Türkiye'den köşe yazarları
Cumhuriyet: Emekçi hüsrana uğradı
Yeniasya:
Maaş zamlarına enflasyon oyunu
Yeniçağ:
Erdoğan'dan belediyelere operasyon hazırlığı
Şimdi ie hafta içi köşe yazıları:
...***
Latif Salihoğlu, 3 Ocak tarihli Yeniasya gazetesinde, "Seçimi kaybetme telâşı"başlıklı yazısını okıuyucularla paylaşıyor.
" İktidar mevkiî hem avantajlıdır, hem de yıpratıcıdır.
İktidarda olanlar devletin birçok imkânını haklı-haksız kendi lehinde kullanabildiği için bazı avantajlara sahiptir. Ülke ve dünya genelinde yaşanan hemen her olumsuzluk hiss-i zahirî ile iktidara mal edildiği için de yıpranmaları kaçınılmazdır. Bunların dışında, iktidar mevkiinde olanların yönetimdeki başarı grafikleri de seçimlerde büyük önem arz ediyor. Başarısızlıkları bâriz şekilde görülen iktidar partileri, yıpranmaktan ve gözden düşmekten kurtulamazlar."diyen yazar, yazısının devamında, yazısında şu ifadelere yer veriyor:
...***
İşte, şimdilerde tam da böyle bir tablo ile karşı karşıya bulunmaktayız. Yirmi yılı aşkındır hükûmet süren iktidar partisi bazı başarısızlıkları sebebiyle büyük çapta yara alarak yıprandı. Aldığı yaraları tedavi etmek ve seçmenin güvenini tazeleyecek yeni projeler üretmek yerine, daha çok rakiplerini suçlayarak seçimleri kazanma telaşına düşmüş, bir başka ifade ile seçimleri kaybetme korkusu içine girmiş görünüyor. Bu telâş ve korku ise, onu izahı zor birtakım hırçınlıklara doğru sürüklüyor. Misâl: En başta toplumun katmanlarını kaynaştırmaya çalışmak yerine, daha da ayrıştırıp kurtuplaştırmayı tercih ediyor.
Medenî toplumlarda, demokratik seçimler, centilmence bir müsabaka şeklinde cereyan eder. Hırçınlığa, kabalığa, saldırganlığa prim verilmez. Propaganda faaliyetleri, daha çok proje üretmek ve hizmet sunma yarışı olarak görünüp okunur.
Prof. Doğu Ergil’in de ifade ettiği gibi “Seçim bir yarıştır.” Yarış olan bir seçim kampanyasını savaşa dönüştürmemeli. Çünkü savaş, birinin diğerini bitirme, en azından çökertme mücadelesidir.
Evet, seçim yarışını seçim savaşına dönüştürenler, seçimi kazanırsa, rakipleri bitirme, kaybetmeleri halinde ise, o takdirde kendilerinin biteceğine inanırlar.
Bu tarz bir bakış açısı, demokrasilerde asla sağlıklı bir yaklaşım değildir. Demokratik rejimlerde, hem iktidar partisi-partileri olacak, hem muhalefet partileri varlıklarını idame ettirecek. Bunun başka bir alternatifi yoktur ve olamaz.
Her şeye rağmen, inanıyoruz ki, bizdeki seçimler bir savaş havasında değil, bir hizmet yarışı şekilde tekrarlanıp gidecek. Bunun başka türlüsü olmaz, olamaz, olmamalı.
...***
Aziz Karaca 3 Ocak tarihli Yenimesaj gazetesinde, " Yolsuzluğun yok olduğu bir yıl olsun"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
" Yolsuzlukların yok edilmesi konusunda yönetim katındakilerin umursamazlıkları, gerçekler karşısında kulaklarını tıkamaları ve gözlerini kapatmaları, geniş kitlelerin umutlarını haftalara, aylara ve yıllara çevirmelerine sebep oluyor. Şu hafta içinde önemli gelişmeler olacağını, bu ay ortalarında yüzleri güldürecek, umutları yeşertecek adımlar atılacağını bekleyerek ömür tüketenlerin sayıları hiç de az değil."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
Toplumun bu psikolojisini istismar ederek; '2023'e dair nice vaadler yapıldığını daha dün gibi hatırlıyoruz, hedefler tutmadığı için son zamanlarda unutulmuş ve unutturulmuş olsa da…
Biliyorlar ki, yolsuzluklar yok edilirse, hemen ardından, belki de onunla birlikte yoksulluklar da sona erecektir.
Biliyorlar ki, milli gelirden, ülkenin toplam gelirinden, kendi paylarına düşen miktar, yolda bir yerlerde, yol kesicilerin saldırılarına uğruyor ve adeta budanıyor.
Biliyorlar ki, iktidar çevrelerinde öteden beri hep seslendirilen; '2023'te fert başına düşen milli gelir 25 bin dolara çıkacak ve ülke en gelişmiş ilk on ekonomi arasında yer alacak' iddiasının suya düşmesindeki en baş sebep, toplumun kılcal damarlarına kadar işlemiş olan yolsuzluklardır.
