Ocak 28, 2023 08:43 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Karar: Altılı Masa artık Millet İttifakı

Yeniasya:

Yeme-içme sektörü mali destek bekliyor

Milli gazete:

Mavi Marmara Derneği'nden hükümete çağrı: İsrail'e boykot uygulansın!

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

...***

Ahmet Taşgetiren 27 Ocak tarihli Karar gazetesinde, “Akşener “Silahlara veda” deyince...”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

Seçim sonuçları açısından HDP’nin oyları kritikti. HDP muhalefette idi ama 6’lı Masa ile birlikte değildi.

İktidar HDP kendi yanında değilse, Muhalefet blokunda da olmamasını isterdi. En azından bağımsız kalmasını istediği 2019 İstanbul seçimlerinde İmralı’dan getirtilen mektupta görülmüştü. Aslında HDP muhalefetle birlikte hareket etmek istiyordu. Ama özellikle İyi Parti’nin – Meral Akşener’in direnci vardı. HDP ile asla birlikte görünmek istenmiyordu.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Muhalefet cenahında Meral Hanım’ın bu tavrı eleştirilere yol açıyor, o da, bu eleştirileri bir tür “Hesaba çekilmek” diye niteleyerek tepki ile karşılıyordu.

Peki neydi Meral Hanım’ın Kürtlere ilişkin yaklaşımı?

“Kürtler HDP’nin tapulu malı değil, onlara doğrudan hitap ederiz” gibi bir yaklaşım vardı.
O zaman bölgeye gidecek ve insanlara yüz yüze konuşacaktı.

Partisinin il kongrelerini de vesile edinerek Diyarbakır’a ve Urfa’ya gitti. Diyarbakır’da liderlerin dili, genellikle Diyarbakır’a özel olur. Diğer ifadeyle “İzmir’den farklı olur.”

Meral hanım Diyarbakır’da “Ben buraya bu topraklar kurumasın diye Dicle’ye bir damla su olmaya geldim. Kadim ahde vefaya selam durmaya geldim, ben buraya rızanızı almaya geldim.” gibi ifadelerle duygulu konuşma yaptı. Sonra ‘’İYİ Parti’yi bu ülkenin has evlatları, Türkler, Kürtler, Zazalar kurdu’’ dedi. Sonra da o cümleyi kurdu:

“Mesele silahlara veda ve kan dökmeye tövbe etmekse, mesele her türlü musibetin karşısında çelikten sarsılmaz bir ‘Biz’ olmaksa, sırtını da kalbini de o sağlam ‘Biz’e yaslamaksa biz varız.”

Tahmin edilebilir ki bu gezi projektörler altındaydı. İyi Parti MHP’den kopanların kurduğu bir partiydi. Milliyetçi tabana hitap ediyordu. MHP, tabanın İyi Parti’ye gidişinden tedirgindi. Diyarbakır’da bir şey söylensin ve o, Akşener ya da İyi Parti aleyhine kullanılsın… Beklenen bu idi.

İşte o “silahlara veda” ifadesi, sanki PKK ile birlikte güvenlik güçlerinin de silahlara veda etmesi zeminine çekilerek hedefe konuldu.

Aslında Akşener’in ifadesi, bildiğimiz “Çözüm süreci”nde, Ak Parti’nin ya da Tayyip Erdoğan’ın yaklaşımını yansıtıyordu. Orada da ana çaba, Kandil’in silah bırakmasıydı. “Analar ağlamasın” çağrısı, Türk – Kürt bütün anaların göz yaşını dindirmek içindi. Tabii ki güvenlik güçleri silah bırakmayacaktı. Ama silah bırakanların üzerine de gitmeyecekti. İş adam öldürmek değildi. Barışı sağlamaktı. Terör bitecekse, neden silah kullanılsındı ki… “Akil İnsanlar” bunun için çalıştı.

O dönemde iktidar yanlışlar yaptı mı, bana göre de yaptı. Terör örgütü ile Kürt sorunu görüşülmeyecekti, terör örgütü ile sadece silahların bırakılması görüşülecekti. Çözüm sürecinde örgütün şehirlere yerleşmesine müsaade edilmeyecekti vs…

Meral Hanım şimdi “Biz olmak”tan bahsediyor. Bu ülkenin “Biz olma”ya ihtiyacı yok mu?

Belki Meral Hanım’a “Biz olmak için HDP ile görüşmek de gerekmiyor mu?” diye sorulabilir.

…***

Cevher İlhan 27 Ocak tarihli Yeniasya gazetesinde, “İstişare, müzakere ve mutabakatla”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

Türkiye’nin seçim atmosferine girdiği vasatta ülkeyi her yönüyle yıkıma uğratan “tek kişilik ucûbe sistem”in tahribatını tâmirle “güçlü parlamenter sistem”e taşıma azmindeki “altılı işbirliği”nin İyi Parti’nin ev sahipliğindeki on birinci toplantısı kamuoyunda yoğun ilgi gördü. Bilhassa 30 Ocak’ta ATO Ankara Kongre Merkezi’nde milletvekillerinin, belediye başkanlarının katılacağı geniş bir tanıtımla kamuoyuyla paylaşılacak; ekonomiden adalete, iç güvenlikten dış politikaya, eğitimden sağlığa, sanayiden tarıma bütün alanlarda yapılacakları süreleri ile belirleyen “seçim beyannâmesi” ve ilk kez “koalisyon protokolü”, “ortak hükûmet programı” ve “parlamenter sisteme geçiş yol haritası” olarak “ortak deklarasyon”la millete deklâre edilecek “temel politika alanları”yla ilgili son mutâbakat görüşmesi açısından büyük ehemmiyet taşıyor.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Öncelikle AKP-MHP’nin kurduğu “cumhur ittifakı”na karşı kurulamayacaklarını hesapladıkları “millet ittifakı”nın “parlamenter sistem işbirliği”yle “altı parti”nin işbirliğine gelişmesi karşısında “iktidar cephesi”nin yine gece yarısı oldubittilerle dayattığı ve “seçim ittifakları”nı işlevsiz hale getirip “millet ittifakı” bileşenlerinin artık oylarının boşa gitmesini amaçlayan “yeni seçim yasası” kumpasının boşa çıkarılması icâb ediyor. 

