Temmuz 09, 2016 09:15 Europe/Istanbul

24 Mayıs 2004 tarihinde El-kaide terör örgütüne bağlı silahlı milisler Arabistan’ın El Habr bölgesinde yer alan petrol tesisleri arasında bu ülkenin petro kimya tesislerini imha etmek amacıyla saldırı düzenledi.

Saldırıda bu bölgede yaşayan bir çok vatandaş ve yine tesislerde çalışan yabancı uyruklu çalışan insanlar hayatını kaybetti veya yaralandı. O günlerde dünya kamuoyu Suud – El-kaide arasında kurulan siyasi ittifaktan pek haberi yoktu, fakat şimdi Suud rejimi ile El-kaide terör örgütü arasındaki yakınlık gün ışığına çıktığı için bu bağlamda tüm kuşkular daaydınlanmış oldu.

O günlerde El-kaide terör örgütü Arabistan’ın El Habr petrol tesislerine düzenlediği saldırının amacını Arabistan devleti ve Batı’nın iktisadi çıkarlarına darbe vurma şeklinde açıkladı. Bu hedef görecede güzel gibi gözükmesine karşın gerçekte büyük bir yalandı. Gerçekte Suud rejimi ile El-kaide arasındaki gülü ilişki El Habr olayı ile başladı ve ardından Suud rejiminin El-kaide’nin selefi tekfirci düşüncesine mali ve askeri desteğini arttırması ile beraber  ve yine Afganistan’da Taliban örgütü, Pakistan’da Tayyibe ordusu ve Yemen ve Suriye’de El-kaide ve el Nusra cephesine verdiği mali ve askeri destekle bu ilişki doruk noktasına ulaştı.

İrlandalı ünlü gazeteci yazar Patrick Kokbern, Suriye’de terör örgütlerinin baş hamisi Arabistan olduğunu belirtiyor. Bu konuyu Amerikalı seçkin politikacı James Vulsi de doğruluyor ve Suud rejiminin Vahabi ideolojisi, El-kaide ve diğer tekfirci terör örgütlerinin içinde yetiştiği ve büyüdüğü topraklar olduğunu kaydediyor.

Yine Yemen’in Taaz eyaletinde çatışma sahası ve tarafların saflaşmaları ile ilgili raporlar, Arabistan’ın himayesi altında bulunan Yemen karşıtı  ittifaka bağlı güçler BAE ve Sudan’dan gelen güçler ve El-kaide teröristleri ortak bir cephede yer aldığını ve hep birlikte Yemen’in Ensarullah hareketine bağlı güçlerle savaştığını gösteriyor.

El-kaide terör örgütü Yemen’in güneyinde güçlü bir varlık sergiliyor ve varlığını da da takviye etmeye çalışıyor. Gerçekte El-kaide’nin Yemen kanadı bu örgütün bölgedeki en güçlü kanadıdır, öyle ki gözlemciler Yemen’de El-kaide olmazsa, örgüt dünyanın hiç bir yerinde olamayacağını belirtiyor. Nitekim Bin Ladin hanedanının kökleri de Yemen’in Hazr-i Mot kentine uzanıyor. Bu hanedan 1930 yılında buradan Arabistan’a göç etti.

Arabistan ve bir kaç Arap emirlikleri siyonistlerin hazırladığı bir komplo çerçevesinde geçen yılın Mart ayının sonlarına doğru Yemen’in istifa eden kaçak Cumhurbaşkanı Mansur Hadi’yi yeniden bu ülkede iktidarın başına geçirmek için Yemen milletine korkunç bir savaş dayattı.

Suud rejimi Yemen saldırısının amacını iktidarı Mansur Hadi’ye iade etmek ve Ensarullah hareketine bağlı güçleri Yemen’in çeşitli kentlerinden atmak veya onları teslim olmaya zorlamak şeklinde açıklıyor.

Ancak Arabistan Yemen milleti ve Ensarullah hareketinin direnişi ile karşılaştı ve böylece hiç bir hedefine ulaşamadı, fakat bu arada binlerce Yemenli masum insan katledildi ve bu fakir ülkenin altyapıları tamamen çöktü.

