Türkiye'den köşe yazarları
Yeniçağ: 13 yaşındaki çocuğa ‘Erdoğan’a hakaret’ davası
Milli gazete:
Antakya'da yasal süre dolmadan inşaatlar için ihale yapıldı
Karar:
Zamlar vatandaşı karanlıkta bıraktı: 7 haneden biri faturasını ödeyemiyor
Şimdi ise hafta içi köşe yazıları:
...***
İrfan Hüseyin Yıldız 30 Nisan tarihli Cumhuriyet gazetesinde, "Ekonomi çıkmazda"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
"14 Mayıs tarihinde yapılacak “milletvekilliği ve cumhurbaşkanlığı seçimi” için gümrük kapılarında ve yurtdışı temsilciliklerinde oy verme işlemleri başladı. Nisan ayında yapılan 12 anket ortalamasına göre cumhurbaşkanı seçiminde, Sayın Kılıçdaroğlu’nun, Sayın Erdoğan’ın önünde olduğu gözüküyor. Türkiye bu seçimlere, halkın yaşadığı derin yoksullaşma ve deprem felaketinin yarattığı büyük bir tahribatla birlikte gidiyor. Bir süredir derinden yaşadığımız ekonomik krizin seçmen kararlarında etkili olması bekleniyor..."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
Son dört yıl içinde ücretlilerin milli gelirden aldığı pay yüzde 34’ten yüzde 26’ya düşmüş durumda. Türk-İş’in mart ayı araştırmasına göre; dört kişilik bir ailenin açlık (gıda harcaması) sınırı 9 bin 591 liraya, dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı (temel ihtiyaç harcamaları) 31 bin 241 liraya yükselmiş bulunuyor. Türkiye’de çalışanların yaklaşık yüzde 50’sinin asgari ücretli (8 bin 500 TL) olduğu dikkate alınırsa, dar gelirliler, ücretliler, memurlar, emekliler ve işsizlerden oluşan büyük bir kesimin, açlık sınırının altında yaşadığını ve geçinemediklerini söyleyebiliriz. Bu nedenle iktidar giderek büyüyen bütçe açığına rağmen maaş, ücret, sosyal yardım ve desteklerde gaza basmış görünüyor.
Merkezi yönetim bütçesi bu yılın ilk çeyreğinde 250 milyar lira açık vermiş bulunuyor. Üstelik seçim nedeniyle verilen ya da verilecek mali desteklerin, bu açığı daha da büyüyeceği anlaşılıyor. Memur-emekli maaş artışları, EYT düzenlemesi, en düşük emekli maaşının yükseltilmesi ve 3600 ek gösterge artışı gibi yeni düzenlemeler bütçeye olan yükü artırırken elektrik ve doğalgaz olmak üzere çeşitli sübvansiyonların da devam edeceği açıklandı. Yapılan etki analizlerine göre; EYT düzenlemesinin bütçeye maliyetinin 194.4 milyar lira, emekli ve memur aylıklarında yılbaşında yapılan refah payı artışlarının yıllık maliyetinin 260 milyar lira ve en düşük emekli maaşının 7 bin 500 liraya çıkarılmasının yıllık maliyetinin 142.7 milyar lira olacağı hesaplanıyor. Ayrıca mesken abonelerinin elektrik harcamalarının yüzde 50’lik, doğalgaz harcamalarının ise yüzde 75’lik bölümünün kamu tarafından karşılanacağı açıklanmıştı, buradan bütçeye gelecek yükün ise 530 milyar lira olacağı öngörülüyor. Ayrıca 6 Şubat depremi nedeniyle bütçeden yapılan harcamaların yılsonuna kadar 600 milyar lirayı bulacağı hesaplanıyor. Buna karşılık deprem nedeniyle getirilen ek kurumlar vergisi gelirinin ise ancak 100 milyar civarında olacağı tahmin ediliyor...
