Batı’da insan hakları ihlalleri - 11
Son günlerde Amerika’da başkanlık seçim kampanyaları iyice kızıştığı gözleniyor.
Amerika’da başkanlık adayları rakipleri geride bırakmak için yoğun çaba sarf ediyor. Ancak seçim kampanyaları sırasında iki büyük siyasi partinin adayları bir yandan rakiplerini devre dışı bırakmaya çalışırken, öbür yandan da Amerikan toplumunun uğraştığı bazı sıkıntılara işaret ediyor. Bu sıkıntılar ise insan hakları ihlali alanında ciddi sıkıntılar sayılıyor.
Amerika’da başkanlık seçimlerinde yürütülen seçim kampanyalarını ve seçimlerde aday olan adayların izledikleri çizgileri ve yaptıkları propagandaları incelediğimizde, adayların eşitlik, insan hakları, sosyal refah ve benzeri bir çok sloganı kullandığını görüyoruz. Ancak Amerikan toplumuna daha titiz bir şekilde baktığımızda, bu kez medeniyet ve insan kerametini koruma ve geliştirme gibi ince bir katmanın altında hala ciddi ve derin çatlakların bulunduğu göze çarpıyor. Bu çatlaklar ve kırıklar arada bir toplumun bir köşesinde dışa vuruyor. Nitekim Amerika gibi insan hakları ve insani kerameti koruduğunu ve geliştirdiğini iddia eden bir ülkede vatandaşların en temel haklarının ihlal edilmesi sosyal aktivistleri hayrete düşürüyor.
Yaşam hakkı ve güvenlik, en temel insan haklarından sayılır ve uluslararası belgelerde, ülkelerin anayasalarında ve evrensel insan hakları bildirgesinde bu hak üzerinde vurgu yapılmıştır. Her devlet vatandaşlarının can güvenliğini temin etmek ve huzur içinde yaşamalarını ve güncel hedeflerini izlemