Türkiye'den köşe yazarları
Cumhuriyet: AKP iktidarı rant peşinde: İhaleler yandaşa gitti
Yeniasya:
Eğitim her alanda dökülüyor
Star:
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Tüm imkanlar deprem bölgesine gönderildi
Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:
...***
Esfender Korkmaz 12 Mart tarihli Yeniçağ gazetesinde, "Sabit sermaye yatırımları ve erken sanayisizleşme"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
" Ekonomide yalnızca fiyatlar, geçim sıkıntısı gibi yaşadığımız güncel sorunları tartışıyoruz. Oysaki böyle giderse gelecekte yaşayacağımız sorunlar daha da ağır olacaktır. Zira hükümet önlem almadığına göre, ya işin farkında değil, ya da önem vermiyor veya yalnızca günü kurtarmaya bakıyor."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
Geleceğimizi olumsuz etkileyen sorunların başında; sabit sermaye yatırımlarının yavaşlaması ve sanayisizleşme geliyor.
Özellikle Ohal'in başlaması ve Başkanlık Sistemine geçiş ile birlikte, Türkiye'de makine ve teçhizat yatırımları büyümenin altında kaldı. Sanayisizleşme hızlandı. Bu trend; büyüme potansiyelini düşürüyor, mal arzının daralmasına, enflasyona ve ayrıca ithalatın artmasına neden oluyor. Kronik işsizlik ortaya çıkıyor.
Sanayi sektörü 2022 üçüncü çeyreğinde çok düşük yüzde 0,6 büyüdü. 2022 son çeyreğinde ise yüzde üç oranında daraldı.
Yatırımlarda ve sanayi üretiminde sorunların temelinde, hükümete olan düşük güven, yeraltı ekonomisinin yüksek olması, üretim ve yatırımda ithal girdi payının çok yüksek olması, sektörel dengesizlik, demokrasi ve hukukun üstünlüğünde geri düşmemiz, enflasyon ve bu nedenle gelen belirsizlik gibi sorunlar var.
Tek cümleyle siyasi iktidar ekonomiyi yönetemedi.
Sanayisizleşme, sanayi sektörünün, özellikle ağır sanayi ve imalat sanayisinin ülke ihtiyacından daha düşük katma değer yaratması, bu alanda yatırımların gerilemesi ve üretim kapasitesinin düşmesidir. Sanayisizleşme ile düşen üretim arzı, ithalat yoluyla karşılanır.
Asya ülkelerinde imalat sanayisinin katma değer içindeki payı yüzde 30 dolayındadır. Türkiye'de 1998 yılında imalat sanayisinin GSYH içindeki payı yüzde 22,3 iken, 2000 sonrası düşmeye başladı ve 2018'de yüzde 19'a düştü. Sanayisizleşme erken başladı. Güney Amerika ülkelerinde bu pay daha düşük, yüzde 11 dolayındadır. Onun için de Güney Amerika belini doğrultamıyor.
İmalat sanayisinin teknolojik yapısına göre üretim değerlerine bakarsak, AKP iktidara geldiğinde yüksek teknoloji oranı yüzde 7,6, düşük teknoloji oranı da 24,8 idi. AKP iktidarında yüksek teknoloji oranı düştü ve düşük teknoloji oranı arttı. 2017 yılında yüksek teknoloji oranı yüzde 3,4'e ulaştı. Düşük teknoloji oranı yüzde 38,4'e yükseldi.
…***
Mehmet Kara 12 Mart tarihli Yeniasya gazetesinde, " “Ayıp” mı dediniz?"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
" Ülke seçimlere giderken medyanın durumu ve özellikle de muhalif medyaya yapılanlar dikkatle takip edilecek. Her ne kadar muhalif kanallara deprem sonrası yağan cezalar gündem olsa da aslında muhalif medya, uzun süredir bir kıskaca alınmış durumda."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
“Muhalif gazetelere” bir taraftan yıllardır haksız ve hukuksuz olarak resmî ilan verilmiyor diğer taraftan da bu gazetelere mensup gazetecilerin “sürekli basın kartı” dahil kartları yıllardır yenilenmiyor. İş iktidarı destekleyen gazete ve televizyonlara gelince tabiri caizse “ihya” ediliyorlar. İktidarı destekleyen medyaya bütün kapılar açılırken muhalif medyaya ise adeta hayat hakkı tanınmıyor.
Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan’ın söylediği “CHP medyası diye bir medya oluştu, ayıp bir şey ya!” sözleri medyanın hal-i pürmelalini de göstermesi açısından önemli. Hem de onlarca televizyon kanalı bangır bangır hükûmet propagandası yaparken…
Bu duruma gülmek mi, yoksa kızmak mı gerekiyor gerçekten bilemiyoruz.
“Tarafsız Bölge”de, iktidarı destekleyen gazetecilerin telaşına -korkusu demek de mümkün.- dikkat edildiğinde hükûmet yanlısı medya mensuplarını bir endişe kapladığı ortada.
Programda Ankara Temsilcisi Hande Fırat, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adaylığını değerlendirirken, “Cumhurbaşkanı uygun gördüğü bir tarihte iki büyükşehir belediye başkanını başkan yardımcısı olarak atayacak…” diyor.
Fırat’ın sözü daha bitmeden “Seçilirse…” diye kesmeye çalışan Hakan, Fırat’ın sözlerine devam etmesi karşısında panikleyip, “Seçilirse... Seçilirse... Ya seçilirse değil mi? Bir dakika Hande…” demesi iktidar medyasının geldiği durumun tam bir özeti.
