Kasım 22, 2022 07:55 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Cumhuriyet: Anayasa değişikliği teklifi seçimden sonra mecliste olacak

Yeniasya:

Yargıya neşter Yök'e son

Karar:

En çok eroinin ele geçirildiği ülke Türkiye

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

...***

Mehmet Kara 21 Kasım tarihli Yeniasya gazetesinde, "40 yıldır hâlâ yürürlükte!"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Geçen yılın ortalarında Cumhur ittifakı, Anayasayı Türk tipi partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine “uyumlu hale getirmek” iddiasıyla anayasa değişikliği teklifi hazırlığı içinde girmiş, AKP 128, MHP 100 maddelik bir teklif hazırlayıp karşılıklı birbirlerine sunmuştu. Aradan geçen yaklaşık bir buçuk yılda bu tekliflerin akıbetini bilen yokken, iki parti bu teklifleri ortak bir metin haline getirip muhalefete sunacaktı ama getire getire iki madde getiriliyor."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

20 yıllık AKP iktidarları döneminde 12 kez Anayasa değişikliğine gidildi. 177 maddesinin 134 hükmünde değişiklik yapıldı. Neredeyse “değişmeyen değiştirilemez” 4 madde, temel hak ve hürriyetler ve birkaç maddeden ibaret kaldı. 

7 Kasım 1982’de kabul edilen yürürlükteki Anayasa 40. yılına girmesi dolayısıyla Meclis’te konuşan anayasa hukukçusu İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlu, anayasada 1987’den 2017’ye kadar otuz yıl süreyle yaklaşık 20 kez değişiklik yapıldığını, bu değişikliklerin birbiriyle çelişen iki ana eksene yöneldiğini anlattı. Birincisinin, anayasacılıkta “iyileştirme” yönünde, ikincisinin ise anayasacılıktan “kopma” şeklinde olduğunu söylerken, iyileştirmelerin, 1987-2004 değişiklikleriyle siyasal uzlaşma yoluyla özgürlükleri pekiştirme ve iktidarı elden geldiğince sınırlama yönünde olduğunu, “kopuş”un ise 2007-2017 ekseninde yapılan Anayasa değişiklikleriyle halk oylaması araçsallaştırılarak “kişisel iktidar eşiğine varan değişiklikler”nin toplamı olduğunun altını çizdi. 

16 Nisan 2017’de oylanan değişikliğin, kurumlar, kurallar ve ilkeler bütünlüğü bakımından Osmanlı Devleti, Türkiye Cumhuriyeti anayasacılık çizgisinden kopma veya ayrılmayı ifade etme tespitinde bulunan Kaboğlu, “Hükûmet lağvedildi, bir; iki, parlamenter rejim sonlandırıldı; yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesi delindi; yargı bağımsızlığının kurumsal güvencesi kaldırıldı; kişiselleştirilen iktidar hesap vermekten bağışık tutuldu. Dahası, devlet, parti, kişi birleşmesi, demokratik siyasal yarışmanın serbest ve eşit işleyişini engelleyerek iktidarın el değiştirme ortam ve koşullarını da zedeledi” değerlendirmesi dikkat çekici.

Yeni sistemde aksaklıkların her geçen gün ortaya çıkması iktidar tarafından dahi seslendirilmesi, bu aksaklıkların giderilmesi için anayasanın değişmesi gerektiğini söylemesi “yeni sistem”in Türkiye’ye uymadığını gösteriyor.  

Bu yüzden 6 muhalefet partisi bir araya gelip Şubat’tan bu yana toplantılar yapıyor ve Türkiye’ye daha uygun olan istişareye dayalı “iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemi” çalışmaları yapıyor. Bir taraftan da anayasada değişiklik tekliflerini hazırlıyor ve bu ayın sonunda da açıklanması bekleniyor.  

Statükoyu savunanlarla demokrat ve hürriyetçi bir anayasa yapılamayacağı 20 yılda görüldü. Yeni, sivil, demokrat, hürriyetçi bir anayasa çalışmasını hazırlama konusunda 6’lı masanın tarihi bir görevi var. 2017’de değiştirilen maddelerin değiştirilmesi yetmez. Baştan sonra tekrar yazılması gerekiyor. Toplumun bütün kesimlerini temsil eden 6’lı masa bunu yapacak iradeyi ortaya koyabilmelidir. 

...***

Remzi Özdemir 21 Kasım tarihli Yeniçağ gazetesinde, " Borsada sosyal medya fenomen tehlikesi"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Dündar Altay birkaç yıl önce kaybettiğimiz Türkiye'nin en önemli borsa spekülatörüydü. Borsa tarihinin en önemli isimlerindendi. Duayen borsacı sözü adeta Dündar Altay için söylenmiştir. Dündar Altay'ın her sözü Cumhuriyet Altını kadar değerlidir. Herkes ona Dündar Baba diye hitap ederdi. Dündar Baba'nın en önemli sözü borsanın ne zaman riskli olduğunu anlatan sözüdür: "Eğer bindiğin taksici, alışverişe gittiğin kasap ve hatta vapurda hiç tanımadığın biri sana borsadan bahsediyorsa, o borsadan kaçma vakti gelmiştir!""diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Gelelim bugüne ve bizim borsaya. Dünyanın yıkıldığı bir dönemde bile yükselen ve yoldaki taksicinin hisse tavsiye ettiği bir borsamız var artık. 2020 yılının başında sadece 2 lira olan hisse senedi 180 liraya kadar yükseldi. 4 lira olan banka hisse senedi 15 lira oldu.

Daha birçok hisse senedinin artış oranı yüzlerle değil binlerle ölçülüyor. Dünyanın hiçbir yerinde olmayan görülmeyen bizim borsamızda. Ben bugün borsa göçecek, kaçacak ya da patlayacak diye yorum yapmayacağım. Borsadaki büyük tehlikeden bahsetmek istiyorum.

Borsada sosyal medya fenomen tehlikesinden bahsetmek istiyorum. Özellikle Twitter ve Telegram'da yüz binlerce takipçisi olan fenomenlerin yazdığı hisseler binlerce kişi tarafından gözü kapalı alınıyor.

"Yatırım tavsiyesi değildir" diye başlayan sosyal medya fenomenleri, sözde teknik yaparak yüzde 300-500 prim yapmış hisseleri pazarlıyor. Bu fenomenleri eskiden spekülatörler kullanırdı şimdi bazı kötü niyetli şirket sahipleri. Evet! Borsada bazı şirket patronları bu sosyal medya fenomenlerini kullanarak hisselerini yükseltiyor. Kimisi patlayan piyasa değerine güvenerek hisseye dönüşebilir tahvil ihracı yapıyor, kimisi ise hisse fiyatının anormal fiyata ulaşmasından sonra borsada satış yapıyor. Şu anda piyasada etkili olan 500 kadar sosyal medya fenomeni var. Bunların bazıları kendi adlarıyla yorum yaparken bazıları VPN kullanarak farklı isimle yazıp çiziyor. 2 liradan 180 liraya yükselen bir hisse senedini 500 lira olacak diye yazan bu sosyal medya fenomenlerine inanan hisse senedi alan o kadar çok yatırımcı var ki! Geçen hafta 2 hisse senedi tavan oldu. 2 günde yüzde 20 değer kaybetti binlerce küçük yatırımcı feryat etti. Siyasi irade halkı dolar almamaları için borsaya yönlendiriyor ama orada o kadar büyük tehlike var ki! Küçük yatırımcı borsa tarihinin en büyük tokadını yiyebilir.

...***

Yıldıray Oğur 21 Kasım tarihli Karar gazetesinde, " 2002’deki AK Parti 20 yıl sonra hala muhalefette…"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

"“Dünyada köklü dönüşümler yaşanırken Türkiye zamanını ve enerjisini iç meselelere ulaşarak tüketmektedir. Elli yılı aşan çok farklı siyaset tecrübesine rağmen yeterince demokratikleşemeyen temel hak ve özgürlüklerin tam olarak kullanılmadığı ülkeler arasında yer almaktadır. Kamu yönetiminde yolsuzluk ve siyasal çürüme bakımından ülkemiz ön sıralarda yer almaktadır. Ülke iç ve dış yatırımcılar açısından cazibesini kaybetmiş. Bunun sonucunda Türkiye ürkütücü boyutlarda mali ve beşerli sermaye kaybına uğramıştır."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Bu paragraf nereden alınmış olabilir? Altılı Masa’nın son toplantısından sonra yayınlandığı bildiriden? Muhalefet partilerinden birinin hazırladığı seçim beyannamesinden? Muhalif bir gazetedeki bir köşe yazısından? Yeni kurulan bir partinin parti programından? Sonuncu biraz yaklaştı. Ama 20 yıllık gecikmeyle. Paragraf, 20 yıl önce yeni kurulan AK Parti’nin girdiği ilk seçim olan 2002 seçimleri için hazırlanan seçim beyannamesinin sunuş bölümünden. Seçim beyannamesindeki bu iç açıcı olmayan Türkiye fotoğrafı, seçimlerden sonra kurulan ilk AK Parti hükümetinin hükümet programının da girişinde aynen yer almıştı.

Ama trajediye bakın ki bu Türkiye fotoğrafı 20 yıl sonra güncelliğini ve tazeliğini koruyor. AK Parti, 3 Kasım 2002’de yapılan seçimle tek başına iktidar geldi. 18 Kasım 2002’de ilk AK Parti hükümeti Abdullah Gül Başbakanlığında kuruldu. İlk hükümet programında bu berbat Türkiye fotoğrafına karşı hedeflenen Türkiye Vizyonu şöyle tarif edilmiş: “Ekonomik refah nimetlerini adaletle dağıtan, yoksulluk ve yolsuzluğun ortadan kaldırıldığı, insanlarımızın barış ve refah içinde özgürce yaşadığı, çağdaş dünyayla bütünleşmiş, farklılıkların çatışma unsuru olarak değil, zenginlik kaynağı olarak görüldüğü itibarlı demokratik, dinamik bir Türkiye Vizyonu’nu hayata geçirecektir”

AK Parti’nin 2002 seçim beyannamesinde hukuk ve özgürlükler bahsindeki şu paragraf da güncelliğinden hiç birşey kaybetmemiş görünüyor:

“Partimiz hukuku, korkutmanın ve cezalandırmanın değil, adaleti sağlamanın aracı olarak görmektedir. Mevzuatımızdaki yasakçı hükümler nedeniyle, ülkemiz hukuk devletinden çok kanun devleti görüntüsü vermektedir. Türkiye, kanunlarını hukuka, hukukunu evrensel adalet ve insan hakları esaslarına dayandırarak ve temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını sınırlayan yasakçı hukuk sistemini değiştirerek gerçek anlamda hukuk devleti olacak ve uluslararası camiada saygın bir yer kazanacaktır.”

AK Parti’nin 2002’deki seçim beyannamesini hazırlayan isimlerin neredeyse tamamı artık AK Parti içinde değil. Bu çalışmaların başında olan Beşir Atalay, Ali Babacan gibi isimler muhalif. Murat Mercan ABD büyükelçisi. AK Parti’nin ilk kabinesinde yer alan 25 bakandan hayatta olanlardan 12’si bugün AK Parti’ye muhalif, bazıları muhalif partilerde yer alıyor.