Ocak 07, 2023 08:29 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Cumhuriyet: Altılı masa kulisi: 'Ortak aday' için 4 parti net

Karar:

'Masa'dan seçim startı

Star:

Bakan Dönmez bizzat duyurdu: Yaklaşık 3,5 milyar metreküplük doğal gaz!

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

...***

Taha Akyol 6 Ocak tarihli Karar gazetesinde, “En zor seçim 2023”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

Önümüzdeki 2023 seçimleri demokrasi tarihimizdeki en zor seçim olacak. Tabii İttihatçıların 1912’deki “Sopalı seçimler”ini ve Tek Parti devrindeki göstermelik seçimleri saymıyorum. Güven içinde yapılan 1950 seçimlerinden bu yana olan seçimleri kastediyorum. Okuduklarım ve yaşadıklarım itibariyle, hiçbir geçmiş seçim bu kadar zor olmamıştı. İsmet Paşa’nın 1950’de muhalefetle uzlaşarak dürüst seçim yaptırmasıyla, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2023 seçimlerini tarih mukayese edecektir.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

2023 seçimlerinin belirli kurumsal ve siyasi özellikleri var:

1950 seçimlerinde seçim kurullarına herkes güvenmişti çünkü Seçim Kanunu’nu iktidardaki CHP ile muhalefetteki DP ile birlikte hazırlamıştı. Bu uzlaşma geleneği ana hatlarıyla devam etti. Bugünkü iktidar ise, muhalefete görüş bile sormadan Seçim Kanunu’nda seçim kurullarına kadar uzanan, kendi çıkarına değişiklikler yaptı.

Seçim Kanunu’na göre, TV’ler, YSK’nın belirlediği ölçülere göre seçim haberleri yayınlıyordu. Seçime giren her parti bu sayede ekranda yer bulabiliyordu. OHAL döneminde iktidar 687 Sayılı KHK ile kanunu değiştirdi, bu maddeyi kaldırdı! TV’ler büyük ölçüde iktidarın propaganda cihazları haline getirildi. Kamu kredileriyle medyanın mülkiyeti de değiştirildi.

İhale Kanunu’nda 200’ye yakın değişiklik ve ‘mülakatlar’ başta olmak üzere, iktidar taraftarlarına büyük kazanımlar ve kadrolaşma sağladı. Seçimler bunlar için aynı zamanda bir ‘kişisel çıkar mücadelesi’dir.

Böyle bir iktidar karşısında, parçalı muhalefetin Altılı Masa’da birleşmesi Türkiye için bir şanstır. İktidardan kat kat daha liyakatli uzman kadrolara sahiptir. Türkiye’yi düze çıkararak programlar ortaya koyuyorlar. Sorun, CB adayının kim olacağıdır, zor bir sorundur.

Söylentilerin aksine, Meral Akşener ve İYİ Parti hiçbir şekilde Altılı ittifakı bozmayacak, zaafa uğratmayacaktır.

Aday kim olursa olsun, Altılı Masa tabanın bir kısmı memnun, diğer bir kısmı gayri memnun olabilir. Bundan etkilenmeden 6 liderin ve partilerinin seçimlerde kendileri adaymış gibi seferber olmaları ve ortak dil kullanmaları ahlaki görevdir.

Birden fazla adayla çıkmak, peşinen hezimettir.

Biz seçmenler de “geçiş dönemi cumhurbaşkanı” adayından ziyade, açıklayacakları kadroların önemli olacağını görerek oy vermeliyiz.

Türkiye’de demokrasinin uzun vadeli istikrarı, merkez sağ ve merkez sol iki ana sütuna dayanır hale gelmesiyle mümkün olacaktır.

İhtimallerden biri, CB seçimini, ikinci turda Erdoğan’ın kazanması fakat Meclis’te kaybetmesidir. CB sisteminde düşünülebilecek en büyük kriz budur!

CB sisteminin sakatlığına bir örnektir. Bu sistem ya keyfi-şahsi otoriterleşme ya da yasama-yürütme çatışması yaratacak bir sistemdir.

Türkiye’nin son on yılda milli gelirde, gelir dağılımında, hukukta, özgürlüklerde, uluslararası sıralamalarda nasıl irtifa kaybettiği, kurumların nasıl ezildiği açıktır. Bu yanlış kulvarda bir beş yıl daha devam edebilir miyiz?

“Uzayan iktidar sendromu” iyi sonuç vermez. Onun için iktidarların “demokratik değişimi”, demokrasinin en önemli faziletlerinden biridir.

…***

Esfender Korkmaz 6 Ocak tarihli Yeniçağ gazetesinde, “Yeni Türkiye kimin Türkiye'sidir?”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

AKP Genel Başkanı olarak Erdoğan partisinin grup toplantısında ''Türkiye'nin önünü kesemeyeceksiniz, artık yeni Türkiye var'' dedi. Gerçekten de bugün Türkiye, 20 yıl önceki halkın Türkiye'si değil, önce bir kişinin sonra da partizan ve yandaşların Türkiye'sidir.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Türkiye'nin AKP iktidarında ve özellikle tek yetkili başkanlık sisteminden sonra nereye geldiğini hepimiz biliyor ve yaşıyoruz; ama bunu verilerle ve tespitlerle de yapabiliriz. Kaldı ki yapmak zorundayız. Özellikle muhalefetin inandırıcı olması gerekir. Bunun için herkesin bildiğini kürsülerden daha heyecanlı söylemek yetmiyor. Onun için muhalefetin bu yazı dizimi dikkatle takip etmesi gerekir.