Türkiye ekonomisi iyi yönetilmediği için krizden çıkamıyor. Ekonomi dışında adalet, demokrasi, şeffaflık, hesap verme, hak ve özgürlükler, eğitim, dış politika ve benzeri bütün alanlarda da büyük tahribatlar var. Peki seçmen bu sorgulamayı yapabilecek mi? Yoksa takım tutar gibi hayatlarında hissettikleri derin yoksullaşmayı bile inkâr ederek başka gerekçeler uydurarak ya da gerçeğe başka anlamlar yükleyerek eski mahallelerinde mi duracak? Bunu 14 Mayıs seçiminde hep birlikte anlamış olacağız...
...***
Taha Akyol 30 Nisan tarihli Karar gazetesinde, "Binali Bey ne diyor?"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
" Binali Yıldırım mühendistir. Mühendislikten gelen bir zihin yapısıyla, konuşmalarında iktidarın diğer aktörleri kadar uçmaz, onlar kadar öfkesine kapılmazdı. Fakat siyasetin tabiat kanunu ona da yapacağını yaptı. Modern demokrasilerdeki hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, denetim, denge, şeffaflık, hesap verirlik gibi temel ilkeler böyle felsefi düşüncelerden çıkmış ve gelişmiş demokrasilerde kurumlaştır."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
Tarih gösterdiği gibi biz de yaşayarak görüyoruz. Ali Bardakoğlu Hocamızın deyişiyle “Fıkıh kuralları arasında ahlakın buharlaşması” gerçeği… Türkiye’nin dünya yolsuzluk endeksinde 2022 yılında 101. sıraya düştü; halbuki 2012’de 54. sıradaydık! Uzayan ve CB sisteminde büsbütün “güçlenen” iktidarın grafiğidir bu bozulmalar.
Kişi başı gelirde 12 bir dolardan 9 bin dolara düşmek de aynı grafiğin gerçeği!
Bunları çok yazdım.
Fakat yolsuzluk ve ekonomi politikalarının bozulmasından başka bir güç bozulması daha vardır: Kabaran güç hırsının muhalefeti “hain” diye suçlaması, gücü yeterse de ezmesi…
Dünya tarihi de bizim tarihimizde bunun örnekleriyle dolu.
Erdoğan, “faizi indir” talimatını uygulamayan bağımsız Türk Merkez Bankası’nı “vatanı satmak yüksek faizle olur” diyerek suçlamıştı! (27 Şubat 2015)
Ekonomi öyle bozulmaya başlamıştı. Bugün doların yirmi lira olması o zaman Merkez Bankası’nın ne kadar haklı ve ileri görüşlü olduğunun ispatıdır!
Binali Yıldırım pek böyle konuşmazdı, bu seçimde o da böyle konuştu:
“Bu seçim, işgalcilere karşı istiklal mücadelesi seçimidir. PKK’yı, FETÖ’yü meşrulaştırmaya çalışanlara karşı milli liderin seçimidir.”
Evet gücü kaybetme korkusu ne müthiş bir duygudur ki böylesine saçma sapan laflar ettiriyor.
Eski hastalıktır bu bizde…
Uzayan bütün iktidarlar muhalefeti hain diye suçladı. Bir gün kitabını yazmak istiyorum bu hastalığımızın.
Binali Yıldırım Başbakanken TÜSİAD’ı ziyaret etmişti. Erdoğan’ın defalarca “ihanet” suçlaması yaptığı TÜSİAD!...
TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran Symes konuşmasında çok önemli bir uyarıda bulunmuştu:“Vatandaş dövizdeki dalgalanmaları derin krizlerle özdeşleştiriyor, ekonomideki sarsıntının, giderek yatırımların azalabileceği ve daha yavaş büyüyecek bir Türkiye’nin habercisi olduğunu görmeliyiz.”
Yedi yıla yakın zaman geçti… TÜSİAD’ın “Ekonomideki sarsıntının, giderek yatırımların azalabileceği” uyarısına keşke kulak verilseymiş değil mi? Geçen yedi yılda sadece popülizmle ekonomi şişirildi, hiçbir asli sorun çözülmedi, aksine enflasyon ve cari açık dehşet verici boyutlara tırmandı. Dışarıya beyin ve sermaye göçüyle büyük kayıplara uğradı.
