Türkiye'den köşe yazarları
Karar: Ölüm tehditlerine yargı bakmıyor
Yeniasya:
EYT meselesi tam çözülmedi
Star:
ABD'den talep edilen F-16'lara ilişkin Bakan Çavuşoğlu'ndan açıklama: Olumlu neticeler olabilir
Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:
...***
Taha Akyol 2 Nisan tarihli Karar gazetesinde, “İYİ Parti’ye saldırılar”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“Erdoğan, kendisine siyaset yolunu muhalefet açtığı halde kendisi iktidardayken muhalefeti hapisle korkutmak istemekten sakınmadı. 2019 seçimlerin de Akşener’e sözleri:"Birileri şu an cezaevinde süre dolduruyor aynı yola sen de düşebilirsin. Neden? Cumhurbaşkanı'na iftira atamazsın. Hanımefendinin kaçacak deliği de yok. Çünkü o milletvekili de değil. Onunla hemen hesaplaşacağız. Onun hesabı ağır olacak." (9 Mart 2019)”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
Rize’de Akşener’e tertipli yakışıksız tavırlar üzerine Erdoğan’ın sözleri:
“Bu daha bir. Daha neler olacak neler, daha dur bakalım. Bunlar iyi günler.” (26 Mayıs 2021)
Muhalefet hakkında benzer sözleri çok. Ülkedeki genel baskı havası, yargıya yaygın güvensizlik de belli… Dövülen, yaralanan muhalif gazeteciler, politikacılar… Cumhur İttifakı tarafında “bizde deli çoktur” sözleriyle ifade edilen tavırlar…Ve Cumhurbaşkanı’nın “Benim adım… Beni kendinle uğraştırma!” sözleri… Ve, ertesi gün…
Ertesi gün İstanbul İYİ Parti binası kurşunlandı. Olay aydınlanmadan, böyle bir ortamda akla ne gelir? Tehditler, saldırılar, “bizde deli çoktur” lafları hafızalarda olduğu için İYİ Parti camiasında bunun siyasi bir saldırı şüphesiyle karşılanması doğaldır. Medya da “silahlı saldırı” diye haber yaptı.
Akşener’in değerlendirmesi de böyle oldu:
“Seçime 1,5 ay kala, Recep beyin üçüncü tehdidi üzerine partimiz kurşunlanmıştır. Daha önce dendi ki bana, ‘Bu günler iyi günlerin daha neler göreceksin’; lince uğradım. ‘Sen bu işleri yanlış yapıyorsun bayan’ dendi, evim basıldı. Velhasılı kelam bu sefer de ‘Beni kendinle uğraşmaya mecbur bırakma, beni kendinle uğraştırma’ dendi. Bugün de partimizin İstanbul il başkanlığı iki yerden kurşunlanmıştır.”
Davutoğlu da, ülkedeki siyasi şiddet ortamına dikkat çekerek, “Sinan Ateş'in katledilmesinin üzerinden 13 hafta 91 gün, 2 bin 684 saatin geçtiği bir süreç” diye konuştu.
Böyle bir ortamda lider ne yapardı?.. Hemen olay yerine gelir, korkmadığı haykırır, cesaretiyle meydan okurdu, Akşener de bunu yaptı.
ERDOĞAN DÜŞÜNÜYOR MUDUR?
Acaba inşaat bekçisi hırsız kovalamak için ateş açmış da kurşunlar, E-5 karayolunu aşarak yolun karşı yakasındaki İYİ Parti binasına mı çarpmıştı?!! İktidarın son açıklaması bu. Ne derece inandırıcı? Dosya açılınca bir kanaate varabileceğiz.
Fakat iktidarın da ilk kanaati “saldırı”dır. İçişleri Bakanı Soylu’nun ilk açıklamasında
“İYİ Parti il binasına saldırı, bir provokasyondur. Olayı aydınlatmak için polisimiz tahkikat yapmaktadır…” diyordu.
Peki, mademki “olayı aydınlatmak için polisimiz tahkimat yapmakta” idi, Soylu önceden nereden biliyordu “provokasyon” olduğunu?!
…***
Faruk Çakır 2 Nisan tarihli Yeniasya gazetesinde, “Yanlıştaki ısrar niye?”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“Keşke ekonomiyi konuşmak yerine hak, hukuk ve adaletin iyileştirilmesi gerektiğini konuşabilseydik. Maalesef yılların birikimi sebebiyle “Önce hürriyet” diyenler neredeyse kınanır hale geldi. “Önce ekmek” diyerek hürriyet nimetinin kıymetini bilmeyince de millet olarak “ekmek”den de mahrum kalıyoruz.”diyen yazar, yaısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
Nihayetinde ‘çalışmadan para kazanmak’ olarak değerlendirilmesi gereken faiz sistemi, bir bela olarak milletin birikimlerini de, ahlakını da eritiyor. İktidarın uyguladığı yanlış politikalar sebebiyle faize karşı olan hassasiyetlerin her geçen gün biraz daha aşındığını da görmek gerekir. İsimlerin ve resimlerin değişmesiyle hakikat değişmeyeceğine göre, idarecilerin ‘faiz’e başka isimler vererek millete şirin göstermesi büyük bir vebal değil mi? Bilhassa emekliler, ‘promosyon’ adı altında faize alıştırılmadı mı? Uygulanmaya başladığı ilk yıllarda ‘faiz’ olarak değerlendirilen ‘maaş promosyonu’na bugün için ‘fetva’ veren ilahiyatçılar da var. Bu manevi aşınma devam ederse, faiz karşısındaki hassasiyetler kırılmaz mı?
