Şubat 12, 2016 07:32 Europe/Istanbul
  • vahdet
    vahdet

Geçen son iki programda Müslümanlar arasında vahdet ve birlikteliğin önemini Kur'an ayetlerinde inceledik ve peygamber efendimizin islam toplumu içinde vahdetin sağlanması ve güçlü kılınması yolunda sarf ettiği çabaları masaya yatırdık.

Hatırlanacağı üzere İslam dini ''La ilahe İllalah temelinde tefrikadan kaçınma ve İttihadın sağlanması gerektiği'' sloganı ile etnik ve kabileci şiddetli girişimleri önlemeyi başardığını anlattık. Böylece daima kanlı çatışmalara neden olan bu şiddet, Tevhide inanmakla ortadan kaldırıldı. Ayrıca geçen bölümde peygamber efendimizin rıhletin den sonra Sakife isimli olaydan söz ettik. O hazretin Müslümanların izzet ve azametinin devamı için onca siparişlerinin yanı sıra, Hz Muhammed'in (sa) rıhletinden sonra İslam toplumunda bir takım zıtlıklar ve ihtilafların ortaya çıkması için zemini hazırlayan bu olay daha sonra Ali (as)'ın dirayeti ve ön görülüğü sayesinde Müslümanların vahdeti etkilenmedi.

Halifeler döneminde Müslüman bölgelerin hızlı bir şekildi gelişmesinin yanısıra bir takım sorunlar da onlar arasında çıkmaya başladı, ancak bu ihtilaflar islam toplumunun vahdetini bozmadı. Etnik ve kabileci taasuplardan kaynaklanan bu sorunlar halifenin öldürülmesine kadar ilerledi, anacak İslam dünyasının tümü bir genel olarak tehditlere karşı korundu. İbni Mülcem eliyle şehid olan Hz. Ali (as)'ın şehadetinden sonra, cahiliye kinlerinin yeniden alevlenmesi sonucunda islam toplumunun vahdeti bir kez daha aristokrasi mizacı ile etnik ve kavmi taasuplara hedef alındı. Bu dönemde öncelikle halifenin seçiliş tarzı değişti ve miras yoluyla iktidar babadan oğula devredildi. Bu yüzden Muaviye de ahlaki , dini, siyasi veya halkın seçimi yüzünden değil sadece bu sisteme dayanan sebepler nedeniyle Yezidi'i kendi yerine bıraktı. Emeviler döneminde etnik ayrımcılığı ve ırkçılık tefrikaları politikaları izlenerekten, sosyal boşlukların da ortaya çıkması sağlandı.

Ö1rneğin Sasaniler silsilesinin hükümeti döneminde şahların zulüm ve isyanlarından bıkan İran halkı Adalet ve özgürlüğü simgeleyen islam dinine doğru yaklaştılar ve kendilerini Emevilerin islam dışı ve etnik temelli eylemlerinin karşısında buldukları zaman dönem hükümeti aleyhinde itirazlara başladılar. Bu dönemde ırkçı ve kabileci girişimlerden dolayı tefrikanın zemini oluşmaya başladı ,ancak merkezi ve otoriter siyasal bir sistem olduğu için islam dünyasında siyasi vahdet biraz korunmuş oldu. O zamana kadar geniş bölgelerde kendi yerini bulan islam dünyası müslümanların fetihlerinin İran, Rum, Şam,Mısır, Kuzey Afrika, Atlantik kıyısı, kafkasya, ceyhun ırmakları, Sint yarımadası ve İspanya'ya kadar uzamıştır ki merkezi hükümetin entegre sağlayan iç katmanları şiddetli bir şekilde sarsılmıştır.

Halkın kıyamı neticesinde şiddet bulan genel itirazlar Beni Ümeyye hanedanı için son aşamaydı. Emevilerin gerici düşünceleri nedeniyle, karşıtlar tüm müslümanları ırk ayrımı yapmadan ve onların İslama katıldıkları tarihi önemsemeden herkesin eşit oranda hukuktan yararlanması gerektiği ve zımmilerle bu şekilde davranılması gerektiğini istediler. Bu memnuniyetsizlikler çeşitli isyan kalıbında tecelli etti ancak bu itirazların içinde beni Ümeyye'nin gücünü sarsan tek hareket Aleviler ve Abbasiler hareketliliği idi. Aleviler ve Abbasiler birbirleriyle işbirliği yaparak Beni Ümeyye'yi hükümetten almayı başardı ancak ne var ki beni ümeyye'nin yerine Abbasiler geçti. Abbasiler hicri 132 yılında islam dünyasına musallat oldular ve adalet, takva ve mutluluk kavramlarında yeni bir sayfanın açılacağını iddia ettiler.

Abbasilerin adalet, takva ve mutluluk içerikli bir dönemin başlayacağını vaad ettiklerine rağmen bunların hiçbiri islam ümmetinde gerçekleşmedi, üstelik tefrika ve ihtilafların gündem konuları arasında gelmelerine neden oldu. Sadece Abbasi hükümetinin ilk yüz yılında İslam dünyasında siyasi otoriterin oluşması Harunurreşid hükümeti döneminde hissedildi. Reşidin ani ölümü , Emin ve Mamun isimli iki çocuğunun hükümet için rekabete girmesi, iç savaşın zeminini oluşturdu ve gittikçe islam dünyasında karışıklıklar Beni Abbas döneminde aşikar oldu. Örneğin Abdurrahman Emevi Endülüs'te özerk Emevi hükümetini kurdu. Ayrıca İran'ın Horasan,Maverunnehr ve Sistan bölgelerinde hükümetten ayrılma hareketleri faaliyete başladı ve merkezi hükümet için sorunlar oluşturdu. Mısır'da da özerklik için çok çaba harcandı. Mısır'da Tuluniye hükümeti kurucusu olan İbni Tulun saray tarafından gönderilen finans memurunu kabul etmedi ve kendisi masrafları kontrol etmeyi üstlendi. Fas ve El Cezair de İdrisiler hükümeti ele geçirdiler ve bir süre sonra Fatimi hilafeti Mısır'da kuruldu. Böylece merkezden kaçan bu hareketlerin oluşmasıyla Müslümanlar arasında kopukluklar da ortaya çıktı.