Bu bakımdan “ortak seçim komisyonu”nun bir tek oyun dahi zayi olmaması perspektifiyle seçim ve sandık güvenliğinin temininin yanısıra Meclis’te nitelikli çoğunluğun sağlanması için “altılı işbirliği” partilerinin hangi ilde ve seçim çevresinde hangi partiyle birlikte ya da tek başına seçimlere gireceğine dair simülasyonlarla alternatifli senaryoları sıralayan çalışmasının da liderlere sunulup son şeklinin verilmesi seçim işbirliğinde önemli bir aşama olarak görülüyor. 

Ancak en önemli husus, “ortak Cumhurbaşkanı adayı” belirleme sürecinin başlatılıp niteliklerinin ve özelliklerin müşahhas olarak ele alınması. Saadet Partisi’nin ev sahipliğindeki ikinci turun son toplantısında belirlenecek “ortak aday”ın ana muhalefet liderinin ifadesiyle Şubat ortasında İstanbul’da yapılacak ve “altılı işbirliği” liderlerinin de katılacağı ortak bir mitingle millete açıklanması.

Bu konuda her ne kadar aday göstereceklerini duyursalar da HDP’nin kurumsal olarak eş başkanlar üzerinden “otoriter, tekçi, sömürücü, talancı sistemin zorbalığına, hukuksuzluğa, adaletsizliğe dayanan çürümeyi sona erdirmek için müzâkere kapısını kapatmadıkları”nı ve “ortak adayı” görüşmeye hazır olduklarını bildirmesi, eski Eş Başkan Demirtaş’ın “Tüm liderlere sesleniyorum, yakında hepinizle bir araya geleceğiz; ya içeride ya dışarıda!” uyarısıyla “ortak aday” irâdesinin belirlenmesi çağrısı yapması “ortak aday” üzerinden demokratik işbirliğinin genişleyeceğini gösteriyor.

…***

Akın Aydın 27 Ocak tarihli Yenimesaj gazetesinde, “6’lı masanın adayı da mı Erdoğan?”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

Erdoğan ve Bahçeli, 'adayınızı açıklayın' diyor ama 6'lı masa bileşenlerinin yaptığı açıklamalarına bakınca onlarda 'adayımız Erdoğan'dır' gibi bir durum ortaya çıkıyor.

Malumunuz kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü ilkesi ve kanunlar karşısında herkesin eşit olduğu sosyal-hukuk devletinde yaşıyoruz. Önümüz seçim ve kanunlara göre Sayın Erdoğan'ın adaylığı mümkün değil. Yandaş hukukçular konu ile ilgili bin bir takla atsa da kanun açık ve net.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Öyle ki, 'karne hediyesi et' provokasyonuna uğrayan o çocuk bile kanunları görse 'Erdoğan aday olamaz' der. Ama 6'lı masanın bileşenleri bir türlü ortaya irade koyamıyor.

Kemal Kılıçdaroğlu'na soruldu: 'Erdoğan'ın adaylığı konusunda neden sessiz kalıyorsunuz?

El-cevap: "Diyelim ki ses çıkardık, nereye gidecek? Yüksek Seçim Kurulu'na (YSK). O üyeleri atayan kim? Erdoğan. Verdiği karara kim itiraz edecek? İtiraz edeceğin hiçbir yer yok. Anayasa Mahkemesi bile bakmıyor bu karara… 

(Dikkat edin) Dolayısıyla bizim Erdoğan'ın aday olup olmamasına kilitlenmek gibi bir düşüncemiz yok' diyor Kemal Bey.

Kemal Bey'e tek soru: 450 km neden yürümüştünüz? Kilo vermek için mi?

Demek ki! Adalet için Ankara'dan, İstanbul'a 450 km yürüyen Sayın Kılıcdaroğlu adalet arayışından vazgeçmiş.

Ki! Bunu zaten kendisi de itiraf ediyor: 'Ne yapalım? Kime, kimi veya kimi, kime şikayet edelim'.

Bu acziyetin, mağlubiyetin, ortadaki rejimi ve rejimin sahibini kabullenişin itirafıdır. 

Ama aynı Kemal Bey, YSK'ya güvenmediğini açıklıyor ve sandık güvenliğinden bahsediyor. 

Sahi sandık güvenliğini nasıl sağlayacaksınız?

Valiler, kaymakamlar 'Erdoğan'ın, iktidarın valisi, kaymakamı', dediniz. Emniyeti zaten Süleyman Soylu'ya bıraktınız. YSK'ya da güvenmiyorsunuz.  E! Sandık güvenliğini nasıl sağlayacaksınız?

Soru: 6'lı masanın bu çaresizliğini ve de teslimiyetini gören vatandaş, size neden oy versin ki?

Demek ki, yürüyerek adalet bulunmuyormuş. Bir yerde adalet arayışı varsa o adalet için her türlü bedeli ödemeye hazır liderler, önderle olmalıdır.