Aralık 21, 2022 07:39 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Aydınlık: Türkiş'in resmi asgari ücert teklifi belli oldu

Yurt:

Sağlıkta şiddet engellenemiyor

Karar:

İlaç krizini araştırmaya izin yok

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

...***

Taha Akyol 20 Aralık tarihli Karar gazetesinde, "Yargı bağımsız mı?"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Yargı bağımsız mı? Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktay’ın değerli ve donanımlı bir bürokrat olduğunu duyardım. CB yardımcısı olduktan sonra bu vasfını bir süre devam ettirdi. Fakat artık hırçın bir politikacı gibi konuşuyor. İmamoğlu’nun mahkum edilmesi ve siyasi yasaklı haline getirilmesi yolundaki mahkeme kararını ‘bağımsız mahkeme’ falan diyerek usulen savunabilirdi. Fakat şöyle dedi: “Mahkeme kararlarının arkasında siyasi akıl aramak, siyasal akılsızlığın ta kendisidir.""diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Oktay, Anayasa’nın yargı bağımsızlığını vurgulayan maddelerini okudu, fakat Anayasa yazınca yargı bağımsız mı oluyor?

Aksine siyasi akıl, yargı bağımlılığının sorgulanmasını gerektirir. En vahimi, iktidarın hoşuna gitmeyen hakimlerin bir gecede başka yere sürgün edilmesidir. Sürgün kılıcı, yargıçların başlarında siyasi bir Demokles’in kılıcı gibi dolaşıyor.

Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan, Beştepe’de yapılan görkemli ‘Yargı Reformu Strateji Belgesi’ konuşmasında şöyle demişti:

“Hakim ve savcılar için coğrafi teminat getiriyoruz. Mevcut tayin sistemi mesleki verimliliği olumsuz etkiliyor. Coğrafi teminat hakim ve savcıların isteği olmaksızın çalıştığı yerden başka bir yere tayin edilememesi anlamına geliyor. Bu düzenlemeyle hakim ve savcıların mesleki teminatlarının daha da güçlendirilmesini hedefliyoruz.” (30 Mayıs 2019)

Bakan Abdülhamit Gül de coğrafi teminatı, “hakim bir karar verdi diye İstanbul’dan alıp Kars’a göndermeyeceksiniz. Hakim ve savcılarımıza kararlarını verirken bir gün alınıp filan adliyeye gönderilmeme teminatını getiriyoruz” diye tanımlamıştı. (31 Mayıs 2019)

Beştepe’deki görkemli tören bermutat bütün tv’lerde canlı yayınlandı, ayakta alkışlarla sona erdi.

Tek sonuç, Gül’ün gönderilip yerine Bekir Bozdağ’ın getirilmesi, “reform” kelimesinin bile rafa kaldırılması oldu.

Verdiği karardan dolayı sürgün edilme korkusu yaşayan bir hakim ne ölçüde bağımsız karar verebilir?

Sayın Oktay, CB sistemindeki sorunlar söz konusu olduğunda, sadece “uygulama kaynaklı” bazı sorunlar olduğunu söylemişti, mesela “inisiyatif almak istemeyen yöneticiler… Külliye’ye soralım diyorlar”dı. (11 Mart 2021)

Sürülme riski altındaki yargıç ne yapabilir ki!

HSK üyelerinin tamamı siyasi tercihlerle oluşturuluyor, başkanı da politikacı Adalet Bakanı’dır. Yargının başı siyasete bağlanmıştır!

Kılıçdaroğlu hakkındaki MAN davasında üç hakim değiştirildi. Berberoğlu davasında iki hakim değiştirildi. Kavala davasında üç hakim değiştirildi… Liste uzun.

...***

Faruk Çakır 20 Aralık tarihli Yeniasya gazetesinde, " Adaletsizlik ayak bağı"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Hukuksuzluğun ve adaletsizliğin Türkiye için ‘ayak bağı’ olduğu her geçen gün biraz daha iyi anlaşılıyor. Adaletin devre dışı kaldığı her hadise, dolaylı olarak Türkiye’ye zarar veriyor. Bu sebeple hem maddi hem de manevi olarak ödediğimiz faturalar bitmek bilmiyor."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor: 

...***

Adaleti tecelli ettiren vesilelerden biri de adil mahkemelerdir. Bu noktada Anayasa Mahkemesi’nin yükünün çok arttığı ve bir bakıma işleyemez hale geldiğini mahkeme başkanı ifade etmiş. Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan, bireysel başvurularla ilgili inanılmaz bir iş yüküyle karşı karşıya kaldıklarını belirterek, “[AYM’de] Bugün itibarıyla mahkemede yaklaşık 100 bin derdest başvuru bulunmaktadır” demiş. (AA, 16 Aralık 2022)

AYM Başkanı Arslan, 10 yıllık anayasa şikâyeti deneyiminin, ihlallere karşı etkili ve başarılı bir başvuru yolu olduğunu ancak bu yolun gelecekteki başarısının tüm paydaşlara bağlı bulunduğunu belirterek, “Anayasa Mahkemesi basitçe şunu söylüyor; ‘ülkedeki her bir ihlali telafi etmeye gücüm yetmez.’ Bu nedenle benzer davaları ele alırken, mahkemenin yorumunu takip etmek gibi önleyici tedbirler almak zorundayız” tespitini de yapmış.

