Temmuz 17, 2016 08:19 Europe/Istanbul

"Genelde, zorluklar, yaşamın gizemli yapısının bir parçasıdır. Bazılarının dediği gibi aslında yaşam, tıpkı doğa gibi, yazların sıcak ve parlak güneşi ile kışların soğuk ve dondurucu havasının karışımıdır."

Günümüzde insan, bilim alanındaki hayret verici ilerlemelere rağmen bir çok psikolojik ve ruhsal sorunlar, çeşitli hastalıklar, sayısız savaşlar ve kanlı terör saldırılarından acı çekiyor ve yaşamındaki tüm konfora rağmen, tüm bu sorunlardan kurtulacak emin ve güven verici bir sığınak peşinde. Bu yüzden sürekli avareler misali her kapıyı çalmakta. Psikolog ve psikiyatrilere gidiyor fakat yine aradığı huzuru bulmamakta. Biraz huzurlu uyuyabilmek için sakinleştirici ilaçlar kullanır, bağımlılık uçurumuna düşer fakat yine aradığını bulamaz. Acısını hafifletmek için servet ve güç sahibi zenginlere sığınır, fakat bir örümcek ağına sarıldığını hisseder. Aniden pak fıtratı ve varlığının duru derinliklerinden, onu gerçek, halel bulmayan ve güven veren ilahi sığınağa götüren bir ses duyar. Ondan ellerini duaya açmasını, huzur içinde tüm isteklerini, arzularını, acılarını ve dertlerini, herkesten daha yakın olan ile paylaşmasını ister. Ve bu gerçeği Zümer suresinin 8. ayeti nasıl da güzel beyan ediyor: İnsana bir zarar dokunduğu zaman Rabbine yönelerek O’na yalvarır.

Yüce Allah, kullarına ne kadar yakın olduğunu göstermek ve onlara umut vererek, şüpheler ve umutsuzluklardan kurtarmak için Kur'an Kerim'in Bakara suresinin 186. ayetinin bir bölümünde şöyle buyuruyor: Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm...

Evet, dua, bizim melekut ile ilişki ve bağımızı kurar. Bizleri gerçek huzur kıyılarına ulaştırır. Öyle bir huzur ki ruh ve bedenimizi okşar. Öyle bir huzur ki içten ihlasla beraber olunca kalıcı olur ve insana anlatılmaz zevk ve güzellikleri armağan eder.

Tüm benliği ve varlığı, aşk ve arifane dua ve yakarışlarla yoğrulan Resul Ekrem –saa- şöyle buyuruyor: Dua, müminin silahı, dinin sütünü ve yerlerin ve göklerin ışığıdır. (Usûl el-Kafi, cilt 2, sayfa 468)

Duanın silaha benzetilmesi aslında insanın dua ile sorunlarla savaşabileceği ve zorluklara galip gelebileceği gerçeğini gözler önüne seriyor. Hiç şüphesiz bu silahla donatılan kişi, zorluklarda kendini kaybetmez, onlara teslim olmaz ve umutsuzluk uçuruma düşmez. Dua insanın dini inançlarının güçlenmesinde öyle bir konuma sahip ki Resul Ekrem –saa- ondan dinin sütünü olarak söz ediyor. Yüce Allah'a inanışı ayakta tutan ise sütündür; sütünü olmayan veya güçsüz sütünü olan bina pek fazla ayakta kalamaz.

Fakat bizim inanış yapımız güçlü olursa onun sayesinde huzura kavuşuruz.

Resul Ekrem'in sözündeki bir diğer önemli konu, duayı yerler ve göklerin aydınlığı ve ışığı olarak tanıtmasıdır. İnsan zorlukların karanlık ortamında kaldığı müddetçe, her zaman ıstırap, stres ve kaygı içinde yaşar, hareket ve umut gücünü kaybeder, durgunlaşır ve ayırt etme gücünü kaybeder. Fakat aydınlık ve ışık dolu bir ortamda yaşayan biri, huzur içinde yaşar, gönlü ferahlar ve aşk ile umutla dolu olarak çalışma yürütür. Dua, insan yaşamının iniş ve çıkışlarında da böyle bir rolü vardır.

Resul Ekrem dua hakkında şöyle buyuruyor: Dua, ibadetin beyni, ruhu ve canıdır. (Buhar, cilt 93, sayfa 300)

Resulullah'ın –saa- tabiri ile dua, ibadetin vücudunda tıpkı insanın vücudunda beyin gibidir. İçinde dua olmayan ibadetin manevi açıdan pek bir değeri yoktur. Zira ibadet ruhunu zedelerken, onu manevi ölümle tehdit eder.

