Ocak 01, 2023 09:53 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Cumhuriyet: AKP'li Özlem Zengin'den seçim takvimi açıklaması: '14 Mayıs muhtemel'

Karar:

CHP'den Erdoğan'ın hayat pahalılığı açıklamasına tepki: 'Millete verdiği sözlerin hiçbirini tutamadı'

Yeniasya:

Yoksulluk artacak

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

...***

Mustafa Balbay 31 Aralık tarihli Cumhuriyet gazetesinde, " İktidar oylarına da zam!"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Başkentten genel görünüm şu: 2022 asgari ücretten EYT’ye pek çok kesim için kesenin ağzının açıldığı bir yıl olarak bitiyor, 2023 hemen her şeye zam beklentisinin yükseldiği bir yıl olarak başlıyor. Bu iki çakışmadan 2023 ortasına doğru öne çıkan ne olacak? Maaşa zam rahatlaması mı? Her şeye zam kazıkları mı?"diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Özellikle son bir yıl içinde rakamların içi o kadar boşaltıldı ki ne ifade ettiği hemen anlaşılmıyor. Örneğin pek çok kişi bir ürünün fiyatını şöyle soruyor:

-Kaç para oldu?

Zam geldiği kesin de ne kadar geldiğini merak ediyor! İktidar 2023’te cebe girenle cepten çıkan dengesini iyi kurup algıyı kendi lehine yönetmeyi hedefliyor. Son Erdoğan-Bahçeli görüşmesinde de 2023 trafiğinin konuşulduğunu öngörmek zor değil. Saray’a giden bilgilere göre, asgari ücrete yapılan zam, emeklilikte yaşa takılanların önemli bir bölümünün beklentisinin gerçekleşmesi, emekliye ve memura da beklentiye yakın zam yapılması AKP’nin oylarını yüzde 10 arttırdı. Deyiş yerindeyse iktidar, halkın da kendi oylarına yüzde 10 zam yaptığını düşünüyor! Altını çizelim, anketlere olağanüstü önem veren Saray’ın ciddi ciddi bu öngörüye göre 2023 hesabı yaptığı konuşuluyor. Bütün mesele temel tüketim maddelerinin ve barınma giderlerinin bu zamları eritmemesi. Eritse bile bunun seçimden sonra olması. Alınan yüzde 10 ek oy kısa sürede erimeye yüz tutarsa? Böyle bir durumda Saray şu çağrıyı yaparsa şaşmamak gerekir:

-İlle de parlamenter sistem diyorsunuz. Gelin seçimden sonra milleti oyalamayalım. Seçimden önce yapalım. Herkese çağrımdır.

Bu seçeneği Saray’ın önüne koyanların, “İktidar yine biziz” cümlesini nakarat olarak kullanacağı anlaşılıyor.

Bütün bunlardan istenen sonuç çıkmazsa?

Saray’a senaryo götürenlerin şöyle bir bilgi notu da hazırladığı konuşuluyor:

-Cumhuriyetin 10. yılında yapılanlardan biri genel af olmuş. Kimi suçlar tümüyle affedilmiş, kimilerinde indirime gidilmiş.

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana hemen her iktidar döneminde başvurulan bu yol, 100. yıl çerçevesinden yeniden gündeme gelirse şaşmamak gerekir.

Yukarıda sıraladığımız çoktan seçmeli senaryolar her türlü ekleme çıkarmaya da uygun. Yeter ki oy getireceğine dair Saray’a güvence verilsin.

Saray’da bunlar olurken elbette masanın etrafındakiler de sehpalarla uğraşmayacak. 5 Ocak’taki buluşmaya giderken gündemdeki senaryoları yeni yılın ilk yazısına saklayalım. 

...***

Osman Sert 31 Aralık tarihli Karar gazetesinde, " Ekonomik adaletsizliğin zoraki çözümleri"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Emeklilikte Yaşa Takılanlar kendi içinde çelişkili bir ifade. Emeklilik zaten yaşla ilgili bir hadise. Belli bir yaşa gelmeden emekli olamaması işin doğasında var. Süleyman Demirel gibi kişisel iktidarı ve seçim hesapları için kimi zaman ekonomik rasyonaliteyi kimi zaman demokratik değerleri kimi zaman kişisel hukukları göz ardı edebilen bir siyasi figürün toplumdaki adalet duygusunu da zedeleyerek attığı bir adım üzerinden bir kavga gidiyordu uzun zamandır."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Aslında kırk akıllı kuyudan bir taşı çıkarmaya çalışıyordu demek daha doğru. O taşın oradan çıkması gerekiyor muydu orası da ayrı mesele.

Meselenin ekonomik yükü ve maliyeti, bilenler bilir benim adetim değildir, erbabının tartışması gereken hadise. Onlar da zaten uzun zamandır bunun hem mali yükünün hem de geleceğe dair piyasalarda sebep olabileceği bozulmaların üzerine fikirlerini serdediyorlar. Tabii beraberinde linç üzerine linç yemek bahasına.

İşin toplumsal boyutuna gelince. EYT kavramı ve çevresinde üretilen mobilizasyon bir yanda demokratik toplumlarda olması gereken, bir çıkar uğruna insanların bir araya gelebilme, dertlerini gündemleştirebilme özgürlüğünün ve yeteneğinin yansıması, diğer yanda da paranın birleştirici gücünün. Burada hemen gündeme getirilen, meselenin para değil bir hak ve hukuk mücadelesi olduğu. El hak doğru. Tabii Türkiye’de ihlal ve gasp edilen birçok hak konusunda toplumun duyarsızlık katsayısının yüksekliğini ve bunu engelleme çabasının hiçbir zaman EYT’nin yakınından bile geçmediğini hesaba katmazsak.

