Kasım 12, 2022 07:45 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Cumhuriyet: 6'lı masanın gündeminde ittifak var: 'BTP'ye milletvekili kontenjanı' formülü

Karar:

Akşener'den HDP'li Buldan'a yanıt: Kürtlerin oyunu cebine atıp pazarlık ediyor

Yeniasya:

Türkiye uyuşturucu pazarı oldu

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

...***

Mehmet Ocaktan 11 Kasım tarihli Karar gazetesinde, “İktidar kaybediyor peki muhalefet kazanıyor mu?”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

“Yapılan araştırmalar, anketler gösteriyor ki Cumhur İttifakı bileşenlerinin oy toplamı hiçbir şekilde parlamento çoğunluğunu sağlamaya ve de cumhurbaşkanı seçmeye yetmiyor. Evet son günlerde AK Parti’nin özellikle ‘Türkiye Yüzyılı’ gösterisiyle birlikte özgüven kazandığı ve bir miktar toparlandığı gibi bir algı oluştuğu muhakkak. Ancak biliyoruz ki AK Parti büyük umutlar bağladığı Ayasofya açılışı, uzay yolculuğu gibi pazarlama değeri yüksek gösteriler düzenlemiş ama bunların ömrü sadece birkaç hafta sürmüştü. Dolayısıyla, geçmiş güzel günlerin söylem tekrarından ibaret olan ‘Türkiye Yüzyılı’nın da ömrünün çok uzun olması pek mümkün gözükmüyor.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Zira iktidar ekonomik krizin yarattığı derin yoksulluğu, her gün insanların cebinden paralarını çalan yüksek enflasyonu, vicdanları yaralayan adaletsizlikleri, ahlaki çürümeyi ve yozlaşmayı derinleştiren yolsuzluk ve rüşvet söylentilerini sadece seyretmekle yetiniyor.

Ayrıca bütün görsel şovlara rağmen iktidarın, insanların günlük hayatlarında can yakmaya devam eden acil ekonomik sorunları çözme konusunda ne gücü ne de takati var. Bu yüzden de toplumun yaşadığı yoksulluğun etrafından dolaşarak ya kimlik siyasetiyle yoksullara illüzyon gösterisi yapıyor, ya da adaletin ayarlarıyla oynuyor. Mesela şu günlerde toplumda, iktidarın Ekrem İmamoğlu’nu siyasi yasaklı hale getirmek için fazla mesai yaptığı gibi güçlü bir algı var. Keşke enflasyonla mücadele için de biraz zaman ayırabilseler...

Kabul edelim ki bu iktidarın yoksulluk, yolsuzluk, enflasyon, hukuksuzluk, Kürt meselesi gibi ülkenin temel sorunlarıyla yüzleşmeye cesareti yok. Doğal olarak sorun çözmeye değil, nasıl daha fazla oy alabilirime odaklanmış durumda. Bu yüzden de düne kadar ‘terör uzantısı’ olarak tanımladığı HDP ile yeniden el sıkışarak Kürt seçmene selam göndermeye çalışıyor.

Ancak bir gerçek var ki bütün görsel şovlarına rağmen, oyları yüzde 28-32 bandında sıkışmış durumda. Şu saatten sonra AK Parti gerçek anlamda Türkiye’yi normalleştirecek politikalara dönmediği sürece bu oy sınırının üstüne çıkabilmesi mümkün değil. Kaldı ki zaten böyle bir niyeti de yok.

Evet 6’lı masa uzunca bir süredir ayakları yere basan ciddi hazırlıklar yapıyor, buna şüphe yok. Ama hemen belirtmek gerekiyor ki iktidarın bütün zaaflarına rağmen muhalefet de güçlü bir rüzgar oluşturabilmiş değil. Farklı siyasi hedefleri olan altı siyasi partinin bir anda toplumsal dalgalandırmalar oluşturması elbette çok kolay bir iş değil.

Ancak zaman daralıyor, 6’lı masanın temel ilkeleri ve yol haritasını netleştirerek ortak bir ses olarak toplumun önüne çıkmaları gerekiyor. Bunun için de adayın netleşmesi şart… Anlaşıldığı kadarıyla, bir bakıma geçiş sürecinin koalisyon protokolü netleşmeden aday belirlenmeyecek.

Ama unutmayalım ki muhalefetteki belirsizliğin sürmesi en çok iktidarın işine yarayacaktır. Evet toplum, Cumhur İttifakı’nın her geçen gün kan kaybettiğini görüyor ama muhalefetin nasıl kazanacağını da net olarak göremiyor.

…***

Esfender Korkmaz 11 Kasım taihli Yeniçağ gazetesinde, “IMF'ye gitmezsek kriz derinleşir”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

“Dünyada ve Türkiye'de bazı çevreler IMF'ye tepki duyar. Nedeni IMF'nin ekonomik istikrar için, verdiği krediler için, stand-by düzenlemesine toplam talebi düşürmeyi, yani kemer sıkma politikalarını şart olarak koymasıdır. Enflasyon, arz- talep dengesinin bozulması ile ortaya çıkar. Eğer yüksek enflasyon ve yüksek cari açık yoksa, zaten kimse IMF'ye gitmez. Ama enflasyonu düşürmenin kısa dönemde toplam talebi kısmanın başka çaresi de yoktur. Orta ve uzun dönemde, yatırımları ve mal ve hizmet arzını artırmakta fiyat dengesini sağlar.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

2001 krizinde IMF ile stand-by düzenlemesi yaptık. Bu kapsamda 3 yıllık ''Güçlü ekonomiye geçiş programı'' uygulandı. Bu programda kemer sıkma ile ilgili iki husus vardı;

Birincisi; maaş ve ücretlerin gerçekleşen enflasyona göre değil de, hedef enflasyona göre düzeltilmesi şartı idi. Gel gör ki, gerçekleşen enflasyon hedef enflasyonun altında kaldığı için işçi ve memur bu uygulamadan kârlı çıktı.

