Ocak 17, 2023 08:48 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Cumhuriyet: Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın ‘İstinaf mahkemelerinin adını değiştiriyoruz’ sözlerine tepki: ‘Kelime oyunu adalet getirmez’

Karar:

MHP'nin önemli ismi Oktay Vural'dan Cumhur İttifakı'na eleştiri: Devleti karanlıktan kurtarmamız gerek

Yeniçağ:

AKP Sözcüsü Çelik EYT için tarih verdi

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

...***

Orhan Bursalı 16 Ocak tarihli Cumhuriyet gazetesinde, "Altılı masa büyük travmaların tamir yeri mi?"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Gelecek Partisi (GB) lideri Ahmet Davutoğlu altılı masada tartışılması gereken fakat henüz ele alındığına ilişkin bilgimizin olmadığı bir konuyu, TV ekranlarından dillendirince hiç tartışmasız en önemli polemik konusu oldu. Kaç gündür altılı masa ateş altında. Bir ateş topunu, dışarıdan bir vole ile masanın üzerine yerleştirdi. İktidar cenahı saldır babam saldır halinde."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadeelre yer veriyor:

...***

Sonradan tevil etmeye veya daha açıklayıcı davranmaya kalkıştıysa da söylediklerinde değişen bir şey olmadı.

Konuşmasında Cumhurbaşkanı yardımcısı oldu, bir bakanlık da aldı; bunlar otomatik, arkasından bakanlıklar paylaşımına el attı. Yetmedi Meclis’te grup kuracak sayıda milletvekili istedi: 20 adet! 

Kimden? CHP’den! 

En çok tartışılan, seçilecek başkanın yardımcılarının onayı (imzası ile!) ile hareket edebileceği, karar alabileceği, kararname imzalayabileceği.

İstişareden bahsetmiyoruz, imzalı onay.. Eğer bu yapılmazsa Ahmet Bey kurulan hükümeti dağıtmasına ve Meclis’in yeni seçim kararı almasına kadar götürdü işi... Şimdilik anketlerde yüzde 1 etrafında dolanan “milli irade oyu” ile. 

Davutoğlu’nun bu açıklamalarına bakıldığında, kimileri “güç zehirlenmesine” maruz kaldığını bile söyleyebilir.

Önce 20 milletvekili konusu, şüphesiz bu CHP’yi ilgilendirir, fakat bunu duyunca, Davutoğlu’nun bundan sonraki adımda CHP başkanlığını isteyeceğini düşündüm! 

Varsayımlar şöyle: Başkan adayı CHP’den gösterilecekse, CHP de bunun bedelini ödemeli! 

Kendisi? Altılı masa içinde muhafazakâr kanadı temsil ediyormuş. Şöyle bir çıkarsama mı yapsak: Türkiye’de toplum ağırlıklı muhafazakâr olduğuna göre, temsilcisi de GP ve başkanı Davutoğlu.. Ben mi yanlış çıkarsamalar yapıyorum yoksa Davutoğlu mu Kafdağı’nı aşıyor, bilemedim. 

Davutoğlu, henüz cumhurbaşkanı partili olamaz kuralı yürürlükteyken ve RTE Cumhurbaşkanlığı’nı devralmışken, zorunlu olarak AKP’nin parti başkanlığına getirilmişti Erdoğan tarafından. Neden Davutoğlu? Partinin eğilimi tabii ki, Cumhurbaşkanlığı’nı henüz devretmiş olan Abdullah Gül iken, RTE onu saf dışı bırakacaktı.

Davutoğlu, RTE’nin gücünü sorgulayınca, parti başkanlığını ve başbakanlığı bildiği gibi yapmaya kalkınca, önce parti başkanlığından tam dışlandı, sonra da tabii başbakanlıktan... Ve partide sıfır derecesine indi. O zaman bu yapılanı haksızlık olarak yazmıştım, hâlâ o görüşteyim!

Davutoğlu o sırada AKP’den istifa etmeyi seçmedi. Keşke büyük bir çıkış yaparak ayrılabilseydi! 

Davutoğlu için bu aslında büyük bir siyasi travmadır.

Şimdi bu geçmiş ile Davutoğlu’nun yazımın başında bahsettiğim büyük çıkışı arasında bir bağlantı kuracağım: Altılı masa bu bombardımandan sağ salim çıkar da seçimi kazanırlarsa, Davutoğlu’nun da siyasete muzaffer bir dönüşü olacak. Erdoğan’ı alt etmiş olacak. 

Travmaların tamiri böyle olabiliyor.

Ama bunun için büyük bir geri dönüş olmalı, imza yetkili başkan yardımcılığı, bakanlıklar ve 20 milletvekili!...

...***

Mehmet Kara 16 Ocak tarihli Yeniasya gazetesinde, " Hazine yardımı ve israf"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Parti genel başkanları her yıl olduğu gibi bu yıl da gazetelerin temsilcileri ile 2022 yılını değerlendirdikleri toplantılar yapıyor. İlk toplantıyı yapan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu toplantılarını “gazete, televizyon, internet medyası temsilcileri ile CHP’yi takip eden muhabirler” olmak üzere dört grup halinde düzenlendi. Kılıçdaroğlu’nun ardından DP Genel Başkanı Gültekin Uysal, peşinden BBP Genel Başkanı Mustafa Destici gazetecilerle buluştu. Gündeme ilişkin soruları cevaplandırdılar, biz de gazetemizde bunları haberleştirdik. Yeni Asya’yı da davet ettikleri için kendilerine teşekkür ediyoruz."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Son olarak davetine katıldığımız Mustafa Destici, 2022 yılını değerlendirirken, sık sık dile getirdiği gibi, Meclis’te grubu bulunan partilere yapılan hazine yardımını -haklı olarak- gündeme getirdi.  