Siyasi ihtilafların şiddetlenmesiyle birlikte Yunan düşünceleri, felsefe ve yeni fikirlerin de ortaya çıkması islam toplumlarında ideolojik ve entelektüel çeşitliliğin yaygınlaşmasına sebep oldu. Böylece karşıt olan fikri ve ideolojik akımların şekillenmesiyle siyasi zıtlıklar da tamamlanmış oldu. Abbas halifesi bu çeşitli siyasi ve ideolojik düşüncelere hakim olabilmek amacıyla İslam mezheplerini ehli sünnetin 4 mezhebine dönüştürdü ,onları resmiyete tanıdı ve geri kalanı özellikle Şiiliği bastırdı. Mezheplerle ilgili bu girişimler sınırlı ölçüde düşünce ve amel arasında vahdeti sağlasa da kalıcı bir ittihadın oluşmasına engel oldu ve gittikçe hilafet makamı kendi iktidarını kaybetti. Öyle ki Al-i Buye döneminde bile kültür ve medeniyetin gelişmesinin yanı sıra vahdetin ana temelleri hayata geçmedi.

Selcuk Türklerinin Al-i Buye'yi yenmelri ve Bağdad'a girmeleri ardından, Ali Buye ile iyi ilişkiler içinde olan halife daha sonra Selcukluların etkisi altında kaldı. Selcuklar Şiiler için durumu zorlaştırarak çoğunluğun mezhebi olan Tesennüne sıcak yaklaşmaları ve Bağdad'ta Abbasi hilafetini onaylayarak otoriter siyasi bir sistemin kurulmasında adım attılar. Onlar islam toplumunu kendi denetimi altına alarak kendi siyasi irade ve gücü altında vahdete doğru yönlendirmeye çalıştılar. Bu arada Bağdad nizami medresesini kuran ve Müslümanların ideolojik ve mezhepsel ihtilaflarını gidermeye çalışan Hace Nizamul mulk Tusi'nin çabaları dikkate şayandır. O dönem şiilere yönelik samimi bir tavır içinde davranılmıyordu .Yönetimde hace Nizamul mulk'ün bulunması Melikşah Selcuki'ye ortadoğu'da kendi hükümetini kültürel ve askeri bir güce dönüştürmesine yardımcı oldu. Ancak bu nisbi siyasi gücü ve birlik Selcukluların topraklarında fazla sürmedi ve Hace Nizamul Mulkun katl edilmesiyle ve Melik Şah'tan sonra bu imparatorluk da bir çok tefrikalar ortaya çıktı.

Selcuklu topraklarında düzensizlik ve iç çatışmaların zirveye ulaştığı bir sırada özellikle Filistin ve Suriye'de beytul Mukaddes'e saldırmak Avrupa'nın şahları ve mezhebi şahsiyetleri için bir fırsat oluşturdu. Kilise'nin mezhebi makamları Müslümanlar arasında ihtilaf ateşini alevlendirmeye çalıştılar böylece Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında 200 yıl süren haçlı savaşların oluşması ortaya çıktı. Selcuk hükümetinin zayıflanması ve islam toplumunda tefrika'nın artmasının bir sonucu da Çengizhan'ın İran'a saldırısının zeminini hazırladı.

Melik şah Selcuk'tan sonra vahdet ve ittihad ruhunun Müslümanlar arasında canlandırılması, hükümeti güçlendirme suretiyle ve ayrıca çok çaba harcayan İbni Hobeyre ve Halife El nasir gibi şahsiyetler ehli tasavvuf ve fütüvvet'i hükümet ile birleştirmeye çalıştılar ki siyasi ayrımcılık müslümanlar arasında devam etti ve islam dünyasının büyük bir bölümüne hükümet eden Bağdad ve Harezmşah halifeler arasında düşmanlığı artırmış oldu.

8.y.y'ın başlangıcında Osmanlı Ordusu gücü ele alarak islam dünyasının en önemli gelişmesini oluşturdu, çünkü giderek Osmanlı devleti haçlılara karşı Müslümanların büyük gücü olarak ortaya şıktı. Osmanlı halifesi sultan Muhammed fatih tarafından fethedilen Kustantaniye, islam dünyasının ilgisini Osmanlı iktidarının gücüne doğru çekti. Müslümanlar Sultan Muhammed'i islamın kurtarıcı bir şahı olarak ve haçlıların zarar verici saldırılarının hasarlarını karşılayan birisi olarak tanındı ve bu mesele onun gücünü o kadar artırdı ki İstanbul islam dünyasının en güçlü bir merkezi haline geldi. Osmanlı hükümeti karışık bir ortamda haçlı savaşlardan sonra islam dünyasında bir merkez oluşturdu ancak bu iktidar sayesinde ittihad ve vahdetin Müslümanlar arasında tam anlamıyla sağlanmasını söylemek mümkün değil.017 015