Türkiye'den köşe yazarları
Cumhuriyet: 2023 seçimlerinde Emek ve Özgürlük İttifakı'nın stratejisi: Yoksulluğa ve tek adama karşı
Karar:
Basın özgürlüğünde gidişat baş aşağı
Yeniasya:
Bazı ilaçların muadili bile yok
Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:
...***
Mehmet Kara 9 Ocak tarihli Yeniasya gazetesinde, "6’lı Masa istişare ve müzakere"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
" Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme (GPS) geçiş amacıyla geçtiğimiz yıl 12 Şubat’ta başlayan ve programları farklı olan 6 siyasi partinin (CHP, İYİ Parti, DP, SP, DEVA ve Gelecek Partisi) demokrasi ve adalet ortak paydasında birleşerek toplantılarının onuncusu 10 saat sürdü. 11. toplantı 26 Ocak’ta yapılacak. Geçiş süreci yol haritası 30 Ocak'ta açıklanacak. Ortak adayla ilgili bir komisyon çalışmalara başladı."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
6’lı Masa 28 Şubat’ta 6 genel başkanın imzaladığı Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem mutabakatı ile yola çıkarken 10 toplantıda GSP’ye geçiş için komisyonlar oluşturuldu ve geçtiğimiz ay “Anayasa değişikliği önerisi”ni sundu. 30 Ocak’ta hükümet programı da denilebilecek yol haritasını açıklayacak.
Tek başına birbirinden farklı 6 partinin Türkiye’nin uzun zamandır unuttuğu “müzakere ve uzlaşı kültürü”nü tekrar canlandırması açısından bir araya gelmesi umut verdi.
6’lı masa çalışmalarını yürütürken Cumhur İttifakı’nın bir aday merakı başladı. 6’lı Masa adaydan önce GPS’e geçiş için yol haritasını, hükümet programını, cumhurbaşkanın adayının seçildikten sonra nasıl bir yol izleyeceğini ortaya koyulmasının daha önemli olduğunu düşerek (doğrusu da buydu) çalışmalarını
Toplantıdan bir gün sonra 6’lı masada yer alan Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun, “Genel başkanlar her ‘stratejik karar’da cumhurbaşkanı kadar imza yetkisine sahip olacak” sözleri etrafından iktidar partisi kanadından bir tartışma başlatıldı.
“Altı lider Türkiye’yi yönetecek bir Cumhurbaşkanı adayı değil, altı lideri idare edecek bir özel kalem müdürü arıyor” diyen Bakan mı ararsınız, bunun bir siyasi darbe olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı başdanışmanı mı ararsınız, “Belli ki 6’lı Masanın genel başkanları demokrasiden muaf bir oligarşik yapı hayal ediyor” diyen AKP genel başkan yardımcısı mı ararsınız, “6’lı Masa fiyasko! Tam bir vesayet sistemi vadediyorlar” diyen mi ararsınız…
Genel Başkanvekilinden yandaş medya mensuplarına kadar bu ifadeye öyle “kulp taktılar” ki meseleyi anlamadıklarını ortaya koydular.
Bunu söyleyenler sistemin hatalarını zaman zaman görseler de bu birlikteliği anlamaları beklenemezdi. Çünkü onlar 4.5 yıldır devam eden Türk tipi partili cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine öyle alışmışlardı ki, bir tek kişinin Meclis’te 600 vekilin çıkardığı kanundan çok karar ve kararname çıkardığını, bir bakanın istifa dahi edemeyip af istemek durumunda kaldığını, bir ilde yangını incelemek isteyen bir bakanın talimat beklediği, en alt seviyede bir memur atamasından, yüksek yargı gibi kurumlara bir kişinin atama yapması onlara normal geliyor.
...***
Remzi Özdemir 9 Ocak tarihli Yeniçağ gazetesinde, " Bir istifanın düşündürdükleri"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
" Geçen hafta bir bankanın teknolojiden sorumlu genel müdür yardımcısı istifa etti. İstifa eden yöneticinin bankası bana göre Türkiye'nin en iyi bankalarından. Her zaman söylerim en kalifiye ve yetişmiş personel bu bankadadır diye. Sermaye yapısı çok güçlü. Kârı ise en iyi 3 banka arasında yer alıyor."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
Buraya kadar her şey güzel. Bu kadar güçlü ve iyi bankanın genel müdür yardımcısının istifası neden önemli ve neden bu konuyu ele aldım? Önce bu bankanın dijitale en fazla yatırım yaptığını aldığı ödüllerden biliyoruz. Her yıl birkaç ödül alıyor. Kendisini dijitalin bankası olarak nitelendiriyor. Gelin görün ki, bu dijital ödüllü banka birkaç kez bankacılık tarihine geçen dijital kıyamet yaşadı.