Öte yandan Yemen’de şom hedeflerine ulaşamayan Arabistan bu kez gayri meşru çıkarları doğrultusunda Yemen’de El-kaide terör örgütünden nemalanmaya başladı. gerçekte Suud rejimi onca geniş çaplı hava akınları ve en gelişmiş askeri teçhizatına karşın Yemen topraklarında El-kaide güçlerinin yardımı olmaksızın Ensarullah hareketine karşı hiç bir başarı sağlayamayacağını çok iyi biliyor, nitekim şimdiye kadar da böyle oldu ve Suud rejimi Yemen’de hiç bir hedefine ulaşamadı.

Gerçekte El-kaide terör örgütü Arabistan’da doğdu ve Riyad’da büyüdü ve şimdi de Suriye ve Yemen gibi ülkelerde Suud rejiminin gayrimeşru çıkarlarına hizmet etmeye çalışıyor, ya da daha doğrusu bu yönde kullanılıyor.

Alman politikacı Zigmore Gabrial dünyada radikalizm ve terörün kökleri Suud rejiminin Vahabi ideolojisine uzandığını ve Arabistan tarafından dünyaya yayıldığını belirtiyor.

Bu arada Suud rejiminin Suriye ve Yemen’de El-kaide ve IŞİD teröristlerine mali ve askeri yardımları, Suud hanedanının tutumunda ciddi çelişki yaşandığını ortaya koyuyor. Bu çelişkinin kökleri ise Vahabi ideolojisinin dar açısı ve şii inancı gibi ilerici bir düşünceye karşı hasmane tutumuna dayanıyor.

Gerçekte Suud hanedanının saçma ve kuruntulara dayalı politikaları ve bu politikalarda göze çarpan çelişki, Vahabi düşüncesi gibi gerici ve sapkın ve mesnetsiz bir ideolojinin İslam dünyasının en en gelişmiş ve en ilerici düşüncesi, yani şii düşüncesi karşısında acizliğinden kaynaklanıyor.

Ortadoğu bölgesinde yaşayan müslüman milletlere karşı komplo kurmak, Suud hanedanının El-kaide ve IŞİD gibi terör örgütlerine düşman olduğu iddiasının aslında büyük bir sahtekarlı olduğunu ve bu hanedanın tek amacı bu örgütlerin üzerinde bölgede gayri meşru siyasi hedeflerine ulaşmak istediğini ortaya koyuyor. Üstelik Arabistan’da çoğu gencin tekfirci, radikal ve terörist düşünceleri paylaşıyor ve bu yüzden Arabistan’ın başta El-kaide olmak üzere devlet terörünü desteklemesine şaşırmamak gerekiyor çünkü Vahabi Suudi düşüncenin temeli El-kaide ve IŞİD ideolojilerinin aynısıdır ve Suud rejimi de ABD ve korsan İsrail’in politikaları çerçevesinde El-kaide’nin şii düşmanlığı politikasını takip ediyor.

Ancak hakikat başkadır ve gerçek zafer öz İslam tealimine ve maarifine dayanan ilerici düşüncesine aittir. Bugün şii düşüncesi barış, insanseverlik ve insan eksenine dayanan en has ve en saf İslamî düşüncedir ve bu yüzden bedevi ve cahil Suud rejimi bu düşünce ile mücadele etmeye yönelmiştir. Ancak tarihin de ortaya koyduğu üzere, küresel siyonizm ve Suud rejiminin Vahabi ideolojisi beşeriyet karşıtı gayri meşru düşünceleri ile milletlerin istek ve iradesine karşı asla bir yere varamayacağı ve kesin hezimete uğrayacağı açıkça ortadadır.

