Türkiye'den köşe yazarları
Yeniasya: Avrupalı yatırımcı iktidara güvenmiyor
Aydınlık:
Altılı Masadan PKK'ya taziye!
Cumhuriyet:
İBB'yi teftiş eden heyetin başkanı rahatsız olup görevden ayrılmış
Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:
…***
Orhan Bursalı 27 Aralık tarihli Cumhuriyet gazetesinde, “Muhalefet adayının belli olmaması iktidarı zorluyor”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“İktidar kime doğrudan doğruya saldırması gerektiği konusunda epey zor durumda görünüyor. Hedefte altılı masa var. Hem Erdoğan hem de küçük ortakları dillerine ancak altılı masayı dolayabiliyorlar. Yok plastikten bir masaymış, yok zillet ittifakıymış, yok şuymuş, yok buymuş.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
Adayları belli olsa doğrudan kişiyi hedefe alacaklar. Bu henüz olmayınca boşa ateş ediyorlar. Bunun farkındalar, bu nedenle adayın açıklanması konusunda ısrarlarını sürdürüyorlar.
Aday ne zaman açıklanır? Seçim tarihi netleşmeye başlayınca diyebiliriz. Mesela şubat. Nisanın ikinci haftasından itibaren mayısın ortasına kadar seçimin yapılacağı yaklaşık olarak belli. 2.5-3 ay önce adayın açıklanması, ortada adayın kimliği konusunda gizli saklı bir durum olmadığı için, yeter de artar bile.
Zaten o döneme kadar parti liderleri sahada olacaklar. Şimdiden sahadalar. Her gün birkaç açıklama yapıyorlar. Kılıçdaroğlu mesela dün Erdoğan’ın kaybedeceğini anladığı anda, Yüksek Seçim Kurulu’na adaylığını reddettireceğini söyledi. Olur mu, bilmem ama Erdoğan adaylıktan hiçbir zaman vazgeçmez ve sonuna kadar sahada, meydanlarda kalacak ve vaat üzerine vaatte bulunacak, halkın tercihini etkilemeye çalışacaktır.
Devletin tüm güçleri, yargıdan Emniyet’e, valiliklerden kaymakamlıklara, devlet bankalarından Türkiye Vakfı içindeki şirketlere kadar her şey elindeyken... Üstelik siyasi olarak son derece kullandığı RTÜK gibi bir kurum muhalif veya gerçekçi haber veren kanalları karartma ve susturma görevini yerine getirirken.. Durmadan hakaret ve tazminat davalarıyla millet susturulurken... İnternet üzerinde dezenformasyon adlı susturma, kapatma yasası ile internet medyasını yüksek cezalarla yayın yapamaz duruma getirme olanakları elindeyken...
Erdoğan’ın sahadan çekileceğini Kılıçdaroğlu’nun da hiç düşündüğünü sanmıyorum, ama bu tür siyasi polemikler bu dönemde yapılır.
İYİ Parti’nın Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusundaki çekinceleri, aslında CHP lideri ve adayını hırpalayarak yıpratmak ve CHP seçmeninden oy devirmek amacını mı taşıyor? Bence öyle.
Altılı masa içinde herhangi bir başka aday dile getiriliyor mu?
Hayır. Bence ağırlık olarak, altılı masanın üzerinde uzlaşacağı aday sonunda Kılıçdaroğlu olacak gibi gözüküyor.
Fakat dikkat edilmesi gereken bir nokta, aday ilan edilinceye kadarki süreçte parti yararları ençoklaştıralım derken kendi adaylarını kendi aralarında yıpratabilecekleri gerçeğidir.
Ha, Kılıçdaroğlu yerine başka bir aday üzerinde uzlaşıları varsa, ve bu yıpratmayı da bu amaçla kullanıyorlarsa ayıp ediyorlar. Her neyse durumu açıklasınlar, en azından desinler ki Kılıçdaroğlu dahil, birkaç aday üzerinde duruyoruz.
Altılı masadan ise kimse düşmez. Çünkü düşen kaybedecek ve silinecektir.
…***
Cevher İlhan 27 Aralık tarihli Yeniasya gazetesinde, “Türkiye “fikir ve ifade özgürlüğü”nde de dipte”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü”nde hazırlanan araştırmalarında Türkiye’nin ağır insan hakkı ihlâllerinin yoğunlukla dayatıldığı bir ülkeye dönüştüğü raporlanmış. İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun raporunda 2022 yılında yazıları, konuşmaları ya da genel olarak düşünceyi ifade özgürlüğü kapsamında, 50’si gazeteci, yazar, yayıncı olmak üzere en az 101 kişinin hapis ya da para cezasına mahkûm edilmesi; -1 Aralık 2022 itibariyle- 64 gazetecinin cezaevinde bulunması; son on bir ayda en az 97’si çocuk 2 bin 407 vatandaşın yaşama hakkının ihlâl edilmesi, cezaevlerinde 1194 kişiye işkence yapılması; 78’i çocuk en az 4 bin 981 kişi işkenceye maruz kalması ağır insan hakları ihlallerinden.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
Bütün bunların yanısıra 515 barışçı toplantı ve gösteriye kolluk güçlerinin zor kullanarak müdahalesi, 141’i çocuk en az 5 bin 396 kişi gözaltına alınması ve 27 ilde eylem ve etkinliklerin yasaklanıp engellenmesi, AKP iktidarında Türkiye’nin ağır insan hakları ihlâllerinin olduğu ülkelerin başında geldiğini bir defa daha teyid ediyor.
Adalet Bakanlığı verileriyle sırf bir tweet attığı için “Cumhurbaşkanına hakaret” suçundan 160 binden fazla vatandaşa soruşturma açılıp dört bine yakını hapis cezası olmak üzere on bin kişinin cezalandırılması da Türkiye’nin düşünce ve ifade hürriyetindeki hâli pürmelâlini ifşa ediyor.
Bundandır ki Türkiye’nin insan hakları ihlâllerinde ve “yasaklar”da sürüklendiği vartada TBMM’ye basını ve sosyal medyayı sindirme, susturma ve kapatma maksatlı “sansür yasası”nın dayatılmasına karşı Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nce hazırlanan “Türkiye raporu”nda belirtildiği gisi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle güvenceye alınan ifade özgürlüğünün engellenmesi AKP iktidarında Türkiye’yi insan haklarında da “otoriter ülkeler” arasına sokuyor.
Kısacası “Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi”nde 180 ülke arasında 149. sırada yer alan Türkiye Avrupa’daki 42 ülke arasında “basını özgür olmayan tek ülke” durumuna düşürülmüş.
15 Temmuz’un ardından 20 Temmuz’da dayatılan OHAL KHK’larıyla 170’i geçen gazete, dergi, radyo, en az 30 tv, 20 gazetenin kapatılması, binlerce gazeteci ve basın çalışanının işsiz kalması, baskı ve sansür nedeniyle istifa etmesi basın ve fikir hürriyeti ihlâlini açıkça ortaya koyuyor.
Hâsılı, eski Başbakan Davutoğlu’nun ifadesiyle “28 Şubat sürecindeki askeri vesayetin karanlığına benzeyen baskı ortamında eleştiren, muhalefet eden hemen cezaevine gönderiliyor. Türkiye âdeta bir düşünce suçluları ülkesi olmuş…”
…***
Esfender Korkmaz 27 Aralık tarihli Yeniçağ gazetesinde, “Çalışanın satın alma gücü düştü”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“Pazar günü bir gazete bir söyleşiyi üst manşetten vermişti; ''Asgari ücrete yüzde 54,60'lık zam, TÜİK enflasyonu olan yüzde 84'ün bile 30 puan altındadır.'' Her şeyden önce açıklanan 8506 liralık Asgari ücret 2023 asgari ücretidir. Dolayısıyla 2022 enflasyonu ile karşılaştırmak yanlıştır. Asgari ücrette artışı 2023 enflasyonu ile karşılaştırmak gerekir.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
Öte yandan 2023 tüm yıl için aynı asgari ücret uygulanırsa yıllık asgari ücret artış oranını, 2022 yılı ikinci yarısında verilen 5500 liralık asgari ücrete göre değil, 2022 ortalaması olan 4875 liralık asgari ücrete göre hesaplamak gerekir. Bu durumda asgari ücret artışı yüzde 74,48'dir.
Parantez içinde söylemek gerekir ki; asgari ücrete yapılan artış zam değil enflasyona göre düzeltmedir. Eğer asgari ücrete enflasyon artı büyüme üstünde artış yapılırsa o zaman zam olur.
Geçmiş iki yılda, asgari ücret artışı yüzde 109,7 ve TÜFE artışı yüzde 106,43 olmuştur. Demek ki asgari ücrette, TÜFE'ye göre 3,34 puan daha fazla artış olmuştur. Ancak asgari ücrete büyümeden pay verilmemiştir.
2021'de GSYH'da büyüme yüzde 11 oldu. 2022'de yüzde 3,5 olursa, iki yıl için asgari ücretliye büyümeden pay olarak iki yıl için 14,9 oranında pay verilmesi gerekirdi. Bu durumda asgari ücretli 2020 yılındaki refahını sürdürmesi için iki yıllık artış yüzde 124,67 olmalıydı. Demek ki hükümet enflasyonu kullanarak asgari ücretlinin ücretini tırpanlamış, diğer üretim faktörlerine göre, yani nispi anlamda satın alma gücünü düşürmüş.
Son iki yılda gıda fiyatları, asgari ücret artışının çok üstünde, yüzde 132,84 oranında artmış. TÜİK TÜFE sepeti içinde gıdanın payı yüzde 25,3'tür. Asgari ücretlinin aylık harcama sepeti içindeki payı ise en az yüzde 50'dir. Hükümet mutfak enflasyonuna göre değil de, TÜFE'ye göre artış yapınca, çalışanın hakkını yemiş oluyor.
Eğer ücret ve maaş artışlarını düzenlemek için bir geçinme endeksi yapılsaydı, çalışanın satın alma gücü korunurdu. 2023 enflasyonu için tahmin yapmak zordur. Çünkü risklerin nasıl yönetileceğini bilmiyoruz. Bu risklerin başında dış borçlarda temerrüt riski var. Dış borçlarda temerrüt krizin dip yapması demektir. Yeni bir kur şoku hiper enflasyon da yaratabilir.
Siyasi iktidar 2023 seçim yılında her seçim yılında olduğundan daha fazla popülizm yapacaktır. KOBİ kredileri, olduğu gibi harcamaya gidiyor. Bütçeden seçim popülizmi için para dağıtılması da talebi artırır. Ama döviz sorunu nedeniyle girdi ithalatı düşerse, üretim azalır ve mal ve hizmet arzı daralır. Zaten 2022 üçüncü çeyreğinde, sabit sermaye yatırımları eksi yüzde 1,3 oldu. Belirsizlik nedeni ile yatırım yapılmazsa, mal arzı düşer. Arzın daraldığı talebin arttığı bir ortamda hiper enflasyon riski yüksektir. Dahası mal ve ilaç kıtlığı sosyal huzurumuzu bozar.