Ocak 11, 2023 08:51 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Cumhuriyet: Uzmanlar HDP'nin 'aday' çıkışını değerlendirdi: '6'lı masa, İYİ Parti’ye rağmen temas kurabilir'

Karar:

Arka kapıdan köprü zammı

 

Yeniasya:

EYT'li esnafın mağduriyeti çözülmeli

 

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

...***

Emre Kongar 10 Ocak tarihli Cumhuriyet gazetesinde, "Karartmacılık ve ithal seçmen, iktidarı kurtarır mı?"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Bu iktidarın devlet geleneklerini, devlet kurumlarını, kısacası “devleti” yıkarak yaptığı pek çok kötülüğün yanında, Demokratik Rejimi en çok zedeleyen icraatı, “Obskürantizm” denilen, her türlü bilgiyi halktan saklayan “Karartmacı” politikadır. Demokratik Rejim, iktidarın şeffaflığı üzerine dayalıdır. Bütçe, bu nedenle en önemli denetim belgelerinden biridir. Sayıştay raporları da bu tür belgelerin en başında gelir."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadeelre yer veriyor:

...***

TÜİK denilen devletin istatistik kurumu, sadece devlet kurumlarının icraatını değil, toplumun bütün fonksiyonlarını ilgilendiren bilgileri kamuoyuna açıklar.

Böylece hem devletin hem toplumun hem iktidarın fonksiyonları, zaman içinde gösterdikleri değişme eğilimleriyle birlikte değerlendirilebilir.

Elbette, ihaleler, ödemeler, maliyetler, vergiler, gelirler, giderler, kârlar zararlar hakkındaki sayılar, oranlar, sadece iktidarların değil, devletin ve bütün toplumun genel gidişini gösteren bilgilerdir.

Bu bağlamda seçim güvenliği de esas olarak seçmen listelerinin saptanması ile oy kullanma ve oy sayımı süreçlerinin şeffaflığına bağlıdır.

Ne yazık ki bütün devlet fonksiyonlarında olduğu gibi seçim konusundaki bilgiler de bir karartma perdesi arkasındadır.

Örneğin, seçmen listelerini İçişleri Bakanlığı düzenlemektedir.

Seçmen desteğini kaybeden iktidarın Suriye ve öteki ülkelerden aldığı ve sayıları neredeyse nüfusun yüzde onuna ulaştığı söylenen sığınmacılardan destek aradığı ve bu desteği aldığı biliniyor.

Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre sadece 120 bin 133 sığınmacı Suriyelinin vatandaş olarak seçmen niteliğine sahip olduğu biçiminde bir açıklama yapılmıştır.

Ama iktidarın bu karartmacı politikasından dolayı buna inanmak biraz zordur.

Karartmacılığın egemen olduğu toplumlarda komplo teorileri, dedikodular, abartılı dezenformasyonlar devreye girer.

Türkiye’de de vatandaşlık verilen ve seçmen özelliği kazanan sığınmacıların sayılarının bu açıklananın çok çok üstünde olduğu iddia edilmektedir.

Üstelik seçmen listeleri de artık vatandaşlık numarasına göre düzenlendiğinden ve vatandaş olan sığınmacılar bir dilekçe ile isimlerini de değiştirebildiklerinden normal seçmenlerin listelerde kendi adlarını aramaktan başka bir denetim yolları da yoktur.

Muhalefetin bütün eleştirilerine karşın, iktidara yakın çevrelerin iddiaları, seçmen listelerinde ve sandıklarda sonucu değiştirecek kadar büyük yolsuzluğun yapılamayacağı biçimindedir. Oysa yaklaşık 500 bin oy sonucu değiştirebilir.

