Şubat 25, 2023 08:40 Europe/Istanbul
  • Türkiye'den köşe yazarları

Cumhuriyet: İktidar deprem bölgesi için uzmanların uyarısını dinlemedi: Jet hızıyla sınırsız inşaat

Karar:

İstanbul'a karbon çözümü

Yeniasya:

Böyle enkaz kaldırma olmaz

Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:

...***

Taha Akyol 24 Şubat tarihli Karar gazetesinde, “U dönüşü şart”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

“Deprem gibi büyük afetler karşısında akıllı ve sorumlu toplumların ilk işi, kurtarma ve yardım faaliyetleridir, ikinci iş geleceği rasyonel olarak planlamaktır. Bizde, itikat ve siyaset ayırımı gözetmeden kurtarma ve yardım faaliyetlerine sivil toplumun seferber olması son değere değerli bir meziyetimizdir. Sadece örgütlü STK’lar değil, gönüllü öğretmen, sağlıkçı, esnaf, işçi grupları da kendiliklerinden seferber oldular.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Birçok depremzede ilk suyu, ilk battaniyeyi, ilk sıcak çorbayı bunların elinden aldı.

Fakat siyasetin davranışı maalesef esef vericidir. Elbette siyaset de kendi adına seferber oldu, fakat “kendi adına” puan kazanmak için başkalarının yardımlarını örtmeye kalkması esef vericidir. “Liyakat” yerine “bizden” atamalarla kurumların “yukarıdan” emir bekler hale getirilmesinin acı sonuçlarını yaşıyoruz.

‘Güçlü lider’in değil ‘güçlü kurumlar’ın daha önemli olduğu bu depremde görüldü.

CB sisteminde Erdoğan’a hiçbir demokratik ülkede görülmemiş denetimsiz yetkilerin verilmesi “güçlü lider” kültünün bir eseriydi. Fakat kamu kurumları “güçlü lider” altında ezildi. Harekete geçmeden önce “Külliye’ye soralım” tavrının bürokraside yarattığı sorunları CB Yardımcısı Fuat Oktay iki yıl önce açıklamıştı. (11 Mart 2021)

Örnekleri sıralamaya gerek var mı? Erdoğan’ın basına yansıyan “depremin ilk 48 saatinde yaşanan aksaklıklar” sözleri yeterlidir.

AFAD’ın kendiliğinden ve derhal harekete geçmesi gerekirken, İçişleri Bakan Yardımcısına bağlı hiyerarşik bürokratik kuruluş haline getirilmiş olması ve AFAD’daki “Afetlere Müdahale Genel Müdürü” olarak bir tasavvufçunun atanmış olması her şeyi izah ediyor. “Güçlü lider”e sadık olması yeterli sayılmıştı. Yetersizliği çıktı ortaya,

Her felakette Mehmetçiği yanında gören halkın bu defa TV ekranlarındaki “asker nerede?” feryatları tipik örnektir. Gerçi Bakan Hulusi Akar, deprem günü saat 05.10’da Cumhurbaşkanına haber verdiğini, Hatay’a gidecekleri söylediğini, Cumhurbaşkanın da “uygun bulduğunu” söyledi ama bu askerin sahaya gönderilmesi anlamına gelmiyordu. Askerin fiilen kurtarma çalışmalarında görülmesi, 7 Şubat’ta saat 14.30’da OHAL ilanından sonra oldu. OHAL de depremden 36 saat sonra ilan edilmişti.

Halbuki valiler derhal asker çağırabilirdi.

Demek ki, bu çağda “kral değil kural” ve kuralları uygulayacak güçlü, inisiyatifli kurumlar lazım. Sistemi yeniden teşkilatlandırırken bu gerçekler asla ihmal edilmemeli, “güçlü adam”a göre değil, “güçlü kurallar ve kurumlar” ilkesine göre düzenleme yapılmalıdır.

Gelişmiş demokrasilerde iktidarların görevi koordinasyon ve genel politika tespitidir.

…***

Kazım Güleçyüz 24 Şubat tarihli Yeniasya gazetesinde, “Millet İttifakının deprem taahhütleri”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

“Millet İttifakı deprem açıklamasında iktidarın yanlışlarını tek tek sıraladıktan sonra kendi taahhütlerini de kayda geçirdi. Ortak açıklamada “Omuzlarımızdaki ağır sorumlulukların farkındayız. Şimdi önümüzde zorlu bir sınav bizi beklemektedir.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Bu felaketten dersler çıkararak, şehirlerimizi ve geleceğimizi ortak akılla inşa etmek mecburiyetindeyiz” denildikten sonra şöyle devam edildi:

“Jeoloji, sismoloji, psikoloji, sosyoloji, ekoloji, tıp, ekonomi, eğitim, hukuk, siyaset, şehir planlama ve mimarlık birbirlerinden asla bağımsız düşünülemez, hiçbiri ihmal edilemez. Bu çerçevede tüm bu alanların uzmanlarıyla süreci an be an takip edeceğiz. “

“Bölgenin yeniden imarı esnasında Hatay başta olmak üzere demografik ve sosyal yapının korunması büyük önem arz etmektedir” denilerek, afet bölgelerinde yabancılara ev, arsa ve arazi satışının yasaklanması istendi ve “Konunun takipçisi olacağız” denildi.

