Aralık 13, 2022 08:47 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Cumhuriyet: Bakan Nureddin Nebati’yi terleten soru: '136 milyar TL nerede?'

Yeniasya:

Yoksulluk cenderesi derinleşti

Yeniçağ:

Babacan'dan Erdoğan'ın 'kredi ve burs müjdesi'ne tepki: Her ay gençlerin cebinden alınan 80 dolar nerede

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

...***

Latif Salihoğlu 12 Aralık tarihli Yeniasya gazetesinde, "Enflasyon, dengeleri altüst ediyor"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Zaruri ihtiyaç kalemlerinin sürekli ve hissedilir şekilde artış göstermesine literatürde enflasyon deniyor. Halkın lisânında ise, kısaca “hayat pahalılığı”dır enflasyon. Enflasyonun dizginlenemediği, hayat pahalılığının önüne geçilemediği ülke ve toplumlarda, hayatî dengeleri altüst eden sarsıntılar da bitmek bilmiyor. Tıpkı, bugünlerin Türkiye’sinde olduğu gibi."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

  ...***

Çarşıda-pazarda satılan temel gıda maddelerinin fiyatı sürekli şekilde artış gösteriyor. Nice zamandır devam eden bu yükseliş trendi, bilhassa dar ve sabit gelirli insanlarımızı artık canından bezdirmeye başladı. 

Dahası, şimdiye kadar alınan tedbirlerin de fayda vermediği görülünce, maalesef bazı kimselerde karamsarlığa yol açtı. Kimi insana “Artık bu iş düzelmez” dedirtmeye başladı ki, bu son derece üzücü ve bir o kadar da düşündürücü bir nokta.

Kiracı durumunda olanlar, enflasyon sebebiyle kötümser bir bekleyişin içine sürüklendi. Misâl: 2000 tl olan kira miktarının 3000 tl’yi geçmemesi temennisiyle, içinden “Ev-dükkân sahibi, inşallah yüzde yüz bir artış istemez” diye duâ ederken, mülkiyet sahibi de kirayı mümkünse 5000 tl’ye çıkarmanın hesabını yapar bir hale geldi. Zira, onun da kendine göre bir gelir-gider dengesi var.

İşte, şu enflasyon canavarı, ne yazık ki, her iki tarafın da dengesini bozuyor ve onları karşı karşıya getiriyor. Neredeyse gün geçmiyor ki, kiracı ile mülkiyet sahibi arasında yaşanan yüzlerce nâhoş hadise zuhur etmesin. Medyaya yansıyan gayr-ı medenî hadiselerin, suyun üzerinde görünen aysberg miktarı kadar olduğunu söylemek asla abartı değildir.

Bizdeki yüksek enflasyonun, dünyada emsâlimiz olan ülkeler arasında bir başka emsâlini duymadık, bilmiyoruz. Dolayısıyla “Dünyada her yerinde durum aynı” iddiası, içi boş bir teraneden ibaret.

Öte yandan, ortada bir koalisyon hükûmeti yok. Yirmi yılı aşkın süredir tek başına iktidarda olan bir yönetim anlayışı söz konusu. Demek ki, onun da yapabileceği bu kadar ve ülkeyi getirebileceği seviye bundan ibarettir.

Her seçim öncesi olduğu gibi, önümüzdeki süreçte görülecek kısmî iyileşmenin de “seçim ekonomisi” ile bağlantılı olacağını neredeyse anlamayan kalmadı. Yaklaşan seçimi kazanırlarsa şayet, seçimden sonra da “aynı tas, aynı hamam” devam edecek; hatta, belki daha ezici bir enflasyon politikası, daha da zorlayıcı bir hayat pahalılığı bizi bekliyor olacak.

Tahminler endişe verici olmakla beraber, biz yine de temkinli bir iyimserlik ile gelişmelerin hayırlı neticeler doğurması temennisinde bulunalım. 

...***

Orhan Bursalı 12 Aralık tarihli Cumhuriyet gazetesinde, " Ekrem İmamoğlu davası var: Karar ne olur?"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" İmamoğlu’nun üç yıl önceki ilk seçimde belediye başkanlığı engellenmeye çalışıldı. Seçilmesi yok sayıldı. Yüksek Seçim Kurulu’nun bir ucube kararıyla seçimlerin tekrarında, bu kez 800 bini aşkın bir oy ile koltuğuna oturdu. Tekrar seçim çok iyi oldu milletin vicdanı konuştu ve YSK kararını kaldırıp çöpe attı! Yani arkasında büyük bir milli irade var!"diyen yazar, yazısının devamında şu satırlara yer veriyor:

...***

İktidarın gözü hep İstanbul’un yağmasında, rantında, belediye bütçesinde olduğu için, İmamoğlu iktidarın gözünde hep bir mertek. Nasıl olur da onu iş yapamaz hale getiririz, hatta koltuğundan uzaklaştırırız..

İşte bu ikinci niyet, vay YSK’ye hakaret ettin faslında, yargı açısından fecaat sayılabilecek bir savcılık yorumuyla, dışa vuruldu. Bu mahkeme safhasında yargıç değişimlerinde yaşananlar, başlı başına büyük olay. Vicdanını dinleyen yargıç, derhal değiştirilip Samsun’a atanıyor. Kim tarafından? Tabii iktidarın tercihleriyle oluşturulmuş, yargıçların patronu konumundaki HSK (Hâkimler Savcılar Kurulu) tarafından. Bu kararı verirken hiç mi vicdanlarına bakmadılar?

