Ekim 30, 2022 07:47 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Karar: Üniversiteli gençlerin feryadı: İkinci yüzyıla aç giriyoruz

Milli gazete:

İşsizlikte artış

Yurt:

Kararsız seçmenin kökeni belli

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

...***

Faruk Çakır, 29 Ekim tarihli Yeniasya gazetesinde, "Yanıltmaya devam mı?"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Ekonomik meselelerin ikinci, hatta üçüncü sıralarda yer almasını arzu ederiz; fakat insanların ekseriyeti cebine ve mutfağına bakarak karar verdiği için bu meseleler de mecburen ön sıralara çıkıyor. Keşke, “Önce ekmek değil, önce hürriyet” diyenlerin sayısı artsa ve kararlar buna göre verilse... Tabii ki bu da, ancak ‘en büyük düşman’ olan cehaletin ‘eğitim/marifet’ yoluyla mağlup  edilmesiyle mümkün olabilir. Cehaletin hüküm sürdüğü yerlerde ‘önce hürriyet olsun’ diyenlerin  sayısının artması kolay olur mu?"diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Dikkat çeken noktalardan biri de, idarecilerin bilerek ya da bilmeyerek ‘cehalet’i desteklemeleridir.  Çünkü onlar da biliyor ki hakkını aramasını bilmeyenleri yanıltmak daha kolay olur. Ayrıca insanları ‘ekmek’ peşinde koşturdukça başka işler, haklar aramaya vakitleri de kalmaz...

Türkiye’yi idare edenler konuştuklarında pembe tablolar çizmiş olsa da, tabloların parlak  olmadığı belli. Mesela, Merkez Bankası; yıl sonu enflasyon tahmini ‘düzeltmelerle’ yaparak yüzde  23’ten yüzde 65’e çıkarmış. Bu fark, yüzde 300’lük sapmayı gösteriyor. En isabetli tahminlerde  bulunması beklenen bir kurumun bu nispette ‘yanılması’ acaba makul görülebilir mi?

Enflasyon rakamlarını ölçüp açıklamakla vazifeli olan devlet kurumu  TÜİK’e bile oran yüzde 84’e  çıkmış durumda. Resmi olmayan tahminlere göre yıllık enflasyon yüzde 150’yi aşmış durumda.  Zaten enflasyon rakamlarını en iyi ölçenler de pazar ve marketlerdeki fiyatları takip eden  vatandaştır. Onlar da ‘resmi rakamlar’a pek itibar etmiyor. Mesela, evini kiraya veren bir vatandaş  geçen yıla nispetle bu yıl kiracısından kaç lira istiyor? Ya da günlük yevmiye ile çalışan bir ‘tarım  işçisi’ ya da ‘ev temizleyen’ temizlikçiler geçen yıla nispetle bu sene yevmiyelerine yüzde kaç zam  yaptılar? Fiili durumda fiyatı yüzde yüzden daha az artan bir ‘mal ve hizmet’ kaldı mı? O halde  vatandaşın ‘resmi rakamlar’a göre hareket etmesini beklemek de pek inandırıcı olmaz.

Merkez Bankası’nın 27 Ocak’ta (2022) açıklanan yıl sonu enflasyon raporunda enflasyon tahmini yüzde 23 olarak duyurulurken Ekim (2022) raporunda bu oran yüzde 65’e çıkmış. 2022’nin  başından itibaren 4 farklı tahminde bulunan Merkez Bankası, gerçek enflasyondan her tahmin  döneminde biraz daha uzaklaşmış durumda. Peki bu durum vatandaş nezdinde ‘idareciler’in  güvenilirlik itibarını sarsmıyor mu?

...***

Ali Bayramoğlu 29 Ekim tarihli Karar gazetesinde, " Demokrasi mi? Seçimli otoritarizm mi?"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

"2023’ün Haziran ayında yapılması beklenen seçimlere az bir süre kaldı. Bu istikametteki toplumsal ve siyasi seferberlik de her geçen gün hızlanıyor. Seçimlere nasıl siyasi-toplumsal atmosfer altına ilerliyoruz. 28 Şubat’tan bu yana seçimlerin ezici bir çoğunluğu ülkedeki kültür savaşlarının tezahürü olmuştu. Bugün kaba taslak bir bakış, Kürt seçmen, cumhur seçmeni ve muhalif kesim akla aynı durumu, bir kimlik kilitlenmesini getirebilir."diye yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Ne var ki, böyle olduğundan çok emin değilim.

AK Parti’nin iktidardaki son 5 yılı, 2017 Anayasa referandumundan bu yana Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi altında geçti. Bir başkanlık rejimi versiyonu olan bu sistem, yürütmenin şahsileşmesi ve fiili bir kuvvetler birliği uygulamasıyla Erdoğan’ı siyasal gücün tartışmasız tek sahibi yapıyor. Güvenlikçi ve otoriter siyasi uygulamalar da bu istikamette ve ülke hukuk devleti kurallarından uzaklaşan bir istikamette ilerliyor. Yargının iktidarın denetimi altında siyasallaşması, keyfi uygulamalar, tutuklamalar, Kürt aktörlere siyasi alandan keyfi biçimde dışlanması bunlar arasında sayılabilir. Bunlara kısmi toplumsal destek oluşturan bir milliyetçi dalga söz konusu. Bu dalga, söylemde, iç ve dış siyasette güvenlikçi ve otoriter uygulamalarla kesişiyor.

