Kasım 30, 2022 08:24 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Karar: Davutoğlu'ndan Cumhurbaşkanı adayı açıklaması: Niye baskı yapıyorlar bize?

Yeniasya:

Keyfîliğin bedelini milyonlar ödüyor

Cumhuriyet:

Emeklinin ‘açlık’ isyanı: TÜİK’i protesto ettiler

 

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

...***

Kazım Güleçyüz 29 Kasım tarihli Yeniasya gazetesinde, "Yine terör siyaseti"başlıklı yazısını okıuyucularla paylaşıyor.

" Taksim bombası, olayın sorumlusu olarak Kobani’nin gösterilmesi, ardından Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’a yapılan hava bombardımanları, karşılığında Karkamış ve Öncüpınar’ın füze ve roket saldırılarına hedef olması, hava akınlarından sonra kara harekâtının telaffuz edilmesi, gündemi bir defa daha teröre ve operasyonlara çevirdi."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Terör öne çık(arıl)ınca, iktidar ortakları yakın zaman önce anayasada yapmak istedikleri değişikliğe desteğini talep için kapısını çaldıkları HDP’ye yine taarruza başladılar.

HDP ziyaretini “son derece doğal” bulmuş olan iktidar ortağı, AYM’ye “Kapatmak için daha neyi bekliyorsunuz?” diye ayar çekti.

AKP Genel Başkanı da “Karkamış’ta teröristlerin attığı roketle can veren evladımızın kanını sandıkta bırakmayın” çağrısı yaptı.

Bu mesajla gösterilen adresin sahibi HDP ise, Taksim bombasının da, Karkamış ve Öncüpınar saldırılarının da sorumlusu olmakla suçlanan YPG’yi savunan bir açıklama yaptı.

Türkiye açısından işi daha da zorlaştıran, PYD-YPG’nin, uluslararası aktörler tarafından da “terör örgütü” olarak görülmemesi.

Dahası, tam tersine özellikle ABD ve Rusya’nın bu örgütü “partner” olarak kabul edip onunla müşterek çalışmalar yürütmeleri.

Türkiye’nin bu örgüt için yaptığı “PKK’nın Suriye kolu” nitelemesini başta bu iki ülke olmak üzere dünya güçleri dikkate almıyorlar.

Ankara “Fırat Kalkanı (Cerablus, El Bab), Zeytin Dalı (Afrin) ve Barış Pınarı (Re’sulayn, Tel Abyad) operasyonları ile terör koridoruna izin vermedik” dese de tablo meydanda.

Kuzey Irak’ta olanlar ayrı bir muamma. Böyle bir tabloda terör eksenli gerilimin iktidar siyasetince seçim bağlantılı söylemlere konu edilmesi ayrıca dikkat çeken bir husus.

...***

Esfender Korkmaz 29 Kasım tarihli Yeniçağ gazetesinde, " Gelişmekte olan ülkelerde ve Türkiye'de dış borç sorunu"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), gelişmekte olan 72 ülkenin, dış borç ödeme riski altında olduğunu açıklamıştı. Bu ülkeler içinde, Venezuela ve Arjantin zaten temerrüde düştüler. UNDP sıralamasında temerrüt riski yüksek olan ülkeler var. Türkiye yüksek spekülatif ekonomiye sahip ülkeler içinde yer alıyor. Gelişmekte olan ülkeler içinde, dalgalı kur sistemini uygulamakta olan ülkeler, ekonomik ilişkilerden zararlı çıktılar. Yüksek cari açık verdiler ve dış borç stokları arttı. Çin gibi ülkeler kuru kontrol ettikleri için bu sorundan kurtuldular."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Bazı ülkelerin daha çok cari işlemler açığı vermesi ile dünyada dış borç sorunu yeniden önem kazanmaya başladı. Aynı paralelde küresel rekabetten daha kazançlı çıkmak isteyen ülkeler daha ulusal politikalara ağırlık vermeye başladılar. Küresel süreçte ülkeler, bir yandan cari fazla vererek kaynak sağlayanlar, bir yandan da cari açık vererek kaynak kaybedenler olmak üzere, iki gruba ayrıldı.

İlginç olan, bizim gibi yüksek dış işlemler cari açığı veren ülkelerin, bu işin maliyetini görmüyor olmalarıdır. Çünkü cari açığın finansmanı, bugün sorunu çözer, ancak gelecekte bu finansman maliyeti hem büyümenin düşmesine, hem de ülkenin yoksullaşmasına yol açar.

Cari açık veren gelişmekte olan ülkeler, net borç ödeyen konuma geldiklerinde, yurt dışına kaynak çıkışı hızlanacaktır. Net dış borç ödeme faiz ve kâr gibi kaynak çıkışlarının GSYH'ya oranının, büyüme oranından daha büyük olması halinde, fakirleşme başlayacaktır.

Türkiye'de dış borçlarda temerrüt riskini artıran sorunlar vardır.

Üretimde kullanılan ithal girdi oranı ortalama yüzde 40 gibi yüksek düzeydedir. İthal girdinin finansmanı için dövize ihtiyaç var. Girdi ithal edemezsek üretim düşer. İthalat için önce finansman gerekiyor…

2022 yılında, cari açık 50 milyar dolar olacaktır. Cari açığın bir kısmını dış borç faizi için veriyoruz. Ayrıca bir yıl içinde ödememiz gereken 185 milyar dolar kısa vadeli dış borç var.

