Ocak 15, 2023 09:14 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Cumhuriyet: İYİ Parti'nin seçim kampanyasında İmamoğlu detayı

Karar:

Akşener: Küçük hesaplarla oyalanma riskimiz yok

 

Yeniasya:

Türkiye konut fiyatları artışında zirvede

 

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

 

...***

Remzi Özdemir 14 Ocak tarihli Yeniçağ gazetesinde, "Borsa son dönemde düşmeye başladı"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Her şey bundan sonra değişmeye başladı. Paranın yönünü borsaya çevirmeye çalışan ekonomi yönetimi borsanın düşüşünden çok rahatsız oldu. Tabii ki durum böyle olunca yeni bir düşman arama gereği duyuldu. Borsa neden düşüyor? Borsanın düşüş nedeni açık. Birinci nedeni İmamoğlu davası. İkinci nedeni dövizle ilgili Merkez Bankası'nın aldığı kararlar, yani bankalardan yurt dışına 50 bin doların üzerinde paranın gönderilmesinde çıkartılan zorluklar ile bazı belgeler istenilmesi."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Ve son neden, seçimler. Çünkü son dönemde şöyle bir algı yaratıldı; AKP para saçarak Millet İttifakı ile arayı kapatıyor.

Son dönemde özellikle borsanın yükselişinde AKP'nin gideceği yönündeki beklenti etkili olmuştu.

Seçimlere kısa bir süre kalmış. Seçimlerden sonra dünyanın model olarak bile tanımadığı bir ekonomi modelini dayayan AKP gidecek, yerine dünyada kabul görmüş iktisat politikalarını uygulayacak bir ekonomi dönemi gelecekti.

Bu beklentiyle borsada bir yükseliş oldu. AKP'nin son dönemde seçimi kazanmak için adeta seferber olması, hazinenin kasasını patlatması ve gökten adeta para saçması bu seçimi alabileceği yönünde bir algı yarattı.

Bu algı sermayeyi rahatsız etti. Neden rahatsız etti?

Hiçbir zaman kabul etmeyeceği bir yöntemle ekonomiyi yöneten iktidarın bir kez daha yönetime gelmesi demek, Türkiye'de ekonomik krizin daha da derinleşmesi anlamına geliyor.

En önemlisi ise birkaç ülkeden rica minnet alınan rezervin de tükeneceği ve kur krizi yaşanacağı yolundaki beklentiler.

İşte tüm bunlardan dolayı borsadan başta yabancılar olmak üzere büyük sermaye kaçmaya başladı.

Tabii kaçarken de oldukça kârlı kaçıyor.

Borsanın son bir yıllık performansına baktığınız zaman, dünya borsaları arasında en çok artış kaydeden borsa olduğunu görürsünüz.

Yabancı takas oranı ciddi oranda azaldı. Şu anda %29'da.

Oysa daha önce bu oran %49'du. Bir önceki yılda ise %60'ın üzerindeydi. Yani kaba bir hesap yapmak gerekirse yabancıların 4 liradan tuttuğu bir banka hissesi, 15 lira olmuştu.

Kat be kat kârdaydı

Neden riske girsin ki?

Bu kadar kâr varken ve önümüzdeki dönemde seçimle ilgili belirsizlik varken, doğal olarak Türkiye'de neyi var neyi yok satıp çıkıyor. İşte borsadaki düşüşün net bir nedeni bu.

Ancak AKP her zaman olduğu gibi burada da bir düşman politikası uygulamaya başladı. Dahası düşman algısı yaratmaya çalıştı.

İddialara göre, dahası özellikle sosyal medyadaki trollerin iddialarına göre, CHP büyük sermaye ile birlikte olup borsayı düşürüyor. Sırf hükümet zor duruma düşsün diye. Akıl dışı iddialar.

...***

Cevher İlhan 14 Ocak tarihli Yeniasya gazetesinde, " “Enflasyona ezdirmeme” bu mu?"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" İktidardakiler koro halinde “enflasyon düşme eğilimine girdi” iddiasını ileri sürerken, vatandaşlar TÜİK’in yüzde 64.21 gösterdiği, aynı verilerle hesaplamayı yapan ENAG’ın yüzde 137.55 olarak belirlediği, gıdada yüzde 300’lere, 400’lere varan zam furyasıyla yüksek enflasyon altında eziliyor. Mesela AKP iktidarı öncesi 79 yılda bütün dış ticaret açığı 247 milyar dolar iken, son yirmi yılda 20 katını, yani 1 trilyon 257 milyar doları aşmış. Her defasında yüzde 3 artan ihracattan dem vurulurken, yüzde 30’la 10 katı katlanan ithalata dair tek kelime edilmiyor, 2022’ye girerken 46 milyar dolar olan dış ticaret açığının 110 milyarla son on yılın rekorunu kırması, ithalatın 254 milyara varması “teğet” geçiliyor."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Bir yıl içinde doğalgaz yüzde 156, elektrik yüzde 116 zamlanırken, cep telefonuyla ilgili ilk tesiste özel iletişim vergisi 117 liradan 260 liraya çıkarken, ehliyet ve pasaport gibi harçlara, emlak ve motorlu taşıtlar vergilerine ve trafik cezalarına yüzde 61.5’ten yüzde 122.93’e varan ortanda arttırıldı. Araç muayene vergisi, motorlu taşıtlar vergisi, sigorta, kasko ve diğer vergilerle yüzde 507’yi buldu.