İhtiyaç duygusu, insanın Allah katına dua etmesi ve O'na yönelmesine sebep oluyor. İhtiyaç duygusu, insanın kendini Yüce Allah'ın lütfüne muhtaç hissetmesi ve O'nun inayeti olmadan bir yere varamayacağından emin olmasıdır. Kur'an Kerim insanlarda bu duyguyu canlandırmak ve vücut tarlalarımızda ihtiyaç tohumlarını ekmek için Fatır suresinin 15. ayetinde şöyle buyuruyor: Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise her bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye hakkıyla lâyık olandır.

Resulullah, Yüce kutsi Zat'ın karşısında ihtiyaç duygusunun en bariz örneğidir. O hazret tüm benliği ve vücüdü ile kendini engin lütfe muhtaç biliyordu. Resul Ekrem –saa- bu konuda şöyle buyuruyor: Yüce Allah, kendisinden bir hacet isteyerek, duada onun için direnen kişiyi bağışlar. (Usûl el-Kafi, cilt 2, sayfa 475)

İhtiyaç duygusu ile Allah'a hacet elini açan ve icabet edilmesi için direten kişi, isteklerinin nihayetinde gerçekleşeceğinden emin olması gerekir. zira Yüce Allah kullarının dualarını icabet edeceğini garantilemiş ve  Kur'an Kerim'in Mu'min suresinin 60. ayetinin bir bölümünde şöyle buyuruyor: Rabbiniz şöyle dedi: Bana dua edin, duânıza cevap vereyim...

Yüce Yaratanı'nın vaatlerine tüm yaşamı boyunca güvenen  Hz. Muhammed –saa- vahiy kelamından esinlenerek şöyle buyuruyor: Allah dergahına dua edin ve O'nu çağırın. Emin olun ki isteğinizi icabet eder. (Buhar, cilt 93, sayfa 305)

Evet, ilahi dergahtan nereye gider, nereye sığınırsak, isteklerimizin gerçekleşeceğinden asla emin olamayız. Allah ile kurulan bağdan duyulan huzuru asla başka yerde tecrübe edemeyiz. Eğer güç ve servet odağına ihtiyaç elimiz uzatır avuç açarsak, ya umutsuzca geri döner ya da isteklerimiz bin bir diyet borcu ile karşılanır. Fakat Yüce Allah kullarına asla böyle davranmaz hatta sonunda onlara şefkatle yaklaşır ve onların isteklerini icabet eder. Resulullah –saa- bu bağlamda, bizim için inanılması zor olan, Allah'ın kullarına karşı böyle davranabileceği aklımızın köşesinden bile geçmeyen bir vecizi var. O hazret şöyle buyuruyor: İşte sizin Allah'ının hayalı ve bağışlayandır ve kulunun O'na ihtiyaç elini uzatıp boş geri çevirmekten kaçınır. (Kenz-ul-emal, cilt 3128)

İslam'ın yapıcı ve asil öğretileri uyarınca, insanın dua halinde sadece kendi isteklerine dikkat etmemesi daha uygun olur. İnsan bu zamanda başkalarının isteklerine de dikkat etmesi gerekir. O zaman ellerini duaya açıp bu şekilde diğer insanlarla dayanışma ve dert ortaklığında olduğunu göstermeli. Hiç şüphesiz böyle bir dua, daha çabuk icabet edilir.

İslam Peygamberi –saa- asr-ı saadet döneminde İslam toplumunda dayanışma ruhunu güçlendirerek, her zaman Müslümanları vahdet ve dayanışmaya çağırdı, öyle ki değerli ve öğretici vecizlerinden birinde şöyle buyuruyor: Sizlerden biri ellerini duaya açtığında, herkesi düşünmesi daha iyidir. Zira bu dua daha çabuk icabet edilir.

Ve sözün sonunda duanın sadece İslam dinine has olmadığını söylemek gerekir. tüm semavi dinlerde dualar ve dua etme törenleri ve âdâbı var. Bu yüzden Kur'an Kerim'de bir çok ayette, Hz. Adem, Nuh, İbrahim, Süleyman, Yunus, Yusuf, Musa, Zekeriya ve Hz. İsa –as- gibi ilahi peygamberlerin dualarına değiniliyor. Bu konu duanın insanın var olduğu ilk günden itibaren varlığını ve tüm insanların her zaman ve asırda duaya, Yüce Allah ile dertleşme ihtiyacını tüm benlikleri ile  hissettiğini gösteriyor. Zira insan özellikle de zorluklarda ve yaşamın çıkmazlarından kurtulmak için, varlığın kaynağına doğru ellerini duaya açar ve böylece huzur sahillerine ulaşır. 009