Üniversitelerde uzaktan eğitime geçme kararından geri dönülmesi ve depremzedelerin barınma ihtiyacı için turizm sektörünün kapasitesi ile büyükşehirlerdeki boş konutların kullanılması çağrısında bulunuldu.

Ardından “Siyaseten sorumluluk alacağız. Ortak Politikalar Metninde yer alan ‘Kentleşme’ ve ‘Afet Yönetimi’ başlıkları altındaki yol haritamızı aynen uygulayacağız. ‘Nasıl olsa deprem olmaz’ diye değil, ‘yarın deprem olacakmış gibi’ güçlü bir kriz yönetimi inşa edeceğiz. Hızlı, sağlıklı ve kalıcı çözümlerimizle insanca hayat standartlarına uygun yaşanabilir şehirler inşa etmekte kararlıyız. Aç ve açıkta tek bir insanımızı dahi bırakmayacağız. Acılarımızı paylaşacak, maddî ve manevî yaralarımızı hep birlikte saracağız” denildi.

Ve açıklama şu mesajla sonlandırıldı:

“En âcil ihtiyaç, içinde bulunduğumuz siyasî enkazı kaldıracak, devlet kurumlarını şeffaf ve halka hizmet esasına göre güçlendirecek, kriz şartlarında ülkeyi yönetebilecek, içinde bulunduğumuz ekonomik krizden ülkemizi çıkaracak, iktidarın içine düştüğü israf ve şatafata son verecek, yaşanan felaketten ötürü etkilenecek olan ekonomimizi güçlendirecek, devlet yönetiminde liyakati esas alacak yeni ve etkin bir iktidardır. Milletimizden aldığımız destekle, kendimize olan inancımızla Türkiye için hazırız...”

…***

Murat Çabas 24 Şubat tarihli Yenimesaj gazetesinde, “Şikayet edenleri değil, şikayetleri not alın!”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.

“6 Şubat'tan itibaren başta Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman olmak üzere 11 ilimizi yerle bir eden depremler, görünen o ki, çok uzun süre konuşulacak. Bence de konuşulması, tartışılması lazım, asla unutulmaması lazım ve de depremlerde büyük yıkıma ve can kayıplarına neden olan her ne yanlış varsa hepsinin masaya yatırılıp bunların düzeltilmesi lazım. Yoksa aynı acı faturalar ödemeye devam ederiz.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:

…***

Önceki gün Meltem TV'de yorumcusu olduğum Kum Saati programında Hatay'da bulunan Adem Birinci ile bir canlı bağlantı yaptık. 

Adem Bey'in konuşmasından bazı notlar aldım, onları paylaşayım:

* "Hatay tamamen enkaz halinde, hayalet il görünümünde. Terk edilmiş bir şehir."

* "Arama kurtarma çalışmaları sona erdi. Tozu dumana katarak enkaz kaldırılıyor."

* "Vatandaşlar soruyor, 'Bu hummalı çalışmalar neden depremin birinci, ikinci ve üçüncü gününde yapılmadı' diye."

* "Bölgedeki yerel yetkililer, 1.6 milyon nüfusa sahip Hatay'da en az 50 bin kişinin vefat ettiğini söylüyor. 100 bin ve daha üstü diyenler de var."

* "Çadır ve konteyner evler yeterince ulaşmadı, vatandaşlar talep ediyorlar."

* "Hatay depreme dayanıklı, fay üstünde olmayan daha güvenli bir zemine inşa edilmeli."

Bir şehrimizi komple kaybettik, şimdi güvenli bir şekilde, güvenli bir zeminde yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Hataylı vatandaşlar arama kurtarma çalışmalarının özellikle Hatay'da geç başlamasından rahatsız. Can kayıpları resmi açıklanan rakamlardan çok çok fazla. 11 ilin genelinde 43 bin 556 kişi hayatını kaybetti diye açıklanırken, vefat sayısının sadece Hatay'da 50 binin üstünde olduğu belirtiliyor. Bölgede çadır ve konteyner açığı büyük, bu konuda vatandaşlar mağdur durumda.

Depremzedeler, yaşadıkları ve çözüm bulamadıkları sorunlar konusunda muhatap arıyorlar, bulamıyorlar, bu sefer de medya-basın yoluyla ya da muhalefet partisi temsilcileri vasıtasıyla seslerini duyurmaya çalışıyorlar.

Bu sefer de vatandaşların bu serzenişlerini dile getirenler için yetkililer "Not alıyoruz" diyerek üstü kapalı bir tehdit dili kullanıyor.

Bizlerin tavsiyesi şu: Bir daha bu tür felaketler yaşanmaması için şikayet edenleri not etmek yerine, şikayetleri not alsınlar. Daha faydalı olur.

Hasar tespit çalışmaları 'gözlemle" de yapılsa, bakanlığın açıkladığı ağır hasarlı bina sayısı gerçekten ürkütücü. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum'un açıkladığı verilere göre, depremlerde 507 bin bağımsız bölümden oluşan 156 bin binanın yıkık, acil yıkılacak ve ağır hasarlı olduğu belirtildi.

Depremzedeler, ısrarla çadır ihtiyaçlarını dile getiriyorlar. Yetkililer de ısrarla biz her yere çadır gönderdik diyorlar. Zaten şikayet "Çadır gelmedi" değil, "Yeterli sayıda çadır gelmedi" şeklinde…