Gayrimenkul alımı dışında, doğrudan yabancı yatırım sermayesi gelmiyor. Tersine yerli sermaye de dışarıya yatırım için çıkıyor. Borsada yabancı payı yüzde 65'ten yüzde 35'e geriledi. MB ödemeler bilançosuna göre, bu sene 9 ayda 14,7 milyar dolar portföy yatırımı çıktı.

Ayrıca gayrimenkul alımı dışında yabancı sermaye gelmiyor. Hem Hükümete güven yok, hem de kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye'ye verdiği not da ''yatırım yapılamaz spekülatif" seviyesindedir. Türkiye'nin dış borç stoku 455 milyar dolardır. Millî gelire oranı yüzde 6 dolayındadır. Bu oran yüksek değil ve fakat dış borçları çevirmekte zorlanıyoruz. Zira Türkiye riskli ülke olarak görülüyor. Uluslararası raiting kurumları da Türkiye'yi 2022 yılında aşırı spekülatif, yatırım yapılamaz statüsüne düşürdü.

...***

Taha Akyol 29 Kasım tarihli Karar gazetesinde, " Hâlâ anayasa sorunu"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Yerleşik bir anayasaya sahip olmamak, bir “yetersiz gelişme” sorunudur! Hangi gelişmiş ülke var ki 21. Yüzyılda hâlâ sistem ve anayasa kavgalarıyla meşgul?! Altılı Masa tarafından açıklanan metin, dilerim, bütün tarihimizde ilk defa uzlaşmayla bir anayasa yapmamıza zemin olur. 21. yüzyılda hâlâ milletin ana unsurlarını birleştiren, yerleşmiş, oturmuş bir anayasaya sahip olmamak, ayıptır!"diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Türkiye anayasada değişiklik yapma konusunda 1980’lerde ve 1990’larda iyi sınav vermiş, 1982 darbe anayasasında bazı önemli değişiklikler yapmıştı. Ak Parti iktidarının ilk on yılında, AB reformları yönünde anayasa değişikliği yapıldığı gibi, CHP’nin desteğiyle anayasada değişiklik yapılarak Tayyip Erdoğan’a siyaset yolu açılmıştı. (13 Aralık 2002)

Cemil Çiçek’in Meclis Başkanlığı döneminde kurulan Anayasa Uzlaşma komisyonu hayli mesafe almıştı. Fakat bu uzlaşma geleneğini AK Partinin başkanlık sisteminde ısrarı bozmuştu.

Hâlâ en önemli ihtilaf konusu sistem meselesidir. Hamasi propagandalarla ve ancak OHAL şartlarında ve yüzde 51.4 oyla kabul edilen CB sisteminin ülke yönetiminde, kamu kurumlarında, devlet politikalarının istikrarında, yargı bağımsızlığında nasıl ağır sorunlar yarattığı ortada.

Altılı Masa’nın son toplantısında DP adına konuşan Doç.Dr. Serhan Yücel şöyle diyordu:

Tek kişi, tek patron. Bakanlıklar ve kurumlar patronun çalışanları, yasama ve yargı da bağlı iştirakler haline getirilmiştir…”

Sayın Erdoğan da “Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye de öyle yönetilmelidir” dememiş miydi?! (16 Mart 2015)

Bu sistemde kamu yönetiminin nasıl etkisizleştiğini, Bakan Nebati’nin “Merkez Bankası’nı ve politika faizini önemsizleştirdik” sözünde görmek mümkündür. Kaldı ki i Merkez Bankası ‘bağımsız’dı; o böyle olursa gerisini siz düşünün.

Kurallara ve kurumlara güven sarsıldığı için ülkeye gelmeyen yatırım sermayesine, Bakan Nebati “arkanızda cumhurbaşkanımız var” diyerek şahsî güven yaratabileceğini düşünüyor. (16 Mart 2022)

Ekonomik küçülmemizin iki sebebi var; yanlış politikalar ve bu yanlışların ‘denetimsiz ve dengesiz’ boyutlarda yapılmasına imkan veren CB sistemi…

Prof. Serap Yazıcı Türkiye’nin önde gelen anayasa hukukçularından biridir. Altılı Masa’nın dünkü toplantısında, CB sistemini anlatırken “en büyük hatalar yargıda yapıldı” diyerek yargıyı iktidara bağımlı hale getiren düzenlemeleri anlattı. Bunların başında HSK’nın siyasi bir organ haline getirilmesi vardır.

Yargının ne hale geldiğini görmek için Anayasa Mahkemesi kararını uygulamayı reddeden hakimi iktidarın terfi ettirmesine bakmak bile tek başına yeterlidir. (2 Haziran 2022)

HSK siyasi organ haline getirildiği için, hoşa gitmeyen kararlar veren hakimleri istendiği an değiştirilebiliyor.

Mesele hem adaleti güvenin ağır hasar alması gibi toplumsal dokuyu tahrip eden bir vahamettir; hem ekonomik gelişmemizde yatırım güvensizliğine yol açıyor, ekmeğimiz küçülüyor.

Türkiye’nin bu sistemden kurtulması zaruri bir ihtiyaçtır. Altılı Masa’nın hazırladığı 150 sayfalık metin, ayrıntıda bazı yönlerine katılmasam da, akademik ve siyasi olarak yüksek kalitede bir eserdir.

Devletin partiler üstü olmasını yansıtmak üzere partisiz cumhurbaşkanı, bağımsız yargı yönetimi, AYM’nin yeniden yapılandırılması ve yetkileri genişletilerek üye sayısının 22’ye çıkarılması, uluslararası hukukun üstünlüğünün vurgulanması, Meclis’in denetim yetkisinin güçlendirilmesi son derece isabetlidir.