Hakan, Fırat’ın, “Ya tabii ki… Yani, Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı olarak seçilirse…” demesiyle bir “ohh!” çekmiş olmalı… Yalnız burada dikkat çeken bir durumda, başka bir katılımcının kameraların kendisini göstermediği bir anda, “geçmiş olsun…” demesi oldu.
Bütün bunları görünce, Erdoğan’ın geçen yıl CNN Türk yayınında gazetecilerin sorularını cevaplandırırken Hürriyet Yazarı Abdülkadir Selvi’nin Erdoğan’a, “Şehir hastaneleri konusunda muhalefetin sesi biraz kesildi. Nasıl karşılıyorsunuz?” diye sormasına karşılık Erdoğan’ın “Vallahi Abdülkadir Bey, köşende gereğini yapacaksın. Ahmet Bey gereğini yapıyor” ifadeleri medyanın geldiği noktayı özetleyen bir söz olmuştu.
Selvi gereğini yapıyor mu, sizin takdirinize bırakıyoruz. Ancak o tarihten bu yana Coşkun bu sözlerinden gereğini yaptığını görmüş olduk.
Durum böyle iken, “CHP medyası diye bir medya oluştu, ayıp bir şey ya!” denmesi ibretlik oluyor… Hatta gülünç kaçıyor.
…***
Orhan Bursalı 12 Mart tarihli Cumhuriyet gazetesinde, " ‘Kaya sınıfı’ ülkeyi ayakta tutuyor"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
" Zonguldak madencileri, AKUT’çular, belediyelerin kurtarma birlikleri, itfaiyeciler, AFAD’ın kurtarıcı adamları, vinççiler, iş makineleri kullanıcıları (ve uzman köpekler!), dünyadan koşup gelen özel ekipler... olmasaydı, biz ne yapardık depremde ülke olarak hiç düşündünüz mü?"diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
“Kaya sınıfı” üzerine 2017 yılında yazmıştım, şimdi deprem nedeniyle gözlemlediğimiz kurtarıcı insanların “kaya gibi” çalışmaları, konuyu yeniden gündeme getirdi.
Ülkeyi ayakta tutan bu sınıf olmasa, bir ülkeden-milletten bahsetmek mümkün değil.
İktidarlar-siyaset, sahtekâr yüklenici, parasını vererek kullandığı mühendis ve denetçisi, belediyelerdeki çıkar yöneticileri, imar afçıları, ülkeyi batırıyor her yönüyle.
Dikkat edin, bütün bu saydıklarım, yiyor, içiyor, soyuyor, kasalarını dolduruyor, mallarına mal, mülklerine mülk katıyor.
Yaptıkları hizmetler ise rezilliğe eşdeğer, geride yaşanmaz kentler, evler, apartmanlar, mahalleler ve ölü canlar bırakıyorlar.
Ve doğa, bir depremle bu yiyici felaket sınıfı açığa çıkartıyor. Tabii olan millete oluyor, her şeyini kaybediyor, canını, yaşamını, eşini, oğlunu, kızını, anasını, babasını...
Ve ortaya tek kurtarıcı “kaya sınıfı”, işinin ehli insanlar, kurtarma uzmanları, hemşireler, doktorlar, yardımcılar, dayanışmacı tüm millet. Hepsi emekçi ve yaptıkları büyük işe kıyasla orta sınıf altı maaş alanlar.
Dikkat edin, ülkeyi bu hale getiren yiyici sınıftan kimse orada. Ne bu duruma göz yumarak, bilerek felaketin gelişini seyreden siyasetçi, belediyeci, ne de işini en kötü şekilde yapan yüklenici, mühendisi-denetçisi...
Bu ülke, uzman bu emekçi sınıf sayesinde ayakta kalmaya çalışıyor.
Kaya sınıfı isimlendirmesi, kaybettiğimiz Doğan Kuban Hoca’ya ait (önemini zerre kaybetmemiş, şamar gibi yüzümüze çarpan seçme yazılarını her hafta Herkese Bilim Teknoloji dergisi yayımlamayı sürdürüyor). Kuban Hoca kalça kemiği kırığı nedeniyle uzun süre hastanede yatınca, önemli gözlemlerde bulunmuş ve şöyle demişti:
“Hastanelerde çalışan uzman ve uzman yardımcısı, kimisi u¨niversiteyi, kimisi liseyi bitirmiş genç uzman grubunun, Tu¨rkiye ekonomisini ve toplumun çağdaşlık du¨zeyini açıklayan davranışlarını inceleme fırsatı buldum. Bugu¨n Tu¨rkiye’de sınıfsal ortalamanın alt katmanlarını temsil eden ve kaya sınıfı diye tanımladığım bu¨yu¨k halk katları, Tu¨rkiye’yi çağdaş du¨nyaya en çok yaklaştıran gruptur...”
Siyasetçi ülkeyi çağdaş dünyadan, gelecekten, uygarlıktan, insan gibi yaşamaktan, ahırında besledikleriyle birlikte uzaklaştırıyor.
Hoca sürdürüyor:
“...ailesini geçindirmek için yaşamın sağladığı bu¨tu¨n olanaklara yapışmış, gelir seviyesi alt boyutlarda, kadın erkek karışık, bekâr ve evli, yaşı 50’yi geçmeyen bir sınıftan söz ediyorum. Bu sınıf öğretim derecesi ne olursa olsun, Tu¨rkiye’nin ayakta kalmasını sağlayan sınıftır.”
“Bu grubun temel amacı, gu¨ncel yaşam koşulları içinde herhangi bir ideolojiden uzak olarak hayata sarılmak ve yaşamı geldiği gibi kabul etmektir.”
Politik ideolojileri yoktur veya tayin edici değildir, toplumdaki politik çatışmaların tarafı değiller, ama görüşleri var, giyim kuşamları orta sınıf gibidir...