Venedik’e çalışma ziyareti yapan AYM heyeti, düzenlenen çalıştayda İtalya Anayasa Mahkemesi üyeleri, anayasa ve insan hakları profesörleriyle bir araya gelmiş. Toplantılarda, Türkiye ve İtalya başta olmak üzere farklı Avrupa ve Balkan ülkelerindeki uygulamalar ele alınmış. 

Arslan, şunları da söylemiş: “Anayasa Mahkemesi basitçe şunu söylüyor; ‘ülkedeki her bir ihlali telafi etmeye gücüm yetmez.’ Bu nedenle benzer davaları ele alırken mahkemenin yorumunu takip etmek gibi önleyici tedbirler almak zorundayız. 10 yıllık anayasa şikâyeti deneyimi, ihlallere karşı etkili ve başarılı bir başvuru yolu olduğunu kanıtlamıştır. Ancak bu yolun gelecekteki başarısı sadece Anayasa Mahkemesine değil başta diğer mahkemeler olmak üzere tüm paydaşlara bağlıdır.” 

AYM Başkanının verdiği bilgiye göre, AYM’nin önünde 100 bin dosya varken; 47 farklı devletten gelen dosyaların bulunduğu AİHM’nin önünde ise 75 bin dosya var. Bu tablo, Türkiye’deki sıkıntıyı görmek için her halde yeterlidir. 

AYM Başkanı özetle ve bilmana diyor ki, ilk derece mahkemeleri AYM’nin verdiği ‘örnek, pilot’ kararları dikkate alsa bu kadar dosya birikip AYM’nin önüne gelmez. ‘Bireysel başvuru’ yolunun açılmasından maksat, daha az dosyanın AİHM önüne gitmesiydi. Tabii ki ‘adil karar’ların sayısı azalınca, mağdur olan vatandaşlar mecburen önce AYM’ye ve sonunda yine AİHM’e gitmek durumunda kalıyor. Bütün bu yolların kısalması ve AYM ve AİHM’deki dosyaların dağ gibi birikmemesi; hukuk sisteminin adil ve hızlı işlemesine bağlıdır. Bu durumu Türkiye’yi idare edenler de bildiği halde niçin adaleti ayakta tutmak için gayret göstermez?

Adaletsizlik ayak bağını çözelim ki hızla hak, hukuk ve adalet yolunda yürüyelim ve hatta koşalım...

...***

Esfender Korkmaz 20 Aralık tarihli Yeniçağ gazetesinde, " Asgari ücrette reel artış ekonomik istikrara destek olur"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" TİM Başkanı, "2023 yılında eğer üretici ve ihracatçı 500-600 dolar gibi asgari ücret gibi rakamlarla karşılaşırsa rekabetçiliğimizi çok daha fazla kaybederiz. 2023 yılında ortaya koyduğumuz 275 milyar dolar ihracat hedefimizi yakalama şansımız kalmaz" dedi. TÜİK verilerine göre 2015 yılında 100 dolara ihraç ettiğimiz bir malı, şimdi 107,1 dolara ihraç ediyoruz. Buna mukabil 2015 yılında 100 dolara ithal ettiğimiz malı bugün 143,9 dolara ithal ediyoruz."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

TİM başkanlarından birisi ihracat malı içinde ithal girdi payının yüzde 70-80 dolayında olduğunu açıklamıştı. Yani ihracatın önündeki engel hükümetin yanlış faiz ve kur politikasıdır. Asgari ücret artışının ihracata negatif etkisi devede kulak kalır.

Yine TOBB Hazır Giyim ve Konfeksiyon Meclis Başkanı da "Asgari ücret ve olası bir kur artışında genel giderler yükselecek.'' dedi.

Aslında ise; asgari ücretlerde reel artış, aynı zamanda talebi de artırır. Fiyatlar bir defa artarsa, bu enflasyon değildir. Enflasyon hükümetlerin yanlış politikaları nedeni ile fiyatlar genel seviyesinin sürekli artmasıdır. 

Kaldı ki; Asgari ücret, işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım, kültür vb. gereksinimlerini günün fiyatları üzerinden en az düzeyde karşılamaya yetecek ücrettir.

Eğer çalışana daha düşük ücret verirseniz, iş gücü verimliliği düşer. Üretim daralır ve üretici kaybeder. Oysa ki işçinin geçim derdi olmazsa, işgücü verimliliği artar, verimlilik artışından hem üretici kazanır, hem de mal arzı artacağı için fiyat istikrarı sağlanmış olur.

Geleneksel anlayış asgari ücret artışlarının istihdam olumsuz etkileyeceği ve bu artışların otomasyona yönelmeyi hızlandıracağını savunur.

Neo-klasik iktisat teorisine göre; asgari ücretlerin artırılması istihdamda düşmeye neden olur. Neoklasik iktisadın gösterdiği gerekçelerden birisine göre; asgari ücret maliyet artışı yaratır. Bu etkiye ''ölçek etkisi ''deniliyor. Maliyet artınca firmalar da ürettikleri işletmeleri mal ve hizmetlerinin fiyatlarını yükseltmek zorunda kalırlar. Yüksek fiyat o mala olan iç ve dış talebin düşmesine neden olur. Üretimde ve istihdamda gerileme yaşanır.

İkincisi, yüksek asgari ücret işçi çalıştırma maliyetini artırır. Firmalar teknoloji yoğun yatırımlara kayabilir. Bu etkiye '' İkame etkisi ''deniliyor.

İşverenin asgari ücretlerde reel artışın, kendisine daha yüksek verimle geri döneceğini bilmelidir.