Türkiye'den köşe yazarları
Yeniasya: Erdoğan halkın gerçeklerinden kopuk
Yeniçağ:
AKP'li Hüseyin Çelik'ten Erdoğan’ı kızdıracak ‘seçim’ tahmini: İlk turda bitmeyecek...
Milli gazete:
Yeni iktidarı zorlu ekonomi bekliyor…
Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:
...***
Cevher İlhan 15 Nisan tarihli Yeniasya gazetesinde, "İktidarın “hedef sapması”"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
" Yirmi bir yıllık siyasi iktidarın “seçim beyannâmesi”nde sadece muhalefetin vaadlerinin tekrarıyla kalınmıyor, AKP’nin on üç yıl önce verdiği “2023 hedefleri”nin de gerisinde kalındığı görülüyor. Bunların başında 2008’de 12 bin 600 dolar olan “2023 hedefi” olarak alây-ı vâlâ ile “25 bin dolar” olarak ilân edilen ve en son 9 bin dolara düşen “kişi başına milli gelir”in “orta vadeli program”da 10 bin dolara düşürülmesi geliyor."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
Bir diğer husus, daha 2015’te Cumhurbaşkanı “Hedefimiz 2023 yılında 2 trilyon dolar milli gelir” diye duyururken, bütün karlarların kendisinin verdiği ve “ekonominin sorumlusu benim ben!” dediği süreçte bu rakamın 2023 için 867 milyara, 2024 için “1 trilyon dolar”a düşürülmesiyle yüzde elli sapmaya gidilmesi “büyüme hikâyesi”nin de bir uydurmadan ibâret olduğunu gösteriyor.
Keza Türkiye’yi dünyanın en büyük 17. ekonomisi olarak devralan AKP iktidarının 2023’te “ilk 10’a girme” iddiasının aksine, son sekiz yılda ekonominin enflasyon, işsizlik, faiz ve dövizin sürekli tırmanmasıyla sürekli küçülmesi, son safhada dört – beş sıra daha gerilemesiyle G-20’den düşerek 22. sıraya gerilemesi iflası su yüzüne çıkarıyor.
Ya da 9.8 olan ve “yüzde 5”in altında düşürülmesi hedefi verilen işsizliğin resmen yüzde 10’un üzerinde çıkması, gerçekte ise yüzde 20’leri, genç işsizlikte her dört gençten ikisinin işsiz kalması, işsizler ordusuna milyonların eklenmesiyle yüzde 27’leri bulması, “istihdam ve işsizlik hedefleri”ni boşa çıkarıyor.
Bir bariz “hedef sapması” da 2011’de “enflasyon tek haneli sayılara inecek” vaadinde açığa çıkıyor. TÜİK’in “saptırmalı sepet”le tepeden tâlimatlı verilerine göre yüzde 50.5, ENAG’a göre yüzde 112.5 denilen, ancak gerçek enflasyonun bunun birkaç katını aşması, gıda enflasyonu yüzde 300’leri bulmasıyla “hiper enflasyon” girdabına düşülmesi “enflasyon hedefi”nin tutturulamadığını deşifre ediyor.
Ve Kütahya’daki Zafer Havalimanı yolcu teminatında yüzde 98’i bulan sapmada ya da Çanakkale Köprüsü’nde Euro üzerinden günlük 45 bin aracın geçişinin 4 binde kalmasında görüldüğü gibi, döviz garantili köprü, tünel, otoyol ve hastane ihalelerinde tutturulamayan araç, yolcu, hasta sayısı “hedefleri”nin kat kat altında kalınması, AKP iktidarının “tek kişilik hükûmet”te “hedef sapması”ndaki fiyaskoyu ifşa ediyor.
Seçim kampanyası, aday listeleri ve yoğun gündemin hayhuyunda üç katına çıkan döviz kurlarındaki fahiş artışı engellemek için siyasi iktidarın icâd ettiği ve örtülü bir faiz olan “kur korumalı mevduat (KKM) faizini Ramazanda sınırsız hale getirmesi garabeti sergilendi.
Sürekli Merkez Bankası’ndan yüzde 8.5’ten alıp ve yüzde 25-30’larla tekrar devlete sattıkları “politika faizi”den bahsediliyor. Oysa Resmi Gazete’de yayınlanan Cumhurbaşkanlığı’nın “faiz kararı”na göre, AKP iktidarında yüzde 5-6’dan yüzde 19’lara çıkan, bankaların vatandaşların ihtiyaç, araç ve konut kredilerinde yüzde yüzde 30-36’ya varan yüksek faizlere bir de “kur korumalı mevduat” faizi eklendiği görülüyor.