Bir iki gün kepenk kapattı adeta. Resmen dükkânı kapattılar. Kartlar, poslar hiçbir şey çalışmadı. Sonra geçen yıl bayram öncesi büyük bir kıyamet yaşadı. Banka sadece bir iki satırlık Twitter ve sonrası da basın açıklaması yaptı. Aradan yıllar ve son olayın üzerinden aylar geçti. Bu dijitalin bankasında ne oldu? Milyonlarca müşterisi olan bankada sistem neden bu kadar kolay göçtü bilemiyoruz. Oysa halka açık bir banka ve en azından müşterilerini hesaba almıyorsa da küçük ortaklarına sorun hakkında bilgi verebilirdi.
İşte o bankanın teknolojiden sorumlu genel müdür yardımcısı da gitti...
Daha önce de 15 yıllık kurumsal iletişim yöneticisi gitmişti. Sonra da 15 yıllık iletişim ajansı.
Dijital kıyametin faturasını herkes ödedi sadece bankanın CEO'su kaldı.
Hani siyasette derler ya, "başbakan iyi çevresi kötü" onun gibi bir şey oldu.
Herkes kötü CEO iyi... Günlerce camdan kulenin tepesinde oturup iki kelime açıklama yapmayan ve aradan geçen onca zamana rağmen bu kıyametin neden koptuğu ve bir daha olmaması için alınan tedbirleri anlatmayan en üst düzey yönetici halen koltuğunda oturuyor ve alt kademelerin bir bir istifasını alıyor.
Bu CEO acaba, dijitalde dünyanın en iyisi olan Türk bankacılık sistemine ne kadar zarar verdiğini düşündü mü?
Ya kendi markasına verdiği zararlar? Acaba bu bankanın iletişim ve kurumsalı Twitter da TT olduklarını ona bildiriyorlar mı? Tüm bu olaylarda kendisinin hiç mi sorumluluğu yok acaba?
Söylenecek fazla bir söz yok! Faturayı hep alt kadroya kesme kültürü Türkiye'de her alanda var. O halde Sayın CEO'ya buradan şunu söylemek istiyorum: Siz iyisiniz çevreniz kötü.
Merak ettiğim bir şey var, bu CEO'nun şoförü ve asistanı da dijital kıyametin sorumluğunu alıp istifa edecek mi?
...***
Aziz Karaca 9 Ocak tarihli Yenimesaj gazetesinde, " 25 milyon haciz dosyası"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
" Memleketin dört bir yanına yağmur yerine, kar yerine haciz dosyası yağıyor. Vatandaşın kapısını çalan haciz dosyaları milyon milyon artıyor. İktidar cenahından gelen rivayetlere bakarsanız, yapılan açıklamalara kulak verirseniz, ekonomi müthiş büyümektedir ama ne hikmetse, ekonomisi büyüyen ülkenin vatandaşları, günden güne borç batağına batmakta ve haciz dosyaları kabarmaktadır."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
Ekonomi büyüyor ama vatandaş küçülüyor.
Ekonomi büyüyor fakat, vatandaşın cebi-cepkeni delik-deşik.
Vatandaşın imkânı olsa, ödemeye gücü yetse niçin haciz dosyasının kapısını çalmasını beklesin? Ülke ekonomisinin büyümesi kime, kimlere yansıyor, toplam gelir kimlerin kasalarına akıtılıyor ki, vatandaşa bir damla düşmüyor.
Kimileri, denize rahat girebilmek için milyon dolarlara yatlar satın alıyor, geniş kitleler ise çocuklarına süt ve yumurta alabilmek için kılı kırk yarıyor.
25 milyon haciz dosyası ne demek?
Neredeyse ülkedeki her aile başına bir dosya düşüyor. Bazı illerde ve ilçelerde mezar tapularına dahi haciz ihbarları gittiği, dilden dile dolaşmaktadır. Mezar tapularına haciz haberleri kulağıma çalınınca, gayri ihtiyari Aşık Serdari'nin; 'Nesini söyleyim canım efendim' diye başlayan meşhur şiirini hatırladım.
Sivas/ Şarkışla doğumlu ve 18. yüzyıl halk âşıklarından olan Serdari'nin söz konusu şiiri bazı antolojilerde 13 kıta olarak yer almaktadır, ama bugün üç-dört kıtası çeşitli ses sanatçıları ve guruplar tarafından seslendirilmekte ve güncelliğini hiç kaybetmemiş bir değiş olarak kitleler tarafından dinlenmektedir.
Şair; 'Padişah sikkesi selam vermiyor/ Kefensiz kalacak ölümüz bizim' diyerek kendi yaşadığı devrin sıkıntılarını ve geçim darlığını anlatmış ama, sanki günümüzdeki; 'bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul' şeklindeki gelir dağılımındaki adaletsizliğe de işaret etmiştir.