Türkiye'den köşe yazarları
Cumhuriyet: Derin yoksulluğu fırsata çeviren AKP iktidarı, çocuklardan ucuz işgücü ordusu yarattı!
Yeniasya:
Demokrasi için demokrat medya şart
Yeniçağ:
Bir ittifakı şok edecek sonuç son ankette ortaya çıktı
Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:
...***
Taha Akyol 15 Ocak tarihli Karar gazetesinde, "‘Ey gayri milliler’"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
" Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en başarılı olduğu alan hangisidir? Eğitim ve kültürde başarısızlığını kendisi birkaç defa ifade etmişti. Ekonomide ilk on yıl tartışmasız başarılıdır; zira reforme edilmiş bir ekonomi devralmış ve AB sürecinin büyük katkısı olmuştu. Ekonominin dizginlerini tamamen kendi eline aldığı son 6-7 yılda kişi başına gelirde on yıl geriye düştük… Hukuk devleti kıstaslarında en aşağılarda dolaşıyoruz. İsraf yolsuzluk suçlamalarına rağmen, geneli itibariyle alt yapıda başarılı olduğunu söylemek lazım."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
Ama Erdoğan’ın en başarılı olduğu alan kitlelerle duygudaşlık kurabilmesi ve bunu propagandaya tahvil becerisidir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçenlerde dış ticaret rakamlarını açıklarken ihracatta rekor kırdığımızı söyledi:
“İhracatımız yüzde 12.9 oranında artışla 254.2 milyar dolar olarak gerçekleşti…”
Doğru… Ama ihracatımız evet yüzde 12.9 artarken ithalatımız yüzde 34.3 oranında artarak 364.4 milyar dolara fırlamıştı! Dış açık ise 110.2 milyara dolara çıkmıştı!
Erdoğan bunları ağzına almadı.
Propaganda tekniği olarak iyiyi söyleyip kötüyü örtmenin çok ötesinde bir sorun var burada: İhracat ve ithalat rakamları, “Çin böyle kalkındı” diyerek ilan edilen ve “Türkiye Ekonomi Modeli” diye de yerli ve milli bir etiket yapıştırılan modelin iflasını yansıtmaktadır!
Çünkü Erdoğan’ın anlatımıyla bu modelin asli amacı dış ticaret fazlası verilmesiydi, Çin de böyle büyümüştü:
“Altı aylık bir süreç öngörüyoruz. Zor olanı seçtik ama 4-5 aya toparlanacağız, 6 ay sonra ise meyvelerini yiyeceğiz. Vatandaş da bunu hissedecek. Üretimle yabancı yatırımcıların dikkatini çekeceğiz. Çin böyle büyümüş…” (3 Mart 2021)
Demek ki, 2022’de “meyveleri toplamak”, 2023 seçimlerine bolluk içinde girmek tasarlanmıştı.
2022 yılında Türkiye ihracatını yüzde 12.9 ama ithalatını yüzde 34.3 artırarak dış ticaret açığını patlatırken Çin ihracatını yüzde 7 ama ithalatını sadece % 1 artırarak dış ticaret fazlası kazanmaya devam etmişti.
Çin modelini basit bir ihracat fazlası sanmak yanlıştı. Fakat IMF’ye gidilirse İMF hortumların kesilmesi, Varlık Fonu deliğinin kapatılması, Merkez Bankası bağımsızlığı, İhale Yasası’nın şeffaflaştırılması ve kemer sıkılması gibi şartlar koşacaktı. Bu, Erdoğan’ın elindeki gücün ilgili bölümlerini kurumlara devretmesi demekti.
IMF’ye gitmeden de bu yapısal, kurumsal reformlarla Türkiye düze çıkabilirdi. Erdoğan; Naci Ağbal ve Lütfi Elvan döneminde buna “acı ilaç” demişti. (20 Kasım 2020)
Hem kurumların güçlenmesini hem acı ilacın oy kaybını göze alamadılar… Her şey oy için değil mi zaten?
Rasyonel ekonomiyi savunanlara “mandacı iktisatçılar” dediler. “Çin böyle kalkındı” diye ifade edilen “4-5 ayda toparlanma” hayali cazip geldi, “yerli ve milli” diye de etiket yapıştırdılar…
Reform yerine popülizm demektir bu.
Şimdi de seçim için ona buna karşılıksız “müjdeler”
Netice: Vatandaşların bankalara olan borcu 2022 yılının son haftasında 41 milyar lira daha artarak yıl sonu itibariyle 1 trilyon 574 milyar liraya yükseldi!..
...***
Mehmet Kara 15 Ocak tarihli Yeniasya gazetesinde, " Duy da inanma: Basın daha “hür”müş!"başlıklı yazısını okıuyucularla paylaşıyor.