...***
Yaşare Özay 15 Nisan tarihli Yeniçağ gazetesinde, " Vatandaşın kafası karıştı"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
"14 Mayıs seçimlerine az bir zaman kala iktidar ve muhalefet arasında yarış hızlandı. İktidar yaptıklarını sıralarken, muhalefet yapacaklarını ardı ardına sıralıyor. Yapılması gerekenleri öneriyor. Bu durum iktidarı zora soktu. Yeni öneriler karşısında dengesini kaybeden iktidar, geçmişte yapılmasına karşı çıktığı önerileri hayata geçirmeye başladı. O kadar ileriye gitti ki, yeniden seçilirse beş yıl görev süresinin sonunda 15 yıl önce vaat ettiği hedeflerin gerisinde kalacağına söz veriyor. Bunu duyan halk beş yıl öncesinden söylediklerini, hedef gösterdiği başarılarının altında açıklamalarda bulunması, AKP seçmenini şaşkına çevirdi. Bu nasıl seçim propagandası sesleri yükselmeye başladı."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
Seçim anketlerinin çok düşük gelmesi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı yeni arayışları dillendirmeye yönetti. Yıllardan beri savunduğu hükümet sistemini, yeniden iktidara geldiğinde restore edeceğini bile söylemeye başladı. Bu açıklamalarını daha ileri götürerek "kamuda mülakatla işe alma" uygulamasını kaldıracağını müjdeledi. Hızını alamayan Erdoğan, muhalefetin günlerden beri dile getirdiği "Aile sağlığı, aile diş hekimliği, evde bakım, palyatif bakım" gibi hizmetleri ülke sathına yayacaklarını söyledi. Genç nüfusun oyunu almak için yükseköğretimdeki gençlere bir defaya mahsus olmak üzere cep telefonu ve bilgisayar ediminde vergi muafiyeti sağlanacağını Sayın Cumhurbaşkanı haykırarak dile getirdi. Vatandaşın kafası tam karıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, iktidarda değil de muhalif bir lider mi, diye. Oysa Erdoğan tek yetkili lider. 20 yıldan beri ülkeyi yönetiyor. Bir 5 yıl daha istiyor. Yapamadıklarını yapmak için. Oysa ülkedeki bütün olumsuzlukların mimarı olan kişi, yeni bir mağdurluk ortaya koyarak milletten oy istiyor.
Halkın bu yalanlara inanmasını istiyor. 20 yılda yapamadıklarını seçilirse yapacağını söylüyor. Soğanın kilosunun neden 30 lira olduğunu açıklamıyor. İktisatçılar Cumhurbaşkanının seçildiğinde yapacaklarını, 5 yıl önceki seçiminde söyledikleriyle karşılaştırıyorlar. Ortaya çok vahim bir tablo çıkıyor. Çalışabilir nüfusun yarısından fazlası neden evde oturuyor. Vatandaşın hiç geçmedikleri köprülerin müteahhitlerine milyar dolarlar neden ödeniyor. Hiç kullanmadığımız S-400'lere 2,5 milyar dolar neden ödedik. Bu paralar eğitime, tarıma ve yatırıma harcansaydı ülke bu durumda olmazdı.
...***
Barış Doster 15 Nisan tarihli Cumhuriyet gazetesinde, "Seçimler ve ekonomik vaatler"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
" Seçimlere doğru, partilerin seçim bildirgelerini de açıklamalarına koşut olarak vaatler havada uçuşmaya başladı. Bu vaatler arasında, doğal olarak en çok ekonomiye ilişkin olanlar dikkat çekiyor. Asgari ücret, istihdam, ihracat, kişi başına düşen milli gelir, emekli maaşları konusunda her parti, rakibinden daha fazlasını söylüyor. Mümkün mü? Değil elbette."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
Çünkü ihracat, çünkü dış ticaret, çünkü dış kaynak ve yabancı yatırımcı çekme kapasitesi, sadece iktidarın izlediği ekonomi politikalarıyla değil, aynı zamanda dış dinamiklerle de doğrudan ilgili. Küresel koşulların da uygun olması önemli.
Anımsayalım, AKP 3 Kasım 2002’de iktidara geldiğinde, dünyada yatırım yapacak ülke arayan büyük miktarda sıcak para vardı. AKP de bundan faydalandı. Bugün böyle bir para yok. AKP o dönemde sıcak para gelsin diye çok önemli güvenceler verdi yabancı yatırımcıya. Bugün CHP’nin müttefiki olan, o dönemde ekonomiyi yöneten Ali Babacan, DSP–MHP–ANAP hükümetinin ekonomi bakanı Kemal Derviş’in programına harfiyen uydu. Derviş’in “15 günde 15 yasa çıkarılsın” şeklindeki talimatı, Babacan için de geçerli bir talimattı. Özelleştirme, Babacan’ın da programıydı. Sosyal devletin kırıntı düzeyinde kalan kazanımlarının tasfiyesi, ücretlerin baskılanması Babacan’ın da temel ezberiydi. Babacan sonrasında Mehmet Şimşek de bu programa uydu. Öyle ki “Özelleştirmede öyle başarılıyız ki Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na gerek kalmadı” dedi. Kendince haklıydı. 1980 sonrasında yapılan 70 milyar dolarlık özelleştirmenin 62 milyar dolarını AKP yapmıştı.
Sonuçta Türkiye borçlandı, hane halkının borcu arttı, sanayi tesisleri önemli ölçüde yabancılara satıldı, ekilebilir tarım arazileri ölçek olarak küçüldü, tarımdaki nüfus azaldı ve yaşlandı. Türkiye ihracata değil ithalata, üretime değil tüketime dayalı büyüdüğü için, göreli yüksek büyüme oranı yakaladığı yıllarda bile, buna koşut bir istihdam yaratamadı. Yani istihdamsız büyüdü. Hükümet de harcamayı özendirdi sürekli. Kredi kartı sayısı patladı. Özel sağlık, özel emeklilik şirketlerinin, özel okulların, özel hastanelerin sayısında büyük artış yaşandı.