Aralık 25, 2022 08:54 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Cumhuriyet: Ulaştırma Bakanlığı, ‘Yetersiz’ dediği şirket Gülermak İnşaat'a 6 milyar TL’lik iş verdi

Karar:

Uzman isimden korkutan uyarı: Büyük depremler yaşanacak

Yeniasya:

Emeklinin dayanacak gücü kalmadı

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

...***

Barış Doster 24 Aralık tarihli Cumhuriyet gazetesinde, "Asgari ücret ve cici demokrasi"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Asgari ücret açıklandı: 8 bin 506 lira. Ne açlığa, yoksulluğa ne de halkın çarşıda, pazarda yaşadığı hayat pahalılığına, gerçek enflasyona merhem olacak bir artış bu. Fakat ülkemizdeki emekçilerin yarısı asgari ücretle geçinmeye çalıştığı, diğer ifadeyle asgari ücret, yaygın ücrete dönüştüğü halde, emekçilerden, sendikalardan, geniş toplum kesimlerinden güçlü, etkili bir itiraz yok. Dahası, iktidarı destekleyen çevrelerde, bu zamdan memnun olan bir kesim var."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

İktidarı destekleyen iki büyük konfederasyon da (Türk-İş ve Hak-İş) DİSK, KESK, Birleşik Kamu-İş gibi muhalif konfederasyonlar da memnuniyetsizliklerini açıkladılar, eleştirdiler, o kadar. Daha ötesini yapacak, örneğin bir genel grevi örgütleyecek güçten, birliktelikten, dayanışmadan yoksunlar çünkü sendikalar ve sol partiler. Öyle oldukları için de sadece asgari ücret konusunda değil, daha geniş ölçekte emek ve sınıf mücadelesinde, toplumsal mücadelede, hak ve adalet mücadelesinde, demokratik mücadelede etkileri çok sınırlı. Bu da kaçınılmaz olarak, demokrasinin tek ayaklı, eksik, güdük kalmasına neden oluyor. O nedenle işveren karşısında işçinin, sermaye karşısında emekçinin, kuvvetli karşısında zayıfın örgütlü güçten yoksun olması, hayatın her alanına yansıyor. 

Büyük düşünürümüz Doğan Avcıoğlu’nun “cici demokrasi” olarak nitelediği ve haklı biçimde eleştirdiği, yine kendi tanımıyla “tutucu güçler koalisyonunu” her seferinde sandıktan çıkaran demokrasi değil çözüm. Çözüm; toplumcu, halkçı, emeğin hakkını gözeten, hukuk devletini, özgürlüğü esas alan, şeffaf, katılımcı bir demokrasi. Sözde değil, özde demokrasi. Sadece şekil şartlardan, salt sandıktan ibaret olmayan, bilinçli, örgütlü, sınıf mücadelesine öncelik tanıyan, toplumu siyasallaştırdığı gibi siyaseti de toplumsallaştıran bir demokrasi. 

Yurttaş bilincini, sınıf bilinciyle pekiştiren, kimlik siyasetini usulden ve esastan reddeden bir demokrasi. Toplumu, siyaseti, siyasal partileri; feodal ilişkilerden, ahbap-çavuş ilişkilerinden, kayırmacılıktan, alt kimliklerden, etnik, dinsel, mezhepsel bağlardan, hemşeri dayanışmasından kurtaran bir demokrasi. Ulusal olanla, sınıfsal olanı harmanlayan, işçiyi, çiftçiyi, memuru, üreticiyi, esnafı, küçük orta boy işletmeleri (KOBİ), yerli ve yabancı tekellere karşı, dev ölçekli çokuluslu şirketlere karşı koruyan, bunu da açıkça, büyük bir kararlılık, tutarlılık ve yüreklilikle savunan bir demokrasi. 

Biliyoruz, halkımız, emekçilerimiz, gerek bilinç gerek örgütlenme düzeyi olarak, bu ölçütlerin çok uzağında olduğundan, demokrasimiz, siyasal partilerimiz, kurumlarımız da bu ölçütlerin uzağındalar. Uzağında oldukları için de zayıflar, mücadele yeteneğinden yoksunlar. Yoksun oldukları için de iktidarın verdiğini kabul etmekten başka bir şey gelmiyor ellerinden.

...***

Cevher İlhan 24 Aralık tarihli Yeniasya gazetesinde, " “Enflasyon hızla düşecek”miş…"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Açıkladığı yeni asgari ücretten ziyade Cumhurbaşkanı’nın işçi temsilcilerinin olmadığı atadığı Bakanı ve işveren temsilcisiyle birlikte açıklama biçimi ve sözleriyle tartışılıyor. Esnaf hem şirketlerde iflasların yeniden artışa geçerek yüz binleri bulduğu, mahkemelerdeki açık icra dosyası sayısının 24 milyona dayandığı, adliyelerin koridorlara taşan yeni dosyaların sayısı ise yılbaşından bu yana İcra ve İflas dairelerinde 2.2 milyon dosyanın eklenmesiyle -dosya sayısının 25 milyonu aştığı, borçla ayakta kalmaya çalışanlar ise aldıkları kredi alamadıkları Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) verilerine göre, Haziran 2021’e göre kapanan şirket sayısı yüzde 115.3 oranında arttığı ortamda Cumhurbaşkanı, istihdamda tarihin en yüksek çalışan rakamına ulaştığı”ndan bahsediyor.  “Küresel krizin gelişmiş ülkeleri dahi ciddi sarstığı süreçte Türkiye’nin kalkınmasını sürdürmesi ilgiyle takip edilmektedir” diyor."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Oysa son on ayda kapanan işyeri oranı yüzde 55.9 artışla 17 bin 700’i aştığı, işsizler ordusuna yüz binlerin, milyonların eklendiği, yaygın bir işsizlik ve sefâletin hüküm sürdüğü birçok kuruluşun tesbitiyle ortada.

En çarpıcısı da baskılı ve “tâlimatlı” TÜİK’in yüzde 84 olarak açıkladığı, gerçekte yüzde 185’leri bulan enflasyonun “düştüğü”nden dem vuruyor; ve baz etkisiyle enflasyonun bir puan düşmesini nazara verip, “bu ayla birlikte enflasyonun hızla aşağıya düşüşüne şahitlik edeceğiz, yıl ortasında yüzde 30’lu yıl sonu yüzde 20’li rakamlara indirmekte kararlıyız” diye konuşuyor.

Bundandır ki ne “enflasyonun düştüğü”ne ve ne de düşeçeği”ne kimse inanmıyor; bu tür açıklamalar bir “hayal” olarak kalıyor…

Gerçek şu ki geçen seneye göre baz etkisiyle, hesap oyunlarıyla, “enflasyon düştüğü masalları uydurulmak isteniyor; lâkin hiçbir makyajlı rakam ve propaganda, pazarda, markette ortada olan gerçeğin üstünü örtemiyor.  

Bütün “hedefler” gibi “enflasyon hedefi”nin gerçekleşmesinin de hiçbir ciddiyeti kalmıyor. 

Bundandır ki Akşener, enflasyon için “Bu yılın başından beri de, enflasyon için, düşüş tarihi vermeye çalışıyor. Martta düşecek dedi, olmadı. Nisanda düşecek dedi, olmadı. Mayısta düşecek dedi, yine olmadı. Şimdi artık, tarih de veremiyor. “3 vakte kadar” edebiyatıyla, konuyu geçiştirmeye çalışıyor” yorumunu yapıyor.

Ve “Sayın Erdoğan’ın kahve fallarına endekslediği enflasyonu düşürme masalı”nda TÜİK’e “Tayyip Beyi Üzmeyen İstatistik Kurumu” ismini koyuyor.

...***

Ahmet Gürsoy 24 Aralık tarihli Yeniçağ gazetesinde, " Akşener ve iktidarın kendinden şikâyeti"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

"6'lı Masa bu kadarcık rüzgâra dayanamayıp dağılırsa (ki iktidar ve ortaklarının umudu buydu) seçildiklerinde ne yapacak?  Öyle değil mi? Türk Milleti onlara umut bağlamış. Milyonlarca insan oradan gelecek haberlere odaklanmış ve bir an evvel seçimin yapılmasını bekliyor, bir kısım insanlar tutturmuş, "Meral Akşener, hemen Saraçhane'ye koşturdu. Yetmedi bir de alana çıkıp konuştu. Bu parti içine müdahale sayılır" demeye."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Saraçhane partinin (CHP'nin) içi mi ki, iç işi olsun?

CHP'nin yandaş kalemlerine göre Saraçhane CHP'nin iç işi, İstanbul Belediyesi de resmî kurum değil, partinin binası sanki. Saraçhaneye giden yolları açanlar arasında, İYİ Parti ve özellikle İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu'yu yok sayıyor olmalılar. Ortaklık hukuku ve de samimiyeti yok mu? İmamoğlu, İYİ Parti-CHP ortak adayıydı. Öyle ise Saraçhane, başkanın siyasal mensubiyeti bakımından CHP'nin olsa da, var oluşu bakımından öyle değil.

Peki, bu gerginliği neden yapıyorlar? Çünkü İYİ Parti, kim ne derse desin, İmamoğlu'na yapılan siyasal hukuk operasyonunu sıcağı sıcağına anında kavradı ve topu sahaya sürüp karşı kaleye gönderdi. Böylece siyasal alanda flaşı patlattı. Bunun sonucu olarak da siyasal etkin figür, siyasi belirgin obje haline geldi. İşte bu siyasal görünürlük, bazılarını rahatsız etmiş olabilir. Kimileri de kendi yetersizliklerini bu başarıyla kıyaslayıp, endişeye kapılmış olabilir.

Hepsi mümkündür. Lakin zaman, buradan çatışma çıkarıp, gittikçe derinleştirdikten sonra, masayı devirme zamanı değildir. Nitekim iktidarın apaçık dillendirdiği "Fazla gitmez, devrilir" beklentisi boşa çıktı. Çıkmalıydı da. Çünkü Doğu toplumları ve elbette Türkler, kültürel yapı bakımından "Dayanışmacı" toplumlardır. Batı'nın bireyci kültürüne karşı, Doğu'nun toplulukçu-dayanışmacı kültürü önemli bir ayrımdır. Toplulukçu kültürün en önemli özelliği lider odaklı olmasıdır. Dolayısı ile 6'lı Masa'nın liderleri, yönetsel bir güç olarak gruptan kopmadığı sürece, ekip dağılmaz. Ve grup yönetimi, oluşturduğu etkileşimli güç (sinerji) sayesinde, kendini meydana getiren parçaların toplamından daha fazla etki yaratır. Bu söylediğim bilimsel bir kuraldır.

Toparlarsak; sonuç olarak herkes, oluşan çatlakları büyütmek yerine anında düzeltmeye çaba sarf etmelidir.