Kanım odur ki, bu iklim altında ülkede temel ayrışma ve kutuplaşma sosyolojik ve kültürel olmaktan çok siyasi bir nitelik taşıyor.

Siyasi hayatı belirleyen ayrışma ve yarışma, bu çerçevede, otoritarizm-popülizm yandaşları ile karşıtları arasında ortaya çıkıyor. Siyasi partiler arasındaki bloklaşma bu ayrışmanın tipik göstergesi. İktidar ikilisini oluşturan AK Parti ve MHP dışında, mecliste temsil edilen, sağdan sola uzanan tüm siyasi partiler karşıtlar tarafında yer alıyor.

İktidardaki otoriter doku, sıradan bir siyasi irade veya Erdoğan rüzgarı olmanın ötesinde bir yapıya sahip ve tarihsel aktörler arasındaki derin bir ittifakın ürünü. 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişiminde sonra kurulan, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi dahil anayasal değişikliklerle pekişen, bu ittifak, Erdoğan ve onu izleyen muhafazakar çoğunluk, sağ milliyetçiler-seküler ulusalcılar ve devlet-asker üçlüsünden oluşuyor. Düne kadar antagonist olan bu aktörlerin birlikteliği ve devlet-siyaset arasındaki bağları kontrol ederek ülkeye hükmediyor olmaları ülkedeki otoriter ilerleyişin derinliği hakkında bir fikir veriyor.

...***

Aziz Karaca 29 Ekim tarihli Yenimesaj gazetesinde, "Yalana inanmaya can atan bir kitle"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Hal böyle olunca, doğruları duyurmak, doğrulara inandırmak, deveye hendek atlatmaktan daha zor oluyor. Malum, uyuyanı uyandırmak kolay ama uyuma numarası yapanı uyandırmak pek mümkün olmuyor. Adetâ, 'yalan olsun da yılandan olsun, yalan olsun da çamurdan olsun' diyerek, yalan haberlerin yolunu hasretle bekleyen kitleler var. Çünkü, kulağına çalınır çalınmaz, sahiplenecek ve pazarlamaya, etrafında servis etmeye başlayacak."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Enflasyonda, doğruluğu şüpheli rakamları esas alsak bile, dünya ülkeleri arasında ilk sıralardayız diyorsunuz, cevap hazır, 'tüm dünyada öyleymiş'.

Bilgiye ulaşmanın bu kadar kolay olduğu bir zaman diliminde, zahmet edip enflasyon rakamlarını karşılaştırmaya dahi tahammülü yok, sayın hacımın ve muhterem hocamın.

Neredeyse bir yılını doldurmak üzere olan yakıcı ve yıkıcı savaşın iki tarafı olan Rusya ile Ukrayna'nın, her ikisinin toplam enflasyon rakamı, bizimkinin yarısına bile yetişemiyor diyorsunuz, kimden duydun, nerede okudun diyor?

'Avrupa ülkelerinde kıtlık baş göstermiş, raflar büsbütün boşmuş, gıda maddelerine ulaşılamıyormuş' diyor, sözünü ettiğiniz ülkelerdeki enflasyon rakamlarına baktınız mı diyorsunuz, bakmaya ne gerek var, öyleymiş diyor.

Yalana inanmaya hazır kitlelere, doğruları duyurmak, doğru haberleri ulaştırmak neredeyse imkânsız.

Doğruları duymaya tahammül edemeyen söz konusu kitleler, ülkeyi baştan başa kasıp kavuran yolsuzluk haberleri ile de pek ilgilenmiyorlar, duymamış numarası ile geçiştiryorlar.

İktidarın etrafında kümelenmiş olan mutlu azınlığın, beş maaşlı, on maaşlı bürokratların, ballı ihalelerle servetini lahana gibi katladıkça katlayanların, milletin geçim sıkıntısından bihaber olmalarını anlıyoruz da, yalana inanmaya hazır kitlelerin, bizzat yaşadıkları sıkıntıları gizlemelerini bir türlü anlıyamıyoruz.

'Neden, yönetim katında debdebe ve şatafat, hırs ve ihtiras ve dahi diz boyu israf?' sorusundan pek hoşlanmıyorlar.

2023 bütçesine bir göz atsalar, nereye ne kadar para ayrıldığını görecekler, faiz giderleri için ayrılan rakamı görünce gözleri fal taşı gibi açılacak ve muhtemeldir ki yüzleri kızaracak, ama bakmaya, gerçekleri öğrenmeye bile cesaretleri yok.