"10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü son yıllarda olduğu gibi yine gazetelerin hem ekonomik hem de iktidarın medyaya yönelik bakışı yüzünden buruk kutlandı. Ekonomik nedenlerle kapanan gazeteler, kararan ekranlar, binlerce işsiz gazeteci… Akreditasyon ayıbından tutun da, Basın İlân Kurumu’nun “bazı gazeteler”e uyguladığı ilân kesme cezası ya da sınırsız olarak ilân kesme cezası vermesine, RTÜK’ün “muhalif” diye târif edilen televizyonlara ağır cezalar vermesinden Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın (CİB) bazı gazetecilerin haksız ve hukuksuz basın kartını yenilememesine kadar gazeteciler birçok mesele ile karşı karşıya…"diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
Basın kartı yenilenmeyen gazetecilerin sayısı binlerle ifade edilirken, 4 yıla yakından CİB’in sürekli basın kartları dahil gazetecilerin basın kartlarını yenilemiyor. Medyanın örgütlü olduğu onlarca dernek (birkaçı hariç) içinde üyelerinin de olduğu basın kartı yenilenmeyen gazetecilerle ilgili kuvvetli bir tepki göstermemeleri, bu hukuksuzluk karşısında sessiz kalmaları da ibretlik.
2018 Uluslararası Basın Enstitüsü Raporu’na göre, AKP iktidarının medyayı kontrol etme oranı yüzde 95 olduğu açıklanmıştı, şimdi bu rakamın ne kadar olduğu dahi açıklanmıyor.
Yapılan araştırmalara göre, her 5 vatandaştan 3’ü ülkemizde basın hürriyetinin olmadığını ve her 5 vatandaştan 3’ünün medyadaki haberlere güvenmediği ortaya çıkmış olması utanılacak bir durumken, ülkeyi yönetenleri hiç mi rahatsız etmiyor! Türkiye haberlere güvenmede 157 ülke arasında ilk yüzde dahi değilken, “güvenmeme” açısından da 2. sırada. Dünya Basın Özgürlüğü Endeksinde 153. sırada.
...***
Esfender Korkmaz 15 Ocak tarihli Yeniçağ gazetesinde, "Ekonomi seçime çıkar mı?"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
" Bu sene seçimlerde, Cumhur İttifakı kritik eşiktedir. AKP kaybederse birden çöker. Çünkü oy verenlerin bir kısmı bütçeden para alıyor. Kamu imkanlarından yararlanıyor. MHP de kalmaz, zira MHP de devlet imkanlarını ve bürokrasiyi paylaşıyor. Bu nedenle hükümet seçim paniği yaşıyor. Kim ne isterse veriyor. Bu da ekonomiyi çıkmaza sokuyor. Kamu bankalarından ucuz kredi, bütçeden para dağıtma, vergi afları karşılıksız talep artışı yaratacaktır."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
Talep artışını karşılayacak üretim artışı olmayacak. Çünkü;
*Dünya Bankası, 2023 Dünya gelişmekte olan ülkeler ortalama büyüme tahminini yüzde 3,5 olarak, Türkiye'yi yüzde 2,7 olarak açıkladı.
*2022 Kasım ayı sanayi üretim endeksi, önceki yıla göre yüzde 1,3 oranında geriledi.
*2022 Ekim ayı ciro endeksi yüzde 4 iken Kasım ayı ciro endeksi yüzde 1,6'ya geriledi.
*2022 üçüncü çeyrekte Gayri Safi Sabit Yatırımlar yüzde 1,3 oranında daraldı.
Vatandaşlık karşılığı gayrimenkul alımı dışında doğrudan yabancı yatırım sermayesi gelmiyor. 2022 Ocak- Kasım arasında giren doğrudan yabancı yatırım sermayesi yalnızca 1,4 milyar dolar oldu. Bu Türkiye de bulunan yabancı yatırımların sermaye artışına yetmez. Türkiye de önceden yatırım yapmış yabancı yatırım sermayesi de satıp çıkıyor.
Bu durumda popülizm ile körüklenen talep artışı;
*Doğrudan enflasyonu artıracak.
*İşletmelerin ithal girdi talebini ve tüketicinin ithal tüketim malı talebini artıracak. Enflasyonun yanında döviz ihtiyacı da artacaktır. Öte yandan, cari açığın finansmanı ve kısa vadeli dış borçların çevrilmesi içinde döviz talebi artacaktır. 2022 de cari açığın yüzde 53'ü net hata ve noksan ile kapatıldı. Bu kadar net hata ve noksan bildiğimiz muhasebe işlemlerinden kaynaklanmaz. Siyasi tartışmalarda hükümet cari açığı kapatmak için uyuşturucu ticaretine göz yumuyor şeklinde iddialar var. Bu durum yabancı sermayeyi ürkütüyor.
Ayrıca; 2022 Ocak Kasım arasında 11 ayda portföy yatırımlarında 14,2 milyar dolar çıkış oldu. Son bir ayda yabancılar borsada 925 milyon dolarlık hisse satıp çıktı. Yabancı sermaye çıkışı da dövize talebi artırdı.
Borsadan çıkan para da şimdi kısmen dövize yöneldi.
Bu durumda kur artışı kaçınılmaz olacaktır.
Kur artışı enflasyon yanında dış borçlarda temerrüt riskini de artırıyor. 2023 yılı içinde bankaların ödemesi gereken 53 milyar dolar, özel sektörün ödemesi gereken 62,2 milyar dolar dış borçları var. Kur artışı ile özel sektör ithal girdi temininde zora girerse, bankalar da zora girer.
Hükümet bu sorunları görmüyor veya görmek istemiyor. Çünkü hükümette her kanat bir çukura oturmuş, kalkmak istemiyor.