Kasım 23, 2022 09:37 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Karar: Düzce depremi beklenen büyük İstanbul depreminin habercisi mi?

Cumhuriyet:

'Barınamıyoruz' diyen öğrenciler yargılanıyor: Barınma hakkımızı savunacağız

 

Yeniasya?

 

Açlık riski artıyor - Gıda fiyatlarındaki artış devam ediyor

...***

Mustafa Balbay 22 Kasım tarihli Cumhuriyet gazetesinde, "Saray’da sonbahar..."başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Sandığa koyuyorum dolmuyor, ittifaka koyuyorum almıyor. Seçim yılına giriyoruz, elde var yüzde 30! Gerçi bunca şeyi bozduktan, memleketin bütün ayarlarıyla oynadıktan sonra bu da büyük başarıdır ama niye seçimi kaybedelim?  Seçimi kazanmaktan başka çaremiz olmadığına göre, bu soruna bir çare bulmak gerekiyor.  Yıllardır nelerin olmayacağını gördük, bundan sonra nelerin olacağını görmek, hesap etmek gerekiyor."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor: 

...***

Halkın çoğunu fakirleştirip bize muhtaç hale getirdik, bir kısmını da zenginleştirip paraya bağımlı hale getirdik. Paranın ucu da bizde olduğuna göre çok fakirlerle çok zenginleri bağladık. Ötekileri kontrol etmekte zorlanıyoruz.  Elbet bunun da bir yolunu bulacağız... İYİ Parti’ye hangi yöntemi denedikse tutmadı. Bu vazgeçtiğimiz anlamına gelmez. Ne demişler? Suyun taşı delen gücü, sürekli akmasından gelir. Biz de muslukları hep bize ve yandaşlarımıza çevirerek ayakta duruyoruz.  Arkadaşlar hesabı kitabı yaptılar, Meral gelin bize gelse İYİ Parti tabanının ancak üçte biri, yüzde 4’ü bize oy veriyor. Bu da yeniden seçilmek için yeterli değil. İYİ Parti’de bana kızanların oranı yer yer CHP tabanından bile yüksek. Bu yapı bize oy vermese bile Millet İttifakı’nın adayına oy vermek istemez hale getirilmeli.  Aklımda bir yöntem var ama... HDP ile İYİ Parti birbirine düşman haline gelse ne güzel olur! Böylece iş, “O bize destek verecekse ben yokum” noktasına gelebilir. Ben de çıkar, “Bunların birbirine hayrı yok, memlekete ne hayrı olur” derim.

HDP desteğini bize vereceğini ilan etse onun da tabanının yüzde 4’ü buna uyuyor. HDP’nin dengesini bozmak kolay ama tabanın dengesini bozamıyoruz. Tabanda bize yönelik bir karşıtlık oluştu.

HDP tabanında Millet İttifakı’na yönelik de karşıtlık oluşturmalı.

Her neyse... Bu yollara girmeden önce bize yönelik desteği artırmak, en iyisi. Mecbur kalırsak neleri denemeyiz ki!

Sonuçta her operasyonu yapmaya muktedir takımlarımız var. Takımlar arası rekabeti de iyi yönetmeli. Gerekli Fidan’ları diktik, planları iyi uygularsak oylar bize Soylu Akar! Ortağımız bize güç katarken kendisinin zayıflamasına izin vermeyecektir. Onun en büyük zaferi, benim seçimi kazanmam. Böylece ağır bir sorumluluk altına girmeden, iktidar gücünü sürdürmüş olacak. 

Bize seçimi kazanmak için her türlü yöntemi denemenin yolunu açıyor ama halkın korkuya sürüklenmesi bizden çok onun oylarını artırıyor sanki! Arkadaşlar Devlet Bey’in gerektiğinde Türkeş’i de aşan bir katılık içine girebileceğini söylüyorlar. İşte bu durum bizden çok ona yararsa işin dengesi bozulabilir.