...***

İsmet Berkan 10 Ocak tarihli Karar gazetesinde, " Muhalif seçmen sabırsızlığı, muhalefet lideri serin kanlılığı…"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Muhalif seçmenler arasında ciddi bir sabırsızlık var. Bir an önce Tayyip Erdoğan’ın yerine adı Tayyip Erdoğan olmayan ama ona benzeyen biri gelsin istiyorlar. Tayyip Erdoğan, 2014 yılının Ağustos ayından beri Cumhurbaşkanı. Erdoğan , bu makamda geçirdiği 9 yıla yakın süre boyunca, ama en çok da son 4-5 yılda kendisinin en şiddetli muhaliflerini bile kendisine benzetmeyi başardı. “Kendisine benzetmek”ten kastım şu: Artık çoğu insan, Tayyip Erdoğan’ın olmadığı veya onun gibi davranan bir kişinin olmadığı bir Türkiye’yi hayal edemiyor."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Aylardır kamuoyunun hiç değilse bir bölümünün muhalefete bir Cumhurbaşkanı adayı araması belki normal ama o adayda aranan başlıca özelliğin “Tayyip Erdoğan gibi güçlü olmak” olması, bizim Erdoğan tarzını ne kadar içselleştirdiğimizin bir belirtisi.

Tayyip Erdoğan hükümetinin Devlet Bakanı olarak Abdüllatif Şener’in Galataport özelleştirmesini aylarca imzalamadığını ve Erdoğan’a direndiğini hatırlamıyoruz. Ak Parti’nin Meclis’te yasama faaliyeti yaparken sivil toplum örgütlerini Meclis komisyonuna çağırıp onlara danışması veya yerel seçimde umduğu kadar oy alamayan Ak Parti’nin toplumda pek çok kesimle konuşup “Biz acaba nerede hata yaptık” diye kendini sorgulaması uzak bir hatıra.

Bugün Tayyip Erdoğan’dan “Tek adam” veya “diktatör” sıfatıyla söz edenler bile onun yerine aynen onun gibi birini arıyorlar, “Ne demek Cumhurbaşkanı’nın 6 partinin ortak iradesi ile hareket etmesi” diye soruyor, bu konuyu açıklayan Ahmet Davutoğlu’na kızıyorlar.

Seçmeninin bu sabırsızlığına karşılık muhalefetteki altı siyasi partinin lideri çelikten sinirleriyle serin kanlılıklarını korumaya devam ediyor. Seçmen ne kadar sabırsız ve aceleciyse onlar da işleri o kadar ağırdan alıyor.

Şimdi liderler bu ayın 26’sında bir kez daha buluşacak. Bu buluşmanın gündemi tam olarak belli değil. Büyük ihtimalle ana gündem maddesi, ayın 30’unda açıklanacak olan ortak belgelere nihai halini vermek olacak. Peki acaba aday meselesini konuşmaya da fırsatları olur mu?

Kendi adıma söyleyeyim, konuşmaya fırsat bulsalar bile nihai kararın alınmasını beklemiyorum. Adayın açıklanmasını bir halkla ilişkiler hamlesi olarak duyurmak isteyecektir altı lider, o yüzden 30 Ocaktan daha sonraki bir tarihte yapılır açıklama büyük olasılıkla.

Bu serin kanlılığın ve işleri ağırdan almanın aleyhlerine bir durum yaratmadığını düşünüyor olmalı muhalefet. “Bir bildikleri vardır” diyeceğim ama sahiden var mı, emin değilim.

Çünkü eğer birincil önemde olan konu adayın ismi değil de ortaya çıkacak ortak programsa, o zaman muhalefetin iletişim stratejisine çok daha büyük yatırım yapması gerekir. Ortak metinler henüz ortada olmadığı için ortak bir iletişim stratejisi de yok aslında. Hatta bu stratejiyi oluşturmak için henüz adım atılmış bile değil.

Esasen ana sorun da bu: Beğenelim beğenmeyelim, içini dolu bulalım boş bulalım Tayyip Erdoğan, “Türkiye Yüzyılı” adını verdiği bir “şey”le ilerliyor. Buna karşılık muhalefet hala “Biz Erdoğan’ı sandıkta yeneceğiz”den başka bir cümleyi ortaklaşa söylemiyor.