Beş partiye (AKP, CHP, İYİ Parti, HDP ve MHP) 4,5 milyar TL hazine yardımının kabul edilebilir olmadığını söyleyen Destici, ekonomiyi şikayet eden muhalefet partilerinin bu duruma sessiz kalmasını da eleştirdi.  

Şu anda Mecliste on dört parti temsil ediliyor. Dokuz parti, yirmi milletvekili olmadığı için grup kuramıyor ve bu yardımdan faydalanamıyor. Bu sene seçim yılı ve partiler il il gezip seçim propagandası yapacak. Beş parti Hazine yardımı aldığı için rahat olacaklar. Diğer yandan seçime girmeye hak kazanan partiler ile birlikte Meclis’te temsil edilen dokuz parti de kendi kaynakları ile seçimlere hazırlanmak durumunda kalacak. Bu ‘kanuni ama haksız bir rekabet’ ortaya çıkaracak.

Ocak ayında AKP’ye 653.8 milyon, CHP’ye 348 milyon, HDP’ye 179.8 milyon, MHP’ye 170.5 milyon, İYİ Parti’ye ise 153.1 milyon lira Hazine yardımı (Anayasa Mahkemesi Hazine yardıma geçici bloke koyduğu için HDP hariç) partilerin hesaplarına da geçti. Bu yardım her sene yapılıyor. 

Destici, “450 bin değil de neden 2.5?” diye sorarken hem Kılıçdaroğlu hem de Akşener’in gittikleri illerde çok yüksek fiyatla süit otellerde kalmasını eleştirdi. Kendisinin gittiği illerde öğretmenevi veya polisevinde kalmasını örnek gösterdi. “Bindikleri otomobil modeli düşük olamaz mı, 1000 liralık otellerde kalamazlar mı?” diye de sordu. Elbette olabilir, ama kendi tercihleri tabii ki… 

Sayın Destici’nin sözlerine biz de şunu ekleyelim: “İtibardan tasarruf olmaz” denilerek yüzlerce araba ile konvoy halinde yapılan ziyaretler, 3-4 uçakla ülke ziyaretleri, makam arabasının dahi özel uçakla götürülmesi, bilmem kaç odalı külliyeler de var. Eleştiri yapılacaksa hepsine yapmak lazım. 

Devir tasarruf devri. Herkes tasarruf ederse ülke daha çok kalkınır, fakirlik azalır, geçim derdi içinde olanlara biraz daha katkı sağlanır. 

Halbuki devleti yönetenlerin yapması gereken; milletin cebinden çıkan paraları har vurup harman savurmamaları, pahalı araba filoları almamaları, milletin emaneti olan paraları yerli yerinde kullanmaları, yani tasarrufu önce kendilerinin yapmasıdır.

...***

Remzi Özdemir 16 Ocak tarihli Yeniçağ gazetesinde, " Biz ne zaman böyle tahammülsüz olduk?"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

" Cumartesi günkü yazımda borsanın düşüş nedeni olarak, AKP'nin bol keseden dağıttığı paralar nedeniyle seçimi kazanma olasılığını görenlerin satış yaptığını belirtmiştim. Buna gerekçe olarak AKP'nin uyguladığı ekonomi modelinin, ülkeyi krize sürüklediği ve seçimle birlikte olası iktidar değişikliğinin beklenti yarattığını ancak son dönemde bu beklentinin artık gerçekleşmeyeceğine inanıldığını belirtmiştim."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

...***

Yani AKP'nin bir dönem daha iktidara gelme olasılığı uygulanan ekonomi politikasının devamı olacak diye korkan sermayenin kaçtığını yazmıştım.

Vay efendim bunu niye yazdın.

Dış güçlerin adamı olmaktan tutun da yabancı istihbarat örgütlerine çalışmaya ve hatta yabancı vakıflardan fon almaya kadar yüzlerce suçlama.

Ya Allah aşkına biz ne zaman böyle tahammülsüz olduk?

Biz ne zaman mevcut iktidarı 2 satır yazı ile eleştirdi diye, o kişiye bu kadar ağır iftiralar atabilecek kadar zalim ve vicdansız olduk?

Türkiye nasıl böyle oldu? Yarın AKP gider başka parti gelir. Hiçbir iktidar sonsuza kadar kalmamıştır. Biz yine aynı ülkede yaşayacağız.

Nasıl bir birimizin yüzüne bakacağız? Sokak röportajında 35 yaşındaki işsiz genç, geçinememekten şikâyet edince yanındaki babası öz evladına saldırıyor onu nankör ve Allah düşmanı olmakla suçluyor.

Babanın, iktidarın ekonomi politikasını eleştirdiği için evladına düşman olduğu bu ülkede, benim hiç şikâyet etme hakkım yok.

Dış güçlerle başlayan düşman yaratma politikası aile bireylerine kadar indi.

Bir kişinin inadı uğruna uygulanan faiz politikasıyla, zenginin daha zengin fakirin ise daha fakir olduğu bu ülkede, artık evine 1 kilo et götüremeyen vatandaş, borsanın düşüş nedenini yazdı diye bir gazeteciyi hain, FETÖ'cü, dış güçlerin adamı ve dahası din düşmanı ilan edebiliyor.

Maaşına zam geldi diye sevinen bu kişiler, Türkiye'yi ekonomik çöküntüye sürükleyen iktidara "bu parayla neden bir önceki yılda aldığımdan daha az alıyorum" diye sormuyor. Neden fakirleştiğimizi yazan gazeteciye onca hakaret ve iftira atıyor.