2003 yılı başında Türkiye'nin durumu şöyledir;

1.Devlet, kurumlar ve yönetim krizi oluştu.

2.Ekonomik yapı ve istikrar bozuldu.

3.Kronik yapısal sorunlar devam ediyor.

Kurumsal devlet, demokrasi, hukuk ve güven, ekonomik istikrarın altyapısını oluşturur. Maalesef Türkiye'de son 20 yılda tüm yönetimde ve tüm kurumlarda gerileme oldu.

AKP iktidarı, ilk günden beri kamuoyu önünde devlet mallarını parti malları gibi gördü. 15 Temmuz 2015 darbe girişiminden sonra, Başbakan ve sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fetullah Gülen cemaatine ''ne istediniz de vermedik'' demesi, bu cemaatin desteğine karşı her türlü devlet malının ve devlet imtiyazının verilmiş olduğu anlaşılıyor.

Gerçekte ise, millet siyasi iktidarlara kamu mallarını ve devlet imtiyazını hukuka uygun, objektif ve etkin yönetmek üzere yetki verir. Bu imkânları siyasi amaçlı ve parti devleti gibi kullanmak, halkın verdiği yetkiyi kötüye kullanmaktır. Dahası Türkiye'de bu anlayış her zaman var olmuştu. Demirel de ''verdimse ben verdim'' demişti. Ama AKP pervasızca ve fazlasını yaptı.

Söz gelimi; 2007 yılında gerçekleştirilen ihale sonucu atv ve Sabah gazetesi Turkuvaz A.Ş.'ye satıldı. Buraya kadar sorun yok. Ama 750 milyon dolar krediyi Halk Bankası ve Vakıfbank verdi. Bu kredi TBMM'de tartışıldı.

Doğan Medya Grubu'nun satışında da Ziraat Bankası'nın verdiği kredinin faizi ve ödenip ödenmediği halen tartışılıyor ve bilinmiyor.

Önce siyasi iktidarın destek verdiği Fetullah Gülen cemaati, askerî okullara girişte soru çaldı, dağıttı. Polis kadrolarını kontrol altına aldı. Devlette liyakati engelledi. Devlet ve belediyelerden işe gitmeyen ama bankamatik kartları ile her ay maaşını alanlar olduğu anlaşıldı. Başkanlık sitemi ile de kamuda işe girişte mülakat yöntemi getirildi. Devlette liyakat esası kaldırıldı. Devlet mülki amirinden memuruna kadar parti devleti oldu.

…***

Aziz Karaca 6 Ocak tarihli Yenimesaj gazetesinde, “2023 hedeflerinden ne haber?”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

Hafızamızı biraz zorladığımızda, geçen yıllar boyunca mevcut iktidarın 2023 hedeflerine dair çok sayıda vaatlerini rahatlıkla hatırlayabiliriz. Cumhuriyetin yüzüncü yılının tamamlandığı ve ikinci yüz yılının başladığı tarihe tekabül eden 2023'te, ulaşılacağı vaadedilen çok sayıda hedefler sayılmıştı. Mesela, fert başına düşen milli gelir hedefi 25 bin dolar idi.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Malum, 2023 çoktan geldi de, sürekli dillendirilen bu hedefin yanına yaklaşılabildi mi? Ne gezer, yarısı dahi tutturulamadı. Şimdilerde fert başına düşen milli gelir, 10 bin doların da aşağısında seyrediyor. Şu gerçeği de biliyoruz ki, bu ülkede bazılarının, bir avuç mutlu azınlığın paylarına düşen miktar, elli bin dolarların da çok çok üstünde. Ülkenin toplam gelirinden, toplam nüfusun pay alması meselesinde bu kadar dengesizlik, arada bu kadar uçurum olmasaydı, oluşturulmasaydı, hiç olmazsa hedeflenen rakamın yarısına ulaşılabilirdi. Hemen her seçim öncesinde iktidar tarafından dillendirilen hedeflerden biri de, ülke ekonomisini en gelişmiş ilk on ekonomi arasına sokmaktı.

Dünyanın en tanınmış ve en tarafsız araştırma kuruluşlarının rakamlarına göre, sefalet endeksinde listelerin başındayız.

Konulan hedefler nerede biz nerelerdeyiz? Hep hatırlattığımız gibi; gökler suyunu mu kesti, rüzgarlar greve mi çıktı, toprak, bağrına atılan her tohumu çürütüp yok etmeye mi başladı, ya da çalışıp üretecek insan gücümüz mü tükendi?

Burada biraz durup; 'At sahibine göre kişner, Balık baştan kokar, Tuz kokmuşsa ne çare?' gibi mesaj yüklü cümleleri hatırlayalım mı?

Bir hedef belirlenir, ardından o hedefe ulaşmak için plan-program yapılır, koşulur, hedefe tam ulaşılmasa da, hiç olmazsa yaklaşık bir sonuç alınır.

En gelişmiş ilk on ekonomi arasına girme hedefi nerede, sefalet endeksinde yerlerde sürünmek nerede?

Çok sık dile getirilen 2023 hedeflerinden biri de, hatırlanacağı üzere; enflasyonun tek haneli rakamlara düşürülmesiydi.

Bırakın tek haneli olmasını, çift haneli rakamlara bile akşamdan razıydık ama gel gör ki üç haneli rakamlarda, deli dalgalara tutulmuş balıkçı teknesi gibi savrulup duruyoruz.

2023 çoktan geldi de, hedeflerden ne haber?