İkincisi; tarımsal desteklerin düşürülmesi idi. Maalesef tarımsal destekler yarı yarıya düştü. O günden beri siyasi iktidar aynı çizgide gitti. Tarımsal destekleri artırmadı.

IMF İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan ve bizim de 1947'de kurucu üyesi olduğumuz bir kuruluştur. İkinci Dünya Savaşı sonrası dünyada yeniden ekonomik istikrarı sağlamaya destek için kurulmuştur.

IMF'nin temel amaçları:

*Uluslararası parasal iş birliğini sağlamak;

*Uluslararası ticaretin yaygınlaşmasını ve dengeli bir şekilde büyümesini sağlamak;

*Kur istikrarını sağlamak;

*Birçok taraflı ödemeler sisteminin kurulmasına yardımcı olmak;

*Ödemeler dengesi güçlükleri yaşayan üyelere koruma önlemleri ile birlikte kaynak sağlamaktır.

Türkiye, IMF'den ilk borcunu 1958 yılında almıştır. 1960-2008 arasında; IMF ile 21 stand-by düzenlemesi yapılmıştır. 1958 ile 2000 yılı arasında 33 milyar SDR tutarında kredi, 2001-2005 iki stand-by düzenlemesi ile 28 milyar dolar kredi almış ve 2013 yılında borcunun son taksitini ödeyerek bitirmiştir. 

189 ülke IMF'ye üyedir. En büyük borçlu ülkeler: Arjantin, Ukrayna, Yunanistan, Mısır'dır. En büyük ihtiyati krediler, Meksika, Kolombiya, Fas'a verilmiştir.

IMF'ye gitmek, ülkede ekonomik kriz olduğunun tescil edilmesidir.

Ne var ki IMF'ye gitmenin maliyeti, her zaman krizin ağır bedelinden daha az olmuştur.

Bugünkü koşullarda; Türkiye IMF ile stand-by düzenlemesine gitmez ve kredi almaz ise yaşamakta olduğumuz krizin ömrü uzayacak ve maliyeti artacaktır.

Bugünkü günübirlik politikalar; dış borçlarda temerrüt, içerde iflaslar, GSYH'da daralma ve işsizlikte artış riski taşımaktadır.

…***

Kazım Güleçyüz 11 Kasım tarihli Yeniasya gazetesinde, “HDP ziyaretiyle gelen fırsat”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

“Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü hamlesine iktidarın “pas-gol” mantığıyla karşılık verme çabası, belki de hiç hesapta olmayan sürpriz bir neticeyi beraberinde getirdi. Konuyu anayasa değişikliğiyle bir şekle bağlama atraksiyonu, iktidar blokunun yıllardan beri “terör ve PKK” ekseninde suçladığı ve bu iddia ile hakkında açılmış kapatma devam etmekte olan HDP’yi de, ziyaret edilerek desteği talep edilen bir adres yapıverdi.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Gerekçe olarak da HDP’nin legal bir parti olduğu ve daha ötesinde anayasa değişikliği için onun da desteğine ihtiyaç duyulduğu ifade edildi. Böylece düne kadar seslendirilegelen “terör ve PKK destekçiliği” ithamları bir çırpıda kenara itildi ve boşluğa düştü.

Bu suçlamaların siyasetteki birinci sahibi olan MHP’nin de HDP ziyaretini “son derece doğal” olarak nitelemesi durumu perçinledi.

(AİHM’in 14 HDP’li vekil için verdiği “hak ihlali” kararı da manidar bir tevafuk oldu.)

Sonuçta, açılan kapatma davasına, ağırlıklı olarak HDP’li vekiller hakkında yığılan terör ithamlı sonu gelmez “dokunulmazlık kaldırma” fezlekelerine ve “terörist-hain” iddialarına rağmen HDP’nin “meşru ve legal parti” olduğu, iktidar tarafından da kabul edildi.

Bu durum hem bu partinin, hem de onun üzerinden ağır hücumlara, kara propagandalara, algı operasyonlarına hedef yapılan anamuhalefetle 6’lı masanın elini güçlendirdi.

Kendisine lâzım olup ihtiyaç hissettiğinde HDP’nin kapısına gidip desteğini istemekte beis görmeyen iktidarın bu tavrı, 6’lı masa-HDP ilişkilerini de normalleştirip rahatlattı.

Artık bundan sonra iktidar bloku partileri başta olmak üzere hiç kimse muhalefeti ve 6’lı masayı HDP üzerinden hırpalayamaz.

Tek adam rejiminden kurtulup parlamenter sisteme geçme ve demokratik hukuk devletini sağlam temeller üzerinde inşa etme hedefine yönelik siyasî işbirliğini daha da genişletip güçlendirmenin yolu açıldı.

İYİ Parti başta olmak üzere 6’lı masa partilerinin de, HDP’nin ve kendi kulvarında işbirliği yaptığı partilerin de iyi değerlendirmesi gereken bir fırsat bu. Dar ufuklu ve kısır bakış açılarıyla harcanmasına ve provokasyonlara kurban edilmesine meydan verilmemeli ve demokratik muhalefet seçimlerde anayasayı değiştirecek bir çoğunluğu alabilmeli...