Aslında Arabistan rejiminin Kuveyt’te Yemen barış müzakereleri devam ettiği halde Yemen’in çeşitli kentlerine hava akınlarını sürdürmesi, Yemen milletini temsil eden heyetlerden daha fazla taviz koparmak üzere baskı yapmaya çalıştığını gösteriyor. Ancak Arabistan’ın bu tutumu Yemen barış müzakerelerini çıkmaza sürükleyebilir. Bugün Arabistan’ın Yemen milletine karşı başlattığı saldırıların üzerinden biri yılı aşkın bir süre geçiyor ve Yemen halkı daimi ateşkesin bir an önce başlamasını ve ülkelerinde savaş ve akan kanın durdurulmasını bekliyor.

Bu çerçevede geçen ay Yemen’de oldukça kırılgan bir ateşkes başladı  ve Yemen Ensarullah hareketi ve eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih temsilcileri ile Yemen’in istifa eden kaçak Cumhurbaşkanı Mansur Hadi’yi temsil eden heyet arasında Kuveyt’te barış müzakerelerinin başlamasına imkan sağladı. Söz konusu müzakereler hala devam ediyor.

Kuveyt’te başlayan Yemen barış müzakereleri, Arabistan Yemen’e saldırdığı günden beri Yemenli tarafların başlattığı en zorlu ve en uzun süren müzakereleri oldu. Kuveyt müzakerelerinde Yemenli taraflar BM Yemen özel temsilcisi İsmail Veled Şeyh Ahmet’in katılımı ile ve ayrıca doğrudan bir dizi müzakereler gerçekleştirdi. Fakat müzakerelerin yönü ve sonucu hala belirsizliğini koruyor, çünkü Suud rejimi Mansur Hadi’yi temsil eden Riyad heyetine sürekli baskı uyguluyor ki bu da müzakerelerin askıya alınma riskini arttırıyor. Nitekim bu baskıların sonucunda 2 Mayıs tarihinde BM Yemen temsilcisi müzakerelerde ilerleme var şeklinde açıklama yaptığı bir sırada Riyad heyeti müzakerelerden çekildi ve böylece iki taraf arasındaki müzakere süreci bir kaç gün askıya alındı.

Riyad heyeti müzakerelerden çekilme gerekçesini Sana heyetinin ateşkesi ihlal etmesi şeklinde açıkladı. Oysa asıl Arabistan müzakere boyunca sürekli Yemen’e saldırılarını sürdürerek müzakereleri çıkmaya sürüklemeye çalıştı ve her defasında Kuveyt emirinin arabuluculuğu ile taraflar yeniden müzakere masasına geri döndü. Fakat bu sürecin bu şekilde devam etmesi ve Arabistan’ın ateşkesi ihlal etmesi ve Riyad heyetini oyun çıkarması, Kuveyt müzakerelerini çok kırılgan konuma getirdi, öyle ki uzun vadede başarısızlıkla sonuçlanabileceği konuşulmaya başlandı.

Gerçekte Arabistan rejimi Yemen’e yönelik saldırıların sürdürmek ve sürekli ateşkesi ihlal etmekle Kuveyt müzakerelerinde Ensarullah hareketini sıkıştırmayı ve daha fazla taviz koparmayı amaçlıyor. Bir başka ifade ile Arabistan Sana heyetine Suud rejiminin gözetlediği anlaşma olmazsa bir tek askeri seçenek geride kalacağını telkin etmeye çalışıyor. Nitekim Arabistan ve Riyad heyeti müzakerelerin siyasi yörüngeye girmesine mani oluyor, çünkü Yemen’de bir yılı aşkın ağır bedelli savaşın kendileri için önemli bir getirisi olmadığını hissediyor ve müzakerelerin ilerlemesi için de Ensarullah hareketinin bazı isteklerine boyun eğmek zorunda kaldıklarını görüyor ve bu yüzden müzakerelerin yolunda engeller çıkararak Ensarullah hareketini barış müzakerelerini bozmaktan sorumlu tutmaya çalışıyor.

Ancak Sana heyeti Arabistan’ın haksız isteklerine boyun eğmiyor. Sana heyeti, Yemen ordusu ve Ensarullah hareketi Yemen’de tüm siyasi grupları kapsayan yeni bir hükümet kuruluncaya dek silah bırakmayacaklarını vurguluyor.