...***
Faruk Çakır 30 Nisan tarihli Yeniasya gazetesinde, " Deprem unutulur mu?"başlıklı yazısını okuyucularla paylaşıyor.
" Kahramanmaraş merkezli depremlerden sonra yaşanan hadiselerden ders alıp almadığımız önümüzdeki yıllarda daha iyi anlaşılacak. İdareciler, “Her türlü tedbir alındı” demiş olsa da, vatandaş böyle düşünmüyor. TBMM Deprem Komisyonu Raporu açıklanmış ve haberlere bakılırsa bu raporla “165 ciddi tespit”e dikkat çekilmiş. Afyonkarahisar Milletvekili ve Deprem Araştırma Komisyonu Başkanı Veysel Eroğlu, komisyon raporunda dile getirilen tespitlerin çözümüne dair 295 tekliflerinin olduğunu söylemiş."diyen yazar, yazısının devamında şu ifadelere yer veriyor:
...***
Eroğlu, komisyonun kısa sürede 13 ayrı toplantı yaptığını, kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum teşkilatları, dernekler, üniversitelerden akademisyenleri dinleyerek Kahramanmaraş depremlerini en ince ayrıntılarına kadar incelediğini de kaydetmiş. (AA, 27 Nisan 2023)
Eroğlu, rapordaki tespit ve tekliflerinin bir kısmını söyle sıralamış:
*AFAD Başkanlığı yapılanmasında sahada daha etkin ve hızlı karar alınarak kaynakların doğru yönetilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu sebeple yetkilerin en alt müdür/grup başkanı seviyesinde dağıtılması sağlanarak afet yönetiminin sürekliliği sağlanmalıdır.
*Bütün Bakanlıklarda Afet ve Acil Durum Yönetimi Dairesi Başkanlığı kurulmalıdır.
*Büyükşehir ve il belediyelerinde Afet ve Risk Azaltma Daire Başkanlığı ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanlığı kurulmalıdır.
*1985 yılında, takriben 38 yıl önce, yürürlüğe 3194 sayılı İmar Kanunu günümüz şehircilik, planlama, yapı üretim ve denetim hizmet ihtiyaçlarına cevap veremez ve ulusal afet mevzuatıyla da kopuk bir durumdadır. Afet, koruma ve çevre gibi konularda politika ve ilmi gelişmeler ile uyumlu olan yeni bir mekânsal planlama anlayışının oluşturulan yeni bir İmar Kanunu hazırlanmalıdır.
*Depreme hazırlık ve deprem ile alakalı çalışmaların il esasında ele alınması için illerde Valilikler riyasetinde bir “Üst Kurul” teşkil edilmelidir. Bu kurulda belediyeler de dahil olmak üzere ilin ilgili kurumları yer almalıdır.
*Kentsel Dönüşüm uygulamasında riskli bölgelerin tespit edilerek, yapılacak uygulamanın bu risk durumuna göre öncelik sıralaması yapılmalıdır.
*Kentsel Dönüşümün en önemli bileşeni olan müteahhitlik sektörünün disipline edilmesi gerekmektedir.
*Zemin taşıma gücü zayıf olan bölgelerde zemin iyileştirme çalışması yapılması şarttır.
*Binalarda dükkân katı olarak kullanılan yerlerde depremin etkisi farklı olmaktadır. Dolayısıyla konutların altı mümkün mertebe dükkân ve mağaza olarak kullanılmamalıdır.
*Bazı belediyelerde yeterli sayıda teknik eleman olmamasına rağmen yüksek katlı binaların projeleri onaylanabilmektedir.
*Binaların özellikle bodrum katlarında kaliteli bir su tecridi yapılması gerekmektedir.
*Yetkin Mühendislik uygulamasının başlatılması gerekmektedir.