Ülkenin döviz bilançosunu gösteren cari dengedeki açık, 7 milyar dolardan, 43 milyar dolara sıçrayıp bir yılda altıya katlandı. 2023’te “dünyanın ilk 10 ekonomisi içine sokacağız” vaadinin aksine Türkiye 1990’dan beri içinde olduğu ilk 20 ekonomi arasından 22. ekonomi durumuna düşürüldü.

Ve bütün bunlar “vatandaşları enflasyona ezdirildiği”nin açık göstergeleri oldu…

Malum Hazine ve Maliye Bakanı “emekliyi enflasyona ezdirmeyecekleri” taahhüdünde bulundu. Oysa ortalama emekli maaşı 26 bin 485 lira olan “yoksulluk sınırı”nın üç kat altındaki “asgari ücret”in ve 8 bin 130 lira olan “açlık sınırı”nın altına kat kat inmiş. AKP iktidarından önce asgari ücretten yüzde 35 fazla iken yüzde 35 altına düşmüş.

Bir başka kıyaslamayla, 1999’da emekli maaşıyla 20 çeyrek altın alınırken, güdük “ekonomik politikalar”la TL’nin alım gücünün bu denli düşürülmesiyle bugün ancak 3 çeyrek altın alınabiliyor.

Bu arada milletin malını millete dağıtırken “cebinden lütufta bulunuyormuş”çasına önce yüzde 25’i reva görüp alây-ı vâlâ ile “müjde” olarak ilân eden Cumhurbaşkanı’nın, tepkiler üzerine 5 puan arttırarak yüzde 30 olarak tek kişilik hükûmet”te millet irâdesinin temsilcisi Meclis’in dışlandığı, sözkonusu “kararlar”da araştırmanın, istişarenin, ortak aklın olmadığı vahametini ifşa etti.

Yüzde 25’i de, yüzde 30’u da “müjde” diye manşete çekip övgüye dizen “yandaş medya”nın ve “tek kişilik rejim meddahlar”ın içine düştükleri çarpıklığı bir yana, her iki rakamı da sonuna kadar alkışlayan milletvekillerinin hür demokratik tercihleri açısından çarpıcı çelişkinin deşifresi oldu.

...***

Osman Sert 14 Ocak tarihli Karar gazetesinde, " Kürtler ve seçim senaryoları"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" AK Parti’nin 2018 seçimlerinden bu yana en fazla oy kaybı yaşadığı seçmen kitlesi Kürtler olsa da benzer bir güvenlik garantisini diğer muhalefet partileri veremediği için oy hareketliliği sınırlı kalıyor. Sözün kısası alternatif bulamama, Kürtler nezdinde de farklı bir açıdan yine aynı kapıya çıkıyor.
HDP ise kendi kitlesi, siyasal öncelikleri ve Erdoğan’ın politikaları karşısında en istikrarlı ve tutarlı strateji üreten muhalefet partisi konumunda."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Bir yanda mali kaynakları kesilmiş, hakkında kapatma davası açılan, seçilen tüm belediye başkanları görevden alınmış, çoğu hapse atılmış, eski eş genel başkanı ve en güçlü siyasal aktörü Selahattin Demirtaş politik bir kararla cezaevinde bulunan, İmralı’da Öcalan ile temasın minimize edildiği bir ortamda siyasal karar alma mekanizmaları büyük oranda kısıtlanmış bir parti var.

Diğer yanda ise bu baskılar HDP’nin performansından bağımsız olarak seçmen kitlesi ile parti arasındaki bağı da güçlü tutuyor. İktidarın Altılı Masayı zayıflatma politikaları Masanın karşılık üretememesi nedeniyle bir sonuca ulaşıyor. Ama aynı dinamik HDP’de geçerli değil.

HDP seçmeninin muhtemel cumhurbaşkanlığı seçimindeki tavrı ise birçok kombinasyona ve birbirleriyle kimi zaman örtüşen kimi zaman çelişen gelişmelere bağlı.

Herkesin aklında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kürtlerle İmralı üzerinden ya da farklı kanallarla bir pazarlığa girme ve HDP kitlesini en azından nötralize ihtimali var. Yani HDPli Kürtlerin kendisine oy vermesini değilse de en azından karşıdaki adaya oy vermemesini sağlayabilmek Erdoğan için önemli.
Selahattin Demirtaş cezaevinden verdiği mesajlarla seçmen kitlesini Erdoğan lehine tavır değiştirmeyecek bir konumda tahkim etme çabasında. Demirtaş’ın uzun süreli ve istikrarlı Erdoğan karşıtı söylemi, seçime yaklaşırken muhtemel pazarlıkların iktidar lehine üretebileceği dalgayı sınırlayacaktır.

HDP’ye dönük kapatma davası ise parti aleyhine sonuçlansa bile Kürt siyasi hareketine uzun vadeli bir etkide bulunmaz. Muhtemelen Erdoğan da bunun farkında. Ama seçime çok az kala sandık takviminin yaklaştığı bir ortamda Erdoğan kısa süreli faydalar umabilir.