İsraf denizinde yüzen iktidar, ekonomik sıkıntılara çare olarak Kur Korumalı Mevduat (KKM) sistemini uygulamaya koymuştu. Bu uygulamanın dertlere çare olamayacağı daha ilk günden uzmanlarca ifade edildiği halde idareciler bu ikazları dikkate almadı.
Kur Korumalı Mevduat (KKM) kavramı, Türk Lirası olarak yapılan birikimlerin dövizde meydana gelen değişimler karşısında TL’nin değerinin koruması olarak izah edildi. Tabii ki bu uygulama tam anlamıyla bir faiz sistemiydi. Aradan aylar geçince bu sistemin de çare olmadığı anlaşıldı ve bu hesaplardaki ‘faiz üst sınırı’nın kaldırılmasına karar verildi.
Bakınız, bu gelişmeyi uzmanlar nasıl yorumluyor:
*KKM sonrası kamunun döviz açık pozisyonu 2022 sonunda 258 milyar $’a çıktı. (An itibarıyla tahminim 280 milyar$.) Yani kurdaki her 1 TL sıçramanın kamuya net yükü yaklaşık 280 milyar TL olacak. (Hakan Kara, @ali_hakan_kara)
*Kur Korumalı Mevduat uygulamasının 2022 yılı hasar raporunu yazdım. Yanlış ekonomi politikalarının yurttaşa yükü sadece bu alanda bile 200 milyar liranın üzerinde. Umarım 2023 yılında karşılaşacağımız hasarın bir öncüsü niteliğinde olmaz… (Ozan Bingöl. @ozanbingoll)
*Millet üzerinde vahşi deney yapıldı. KKM’de üst sınırın kaldırılması bu politikaların resmen iflasıdır. (Kerim Rota, @kerimrota)
*“Bizim modelimizi dünya kıskanıyor, örnek alıyor. Nas var” dedikleri KKM sistemi çöktü
Hazineden 220 milyar daha eridi, heba oldu. Sessizce, üstü kapalı #faiz serbest bırakıldı. (Ceyhun İrgil, @ceyhunirgil)
İlk gün yapılan itirazları dikkate almayanlar acaba şimdi ne düşünüyor? Yanlıştaki bu ısrarın bir adı var mı?
…***
Fatma Çelik 2 Nisan tarihli Yeniçağ gazetesinde, “Oy birliği ile hukuksuzlukla başlayan seçime giderken…”başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
“Yüksek Seçim Kurulu adaylara dair yapılan itirazları inceledi ve oy birliği ile karar verdi: Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeniden aday olabilir. Karar, Resmî Gazetede de yayınlandı ancak henüz "hukuki" gerekçelerini bilmiyoruz. YSK'nın eski başkanı Muharrem Akkaya, "Konu YSK önüne gelir gelmez bakacağız. Belki aday olmaz, belki başka bir şey olur" demişti.”diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
…***
Başka bir şey oldu. Akkaya ve bazı üyeler yakın tarihte değişti ve YSK, oy birliği ile Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın üçüncü defa aday olmasını kabul etti.
Kamu gücüne karşı yarış
Biliyorsunuz, seçim kanununda yapılan değişiklikle, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine uyum çerçevesinde ilgili hükümde "başbakan" ifadesi kaldırıldı ve seçim yasaklarına yalnızca bakanlar ve milletvekilleri tabi tutulur oldu.
Bu durumda cumhurbaşkanı seçimlerdeki propaganda yasağından muaf hale geldi.
Hem de cumhurbaşkanı aynı zamanda bir siyasi partinin başkanıyken…
Hem de parti başkanlığı sıfatını cumhurbaşkanlığı sıfatına yeğ tutuyorken…
Bu da cumhurbaşkanının propaganda süreci boyunca gezilerinde resmî makam araçlarını kullanabileceği, resmî tören ve açılışlara katılabileceği, her türlü devlet imkanını kullanarak davetler verebileceği anlamına geliyor.
Yani, YSK'nın Resmî Gazetede yayınlanan kararına göre adaylığı kesinleşen dört isim var ancak aynı yarıştaki bu adaylardan birinin imkanları diğerlerinin çok daha üzerinde.
Hukuku savunmak
Şartların eşit olmadığı böyle bir yarışta, ıslak imzalı tutanakların toplanmasından fazlasına ihtiyaç var.
Seçim güvenliği yalnızca sandık güvenliği ile ilgili bir husus değil.
YSK'nın hukuksuz kararının üzerinde durularak, bu gibi yetkili kurullara ve yargıya mensup olanların rehavete kapılması da keyfi karar alması da engellenmelidir.
Şu da unutulmasın, hukuka aykırı eylemlerin gerçekleşmiş olması veya hukuka aykırı kararların alınması, hukukun ve Anayasanın önemini azaltmaz.
Türkiye halen bir hukuk devleti ve demokratik kurumlara sahip.
İstanbul seçimlerinde gördük ki, istenmese de sandıkta ortaya konulan irade er ya da geç kabul ediliyor.
Ancak bu kabulleniş için ortaya koyduğumuz irademizin ve demokrasinin değerlerinin arkasında kararlılıkla durmak gerekiyor. Bu kararlı duruş için dayanağımız ise, elbette ki, hukuk olacak.
Bu yüzden, yarış adil olmasa da dikkatle ve özenle yürütülen süreç, kaçınılmaz bir şekilde adil sonuca ulaşmayı sağlayacaktır.