Parlamenter sisteme dönmek veya ülkeyi tek bir kişinin eliyle değil bir çeşit kollektif akılla yönetmek muhalefetin temel vaadi olsa bile en önemli vaatler olamaz.

...***

Cevher İlhan 10 Ocak tarihli Yeniasya gazetesinde, " Demokratik işbirliği mimarisi"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

"“Güçlü parlamenter sistem” işbirliğindeki altı parti liderinin on saati bulan en uzun toplantıda daha sık toplanma kararıyla sonraki görüşmenin 26 Ocak’a alınıp akabinde iki yüz sayfayı bulan “seçim bildirgesi” niteliğindeki dokümanla hangi alanda nelerin yapılacağını belirleyen “ortak politikalar metni” ile “geçiş süreci yol haritası”nın 30 Ocak’taki ortak basın - tanıtım toplantısıyla kamuoyuna açıklanacak olması, fevkalâde önemli bir safhaya girildiğini gösteriyor."diyen yazar, yazısınıjn devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Altı liderin imza attığı “ortak metin”de öncelikle “otoriter düzeni sürdürmek için seçimlere olağanüstü şartlarda gitme senaryolarına karşı âdil ve objektif seçim şartlarının korunması çabalarının yoğunlaştırılacağı” vaadi ile çeşitli oyun ve entrikalarla seçimlere hile karıştırılmasına ve sandık sahtekârlıklarına fırsat verilmeyeceğinin teminatı kamuoyunu rahatlatıyor.  

Çalışmalarını aralıksız sürdüren ortak heyetlerin başında gelen “seçim güvenliği komisyonu” sandıkların tamamında her oyu güvenceye alan tedbirleri detaylarıyla sıralıyor.

Keza “ortak açıklama”da “ortak cumhurbaşkanı adayının tespiti için istişarelere başlama” kararının yanısıra Meclis’te nitelikli çoğunluğun elde edilmesi için milletvekili seçimlerinde alternatiflerin araştırılıp belirlenmesinde uzlaşmaya varılması, “parlamenter sistem”e geçişte gerekli Anayasa reformu ve demokratikleşme düzenlemeleri açısından önemli..

Bu arada özellikle “seçimlerden sonra hem yürütmede, hem yasamada yeni bir dönem başlatılacağı”nın bildirilip “demokratik işbirliği”nin seçimlerle sınırlı kalmayacağı, 2024’teki mahalli seçimleri ve peşinden “parlamenter sistem süreci”ni kapsayacağı teminatının verilmesi “altılı işbirliği”nin geniş demokratik işbirliği vizyonunu ortaya koymakta.

Nitekim “kritik bir eşik ve tarihi bir toplantı” olarak tanımladığı son görüşmeler sonrası yaptığı ilk açıklamada açık yüreklilikle her şeyi konuştuklarını ve bir yılın muhasebesini yaptıklarını söyleyen toplantının ev sahibi Davutoğlu’nun “Cumhurbaşkanı içeriden veya dışarıdan olsun, genel başkanlar doğrudan stratejik karar süreçlerinde imza yetkisine sahip olacaklar” ifadesi, “tek kişilik ucûbe sistem”den “güçlendirilmiş parlamenter sistem”e geçişte bütün plân ve projeleri peşinen ortaklaştırıp sahiplenme ve paylaştırma stratejisini açık örneği olmakta.  

Buna göre, kurumsal olarak cumhurbaşkanı ve yardımcıları ile istişare edilerek yürütülecek ortak süreçte, bakanların yetkileri, kaldırılacak bakan yardımcılıklarının yerine getirilecek müsteşarlıkların ve üst düzey bürokratların atanması benzeri işlerin yine mütâbakatla yapılacağı kaydı dikkate değer.