Bilinenlerin tekrarı gereksiz, bunlar anımsatma faslı. Bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. İmamoğlu, açıkça ve tanıklarca da S. Soylu’ya hitaben, ilk seçimin iptalini “ahmakça” olarak nitelemesine rağmen savcılık vay Yüksek Seçim Kurulu’na hakaret ettin diyerek dava açma yoluna gitti.

Ki millet de ikinci seçimde oy farkını 25 binlerden 800 bin üstüne yükselterek siyasetin dayatmasıyla verilen iptal kararının ahmakça olduğunu zaten sandıkta tescillemişti!

Savcı, YSK üyelerinin onur, şeref ve saygınlığı rencide edildiğini söylüyor ve “Kurul halinde çalışan kamu görevlilerine karşı alenen zincirleme hakaret” etmekten ceza davası açıyor.

Fakat iddianamede YSK üyelerine mağdur sıfatıyla yer verilmesine rağmen, hiçbir YSK üyesi, hakkı olduğu halde duruşmalara katılmadı, hiçbiri şikâyetçi olmadı! 

Yargı ve hukuk çevrelerine sordum, dosyayı okudum, bu normal mi, niye katılmadılar duruşmaya?

Duruşmaya katılmadıkları gibi iddianamede hiçbirinin bir ifadesi yok, “Evet hakarete uğradım, şeref ve haysiyetim zedelendi, davacıyım” diyen yok. Savcılık iddiasına katılan ve “ahmak” sözcüğünü üzerine alınan yok YSK üyeleri arasında. Çünkü hepsi biliyor ki İmamoğlu YSK kararına değil, siyasetin kararına ve dolayısıyla Soylu’ya hitaben bunu söylüyor.

Bu bile savcılık iddiasının son derece zayıflığını gösterir diyor yargı ve hukuk çevreleri. Başka türlü değerlendirmek mümkün mü?

Soylu, İmamoğlu’nun Türkiye’yi Avrupa’ya şikâyet ettiğini belirterek “ahmak” diyor.  Bir gazeteci Soylu’nun bu sözlerini aktararak ne düşünüyorsunuz diye soruyor.

İmamoğlu da seçimlerin siyaseten iptal edildiği görüşünden hareketle, ahmakça olduğunu söylüyor. Açıklamasında ne YSK ne de kararı veren yargıçlardan bahis var. Nitekim, İmamoğlu da bu söz Soylu’ya söylenmiştir diyor. 

Soruyu soran ve mahkemede dinlenen tanık gazeteci de İmamoğlu’nun, ahmak sözünü, bu sözü ilk kullanan Soylu’yu hedef alarak söylediğini, kamuoyuna da bu şekilde aktardıklarını anlatıyor.

Daha ne olsun? Ne dedik? Bu dava hukuktan çok siyasi bir davadır. Yargının namusu, vicdanı, terazisinin doğruluğu söz konusudur.

...***

Remzi Özdemir 12 Aralık tarihli Yeniçağ gazetesinde, " Vergi alayım derken Gürcistan'ı zengin etmek!"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" AKP iktidarı son 10 yıldır akılcı ve bilimsel politikalardan hep uzak oldu. Dünyadaki tüm ekonomistlerin tez olarak bile kabul etmediği bir ekonomi politikasında ısrar eden ve enflasyonu patlatan AKP iktidarı aynı zamanda vergi politikalarında da yanlış politika uyguluyor. Uyguladığı yüksek ve tahsil edilemeyecek orandaki vergi ile büyük kaçaklara neden oluyor. Ticari hayattan vergi toplayamayan iktidar, mecburen dolaylı vergiye yükleniyor."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Aslında AKP'nin şu an uyguladığı vergi politikası tamamen dolaylı vergi üzerine kurulmuş.

Harçlar ve dolaylı vergi artık öyle bir hâl aldı ki vatandaşın bile isyan etmesine neden oldu.

Akaryakıttan, sigaradan ve alkolden alınan vergi aynı zamanda kaçakçılığın da patlamasına neden oldu.

Akaryakıt kaçakçılığı ile kısmen mücadele edilse de sigara ve alkol konusunda ortada bir başarı yok. Ülkemizde 30 kara, 8 demir yolu, 101 deniz ve 64 hava olmak üzere toplam 203 hudut kapısı bulunmaktadır.

Siz burayı istediğiniz kadar kapatın sonuçta coğrafi özelliğinden dolayı ülkemiz kaçak cenneti.

Sigarayı yarı fiyatına. Alkolü çok daha ucuza alabiliyorsunuz. Yakıt konusunda doğuya gittiğinizde görüyorsunuz kaçağın ne olduğunu.

Sonuç olarak AKP, vergiyi arttırdıkça kaçakçılık artıyor.

AKP'nin cep telefonlarına uyguladığı vergi politikası Türkiye'de kaçakçıları ihya etti.

Sadece kaçakçıları mı?

Son bir ayda hatta 2 ayda ne oldu?

Hükümet cep telefon kayıt ücretini 2 bin 700 liradan 6 bin liraya yükseltti. Türkiye'den binlerce hatta on binlerce insan sınır kapılarına akın etti. En fazla talep Gürcistan'a.

Çünkü pasaportsuz gidebiliyorsunuz. Türkiye'de 50 bin liraya satılan cep telefonunu Gürcistan'dan 27 bin liraya almak için gidenlerin sayısında patlama var.

Her gün on binlerce insan Tiflis ve Batum'a cep telefonu almaya gidiyor. Gürcü yetkililerinin açıklamalarına göre son bir yılda Gürcistan'da 2,8 milyon iPhone satıldı. Bunun yüzde 85'i son iki ayda gerçekleşti ve büyük bir bölümü Türk vatandaşlarına satıldı.

Aç gözlü bir şekilde daha fazla vergi alayım derken Gürcistan ekonomisine büyük katkı sağladık.