Biliyorlar ki, iktidar tarafından sürekli seslendirilen '2023 hedeflerinden' hiç birinin tutmamış olması, fert başına düşeceği vadedilen payın on bin doların dahi altına düşmüş olması yine yaygınlaşan yolsuzluklarla ilgilidir.
Bu kış günlerinde, faturasını ödeyemediği için elektriği kesilen geniş halk kitleleri üzerinde, falanca şirketlerin trilyonluk vergi borçlarının silindiği haberinin, nasıl bir etki yapacağını düşünebiliyor musunuz?
Yine yolsuzluklara bağlı olarak, günden güne geniş halk kitlelerini etkisi altına alan yoksulluklarla mücadele eden, adeta gece-gündüz boğuşan kitleler; falanca bakan yardımcısının beş-on yerden aldığı maaşların toplamı 300 bini, 400 bini buluyor haberini duyduğunda kendilerini nasıl hissederler ve bu haksızlığa, bu yolsuzluğa yol veren yetkililer hakkında neler düşünürler?
Geniş halk kitlelerinin kahredici yoksulluklar içinde acı acı kıvranmalarına sebep olan yolsuzluk sahiplerinin israf içinde, şaşa ve debdebe içindeki yaşantıları da, onları ayrıca hem de çok derinden yaralamaktadır.
Birileri, birçokları, faturasını ödeyemediği için karanlıkta, birilerinin ise trilyonluk vergi borçları bir kalemde siliniyor.
Akıllara ziyan bu ayrıcalık, aynı ülkede, aynı toplumun vatandaşları arasında yapılıyor.
Dileriz ki, ilk günlerini yaşadığımız bu yeni yılda, yolsuzluğun her çeşidinin dibine kibrit suyu akıtılsın.
...***
Abdülkadir Özkan, 3 Ocak tarihli Milli gazetede, " Faizle mücadele ederken(!) ödediğimiz faiz her yıl artıyor"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
" Her sabah bayiden günlük gazetelerimi aldıktan sonra birkaç saat onları gözden geçiriyorum. Bu arada zaman zaman bazı notlar alıyorum. Çünkü belli zamanlarda aldığım notalara bir göz atığımda ortaya inanması mümkün olmayan mukayeseler çıkıyor. Söz gelimi 2022 Ekim ayında tespit edilen açlık sınırı 3 bin 93 lira, yoksulluk sınırı ise 10 bin lira civarında imiş. Buna karşılık asgari ücret 2 bin 826 lira olarak belirlenmiş."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
Türk-İş araştırmasına göre Aralık ayında açlık sınırı 8 bin 130’a, yoksulluk sınırı ise 26 bin 485 liraya çıkmış. Son olarak açıklanan asgari ücret ise 8 bin 500 lira. Yani üç ay içinde açlık ve yoksulluk sınırında bir fırlama görülüyor. Bunun ana sebebi ise fiyat artışları, diğer bir ifadeyle enflasyon. Bu arada yine aldığım notlara göre 2023’te ödenmesi tahmin edilen faiz miktarı 487 milyar 294 milyon 374 lira, Bu arada her gün ödeyeceğimiz faiz ise 1 milyar 335 milyon lira olacakmış. Dünkü bir gazetede “Saatte 55 milyon lira faize gidecek” başlığı altında verilen haber dikkat çekiyordu.
Hemen belirteyim ki bu rakamları hatırlatmaktan maksadım kesinlikle karamsar bir tablo çizmek değil. Ancak, iktidar sahipleri sık sık faize karşı olduklarını belirtirken ülkemizin faiz ödemelerinin her geçen yıl ve ay sürekli artıyor olasıdır. Çünkü ortada izah edilmesi çok güç bir çelişki vardır. İktidar sahipleri bu çelişkiyi Merkez Bankası’nın uyguladığı faiz oranlarına dayanarak olumlu bir tablo çiziyorlar ama Merkez Bankası’nın uyguladığı faiz oranları piyasaya fazla yansımıyor. Çünkü Merkez Bankası’nın verdiği krediden ihtiyaç sahibi vatandaşlar yararlanamıyor. Bu yüzden televizyon ekranlarında sık sık milyonlara ulaşmış icra dosyaları gösteriliyor. Yani, bankalara vatandaşın, daha doğrusu dar ve sabit gelirlerin borcu sürekli artıyor. İcralara yansıyan icralık insanlarımızın sayısı da yine milyonlarla ifade ediliyor.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, alınan kararlarla işçi, memur ve emeklilerin ücretlerinde ciddi artışlar sağlanıyor olsa da bu artışlar fiyat artışları karşısında kısa sürede anlamını yitiriyor. Bu sebeple ülkemizin ve insanımızın öncelikli olarak fiyatlarda bir istikrarın sağlanmasına ihtiyacı var. Bu gerçekleşmediği sürece ülke bir fasit daireye düşmüş demektir. Bir yandan ücretler artarken, o artışlar insanımızın cebine girmeden öbür taraftan fiyatları artıran eller artan paralara el koymaktadırlar.