Kimi arkadaşlar, “Bu seçimi kaybetsek bile Millet İttifakı ülkeyi yönetemez. Bir yıl içinde yeniden seçim olur, bu sefer daha güçlü geliriz” diyor. Bunu yenilgiyi kabullenmek için mi söylüyorlar yoksa gerçekçi bir yaklaşım mı, kestiremedim. Bütün bunlar lafügüzaf. Ben bu seçimi kaybedemem, o kadar. Kaybedersem ben yokum. Ben yoksam seçim de yok demokrasi de!

...***

İbrahim Kahveci 22 Kasım tarihli Karar gazetesinde, " TL krizinde acayip fiyatlar..."başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Acayip bir piyasamız var. Serbest piyasa olmadığı için kimin ne verdiği, kimin ne aldığı belli değil.
Alırken mi kazanıyorlar, satarken mi kaybediyorlar bu da belli değil. Eylül ayı sonunda %18,33 olan 3 aylık TL mevduat faizi 11 Kasım itibari ile %21,53’e çıkmış durumda. Ve işin komik tarafına gelelim: 11 Kasım itibari ile ticari kredi faizi %15,72..."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Evet, yanlış değil... TL mevduat faizi %21,53 ve ticari kredi faizi %15,72.. Ama ilginçlik buralarda bitmiyor. Mesela bankalar TL bulmak için yüzde 21,53 faiz veriyor ama o TL’yi devletin borçlanma kağıtlarına yatırdıklarında sadece yüzde 10,45 faiz alabiliyor (5 yıllık tahvil faizi)
Durun henüz bitmedi... Bankalar parayı pahalıya alıp-ucuza veriyor ya... Borsada bakıyorsunuz banka hisselerine gayet iyi talep var. BDDK verilerine göre Eylül ayı sonunda 3,7 trilyon toplam TL mevduatından KKM ve resmi TL mevduatlarını çıkarttığımızda 1,8 trilyon TL faiz oranına bağlı mevduat kalıyordu. Bu tutar Türk Bankacılık sistemindeki mevduatların sadece yüzde 22,4’ü ediyordu.

Kısaca kasada TL faizine bağlı mevduat çok azalmıştı. Ve aradan geçen sürede bankalar TL mevduat faizini artırarak TL toplamaya başladılar. 11 Kasım haftasında KKM ve resmi kurumların TL mevduatı hariç toplam TL mevduatı 2,1 trilyon liraya yükseldi.
Şöyle izah edelim: TL mevduat faizine bağlı yatırımcı mevduatı 30 Eylül-11 Kasım arasında 328 milyar TL artışla yüzde 18,2 büyüme gösterdi. Oysa aynı tarih aralığında KKM hesabı sadece 73,7 milyar TL artışla yüzde 5,3 büyüme göstermiş oldu.

Kısaca bankaların TL bulmaya çalıştıkları, ama buldukları TL’yi de nereye nasıl vereceklerine henüz karar veremedikleri anlaşılıyor.

Piyasalarımızın ne kadar ilginç fiyatlandırmalar yaptıklarını veya yapmak zorunda kaldıklarını anlamış olur muyuz? Mevduat faizinin kredi faizinin üzerine çıktığı yerde borsada da hisseler prim yapabiliyor. Ya da yurtiçinde tek haneye düşen-düşürülen faize karşılık yurtdışına çift haneli faiz ödeyebiliyoruz. Şunu belirtmemiz gerekir ki, yurtiçi borçlanma ve faiz harcamaları yine yurtiçinde kalmaktadır. Oysa dış borçlanma faizi ülkemizden yabancılara kaynak transferi anlamına gelmektedir.

...***

Cevher İlhan 22 Kasım tarihli Yeniasya gazetesinde, " “Altılı masa”nın demokratikleşme hazırlıkları"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Sınır ötesi hava harekâtı tartışılırken siyasi polemiklerin karambolunda “demokratik parlamenter sistem işbirliği”ndeki “altılı masa”nın çalışmaları üzerinde durulmadı. Aslında “iktidar cephesi”nden ve “yandaş medya”dan sürekli pompalanan “dağıldı, dağılacak!” asparagaslarının bir işe yaramamasına, “toplanıp dağılıyorlar” yanıltmalarının da bir netice vermemesine karşı son sekizinci toplantısının sonuçları, çarpıtmaların aksine demokratik işbirliğinde ciddi hazırlıkların yapıldığını ortaya koyuyor."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

 “İktidarın tüm ayrıştırma ve kutuplaştırma politikalarına karşı, demokratik Türkiye ortak ideali için birlik ve kararlılıkla devam eden çalışmalar”da, özellikle temel hak ve hürriyetlerin güvence altına alındığı, hukuk devletinin tüm kurum ve kurallarıyla hayata geçirildiği hür ve demokratik Türkiye’yi inşa plânlanmasında önemli mesâfelerin alındığı görülüyor.

Dokuz ana başlık ve altmış alt başlık altında derlenen, seçim ve sandık güvenliğini sağlamanın ayrıca ele alındığı “işbirliği”nde, “güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş süreci yol haritası” istikametinde “ortak komisyonlar”ca kaydedilen hazırlıkların kısa sürede tamamlanıp kamuoyu ile paylaşılması aşamasına gelinmesi önemli.

Bilhassa “anayasal ve yasal reformlar” kapsamında tamamlanan “anayasa değişikliklerinin kodifikasyonu”nun 28 Kasım’da Demokrat Parti’nin ev sahipliğindeki toplantıda kamuoyuyla paylaşılması dezenformasyonlara en bâriz cevap oluyor.

Buna göre “parlamenter sistem mutâbakatı” doğrultusunda partilerin çalışmaları birleştirilerek 100 maddeyi bulacağı belirtilen “anayasa taslağı”ndaki düzenlemelerin başında Başbakanlık ve müsteşarlıkların yeniden ihdası ve Bakanlar Kurulu’nun teşekkülü, bakan yardımcılıklarının kaldırılıp bakanlık müsteşarlıklarının getirilmesi geliyor.  

Keza Cumhurbaşkanı’nın yedi yıllığına, bir defalığına seçilmesi, varsa partisiyle ilişiğini kesmesi, Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçiminde Cumhurbaşkanının üye atamalarındaki yetkisinin kaldırılıp yalnızca Türkiye Barolar Birliği kontenjanından gelen çoklu adaylar arasından üyeleri atama ile sınırlandırılması, Hâkimler Kurulu ve Savcılar Kurulu’nun Hâkimler Kurulu ve Savcılar Kurulu olarak ikiye bölünüp Hâkimler Kurulu’na bütün demokratik hukuk devletlerindeki gibi Adalet Bakanı ve yardımcısının katılımının olmaması öngörülüyor. 

YÖK kaldırılıp yerine bilimsel, idari ve mali özerkliği getirilmiş üniversiteler arasında eşgüdümü sağlamayı hedefleyen bir koordinasyon kurulu oluşturulacak, DPT benzeri kurumlar kurulacak. Ayrıca Meclis’in yasama ve denetim yetkisinin güçlendirilmesi, gensoru gibi hükûmeti denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi benzeri değişiklikler de bulunuyor. 

Ve altı partinin daha önce -28 Şubat’ta- imzalayıp kamuoyuna açıkladıkları “parlamenter sistem esas ve ilkeleri”ni belirleyen Anayasa tâdilatında mutâbakata varıp millet nezdinde deklâre edecek olmasının iktidardakilerde tam bir siyasi travmaya sebebiyet verdiği görülüyor.

Bundandır ki bir dizi manipülasyona, çarpıtmaya, saptırmaya başvuruyor…