soruyu soralım: Fiyat artışlarının yüzde 150’lerde dolaştığı yerde kim parasını yüzde 15 getiri üzerinden tasarruf eder ki?
Bakın son günlerde sürekli dikkat çekiyorum: TL tasarruf oranı bir yıl önceye göre yüzde 42’lerden yüzde 24’lere geriledi. Seçimden sonra kredi verecek TL bulunabilecek mi?
Ya da ikinci soru: Bankalar tıpkı ticaret erbabı gibi sermayelerini reel olarak eritmektedir. Şöyle izah edeyim: 750 milyar TL varlıklarının enflasyon oranında korunması için en az bir o kadar para kazanmaları gerekir. Ama kazanılan para onca gürültüye rağmen bunun yarısı civarındadır.
Seçimden sonra bankaların kredi teminatı olarak güvence fonları kalacak mı? Yani seçimden sonra bankalar kredi verecek mali güçlerini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalabilirler.
Aslında sistemin kendi kendini bitirecek bir yapıda ilerlediğini herkes biliyor. Buna İNEK piyasası örneğini vermiştim.
Yeniden izah edeyim: Gıda Komitesi enflasyonla mücadele adı altında çiğ süt fiyatını düşük tuttu. Bu düşük fiyat sayesinde süt ve süte bağlı ürün fiyatları görece düşük kaldı. Ama aynı süre içinde zarar eden süt üreticileri süt ineklerini kesime yollayarak et haline getirdiler.
Kısa bir süre ne oldu: Süt fiyatları düşük kaldı, bu sayede süt ürünleri de düşük kaldı. Aynı süre içinde et ineklerinin yanında süt inekleri de kesime gittiği için et fiyatları da düşük kaldı.
Ama bir an geldi ki ortada ne süt üretecek inek ne de et ihtiyacını karşılayacak inek kalmamıştı (sayıları denge seviyesinin altına düştü)
Ve bu günlerde birden hem süt hem de et fiyatları normal dışı zamlanmaya başladı. İşte bunu kestirmek ve çözmek için anlık duruma değil, gidişata ve sonrasına bakmak gerekiyor.
İNEK piyasası modelinin benzerini seçimden sonra tüm ekonomide yaşayacağız. Bu nerede ise kesindir...
Tek çıkış kapısı var; o da ülkenin realiteye, akla ve bilme dönmesidir. Sonrasının kabus olacağını hepimiz biliyoruz ama millet biliyor mu? Mesele bu...
…***
Ahmet Kepekçi 21 Ekim tarihli Yenimesaj gazetesinde, “Maden kazası bir kader mi?” başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“Ülkemiz tipik bir Ortadoğu ülkesi olmaktan kurtulamadı. Yöneticiler sütten çıkmış ak kaşıklar. Suç ve suçluyu hep dışarda ararlar. Altından kalkamayacakları bir kabahat varsa faturayı dine ve imana çıkartırlar. Böyle bir giriş yapmamın sebebi geçtiğimiz gün yaşanan maden kazası. 14 Ekim 2022 tarihinde Bartın'ın Amasra ilçesinde taşkömürü maden ocağında grizu patlaması meydana geldi. Yer altında kalan 41 işçi hayatını kaybetti.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
Bu kaza ülkemizde yaşanan ilk kaza değil, ancak son kaza olmasını ümit ediyoruz. Ülkemizde maalesef çok sayıda ölümcül iş ve madencilik kazaları meydana geliyor. Türkiye İstatistik Kurumu'na göre Türkiye'de iş kazalarının en fazla yaşandığı sektör maden ve taş ocakçılığıdır. Araştırmalara göre madenlerde en çok görülen kaza sebepleri, grizu patlaması, göçük ve yangınlardır.
Hemen şu soru hatırımıza gelebilir. Acaba diğer ülkelerde durum nedir? Bu konuda internet ortamında çok kısa sürede bilgi sahibi olabilirsiniz.
Çin dünyanın en büyük kömür üreticilerinden bir tanesidir. Çin'de, 2008 yılında 100 milyon ton başına düşen ölüm sayısı 127 olmuştur. Çin devleti ölüm sayısından rahatsızlık duyarak bu konuda önleyici tedbirler almıştır. Gayet doğal olan da bu değil mi, kaza sebebi belli olduğuna göre alınacak önlemler de bellidir. Çin'de 2008 yılında 100 milyon ton başına 127 kişi hayatını kaybederken, bu sayı 2013 yılında 37'ye düşmüştür.
Bir rakam daha verelim. Dünyanın en büyük kömür üreticilerinden birisi Amerika Birleşik Devletleri'dir. Burada 100 milyon ton üretim başına 1 ile 6 kişi yaşamını yitirmiştir.
Gelelim bizim ülkemize Türkiye'de 2000 yılında 100 milyon ton başına 710 kişi hayatını kaybederken, 2008 yılına gelindiğinde bu sayı 722'ye çıkmıştır.
Görüldüğü gibi ülkemiz maden kazaları sonucu yaşanan ölümlerde dünyada ilk sıralarda yer almaktadır. Diğer ülkelerde gittikçe sıfırlanan ölüm sayısına inat, bizim ülkemizde maden kazalarından ölen insan sayısı artıyor. Üstelik bazı kazalarda rakamlar yüzün katları şeklinde adeta toplu kıyım olarak gerçekleşiyor. Sonuçta kaybeden hep bizim devletimiz ve milletimiz oluyor.