Nihayetinde EYT’liler bir dernek kurdu ve örgütlendi. EYT Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği neden kurulduklarını şöyle açıklıyor.

“Bu soruna çare bulunması için bir araya gelen sayıları 200.000'i aşan Emeklilikte Yaşa Takılanlar Grubu, işte bu amaç için bir araya gelmiş, farklı şehirlerden, birbirini hiç tanımayan insanların oluşturduğu dev gibi büyüyen bir ailedir. Kısaca EYT olarak anılan grubun genel amacı gaspedilen emeklilik hakkını geri almaktır.”

Gasp edilen hak, daha önce haksız ve irrasyonel bir ekonomi anlayışıyla erken emekli olanlara verilen bu adil olmayan hakkın kendilerine de verilmiyor olması.

Eğer ekonomi gerçekten bir başarı hikayesi olsa idi ve insanlar normal gelirleri ile kendileri ve aileleri için makul gelecekler inşa edebilselerdi, çocukları kendileriyle aynı hayali kurabilse idi böylesi bir talep bu kadar geniş bir karşılık bulur muydu?

Eğer siyaset toplumun sorunlarına rasyonel ölçülerde çözümler üretebilse, akılcı yaklaşımlar ülkenin geleceğini daha da ipotek altına alacak talepleri baştan reddedebilse idi muhalefetinden iktidara tüm siyaset kurumu bu dalgaya teslim olur muydu?

Muhalefet toplumun gerçekten birçok mağdur kesimine gerektiği gibi sahip çıkamayıp onların dertlerini gündeme bu kadar taşıyamamışken bu sefer üstün bir performans gösterdi. EYTlilerin sorunlarını çözecek iktidar olmak ve o kesimden alınabilecek oylar sebebiyle kimse alanı diğerine bırakmadı.

Mesele iktidarın en az kendileri kadar irrasyonel olabileceğinin düşünülmemesi. İktidarda daha önce makul ve meşru gerekçelerle yapmayacağını ilan etmiş olsa da gelinen noktada seçimi kazandıracak her şeyi gelecekteki maliyetine bakmadan yapabilecek bir Erdoğan var.

...***

Arslan Bulut 31 Aralık tarihli Yeniçağ gazetesinde, " Bu şartlarda seçime gidilir mi?"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Yeni bir yıla girerken, bir durum tespiti yapmak gerekir. Türkiye, birçok sorunları olsa da bir hukuk devletiydi, adalet sistemine, orduya ve güven yüksek oranlardaydı. Adalet Bakanı olmadan önce, 2014 yılında, Abdülhamit Gül, Türkiye'de yargıya güvenenlerin oranının uzun yıllar yüzde 60-70'lerde seyrettiğini ancak son dönemde bu oranın yüzde 20'lerin altına düştüğünü söylemişti."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Gül'ün bakanlığı sırasında ve sonrasında durum daha iyiye doğru değil daha kötüye doğru değişmiştir... Öyle ki artık önemli davalarda hâkim değişikliği yapılmakta ve siyasi iradenin istediği doğrultuda karar vermesi mümkün olmayan hâkimler başka görevlere atanmakta ve yerlerine başka hâkimler atanmaktadır.

Yargıya müdahale sadece adil yargılamayı değil seçimlerin güvenliğini de ortadan kaldırmıştır. Ülkenin yönetim sistemini ve rejimini ortadan kaldıran Anayasa değişikliği, Meclis'ten usulsüz oylama ile geçmiştir. Gizli oy kullanmak esas olmasına rağmen, oy kabinlerinin başında bekleyen özel görevli milletvekilleri, kendi partilerine mensup milletvekillerinin renkli oy pusulalarını göstermesini istemiştir. Yani Meclis'teki Anayasa değişikliği oylaması geçersizdir ama referanduma sunulmuştur! Referandumda ise oylama devem ederken kural değiştirilmiş ve mühürsüz oylar geçerli sayılmıştır. Böyle bir oylama ile Türkiye'nin kaderi değiştirilmiştir. Cumhurbaşkanı'nın geçerli bir üniversite diploması olup olmadığı ise gündeme dahi getirilmemektedir.

Türkiye yeni bir genel seçime doğu giderken, Yüksek Seçim Kurulu Başkanı ve dört üyesi, muhtemel adaylardan biri aleyhine şikâyette bulunmuş, yani taraf olmuştur. Yarın o kişi aday olursa YSK'nın tarafsızlığından bahsedilebilir mi?

Kadı ki sadece YSK değil, İl ve İlçe Seçim Kurulu başkan ve üyelerinin çoğunluğu yakın zamanda atanan hâkimlerden oluşacaktır. Hâkim atamalarında ise iktidar partisinde görevli avukatların tercih edildiği herkesin malumudur.

Kısacası, Türkiye'de artık seçim güvenliği yoktur. Muhalefet, bu hukuk dışı şartlar altında seçime giderse kaybetmeyi şimdiden kabul etmiş demektir! Bu konu, kimin aday olacağından daha önceliklidir çünkü kim aday olursa olsun, oyların geçerli olup olmadığını belirleyecek olan İl ve İlçe Seçim Kurulu başkan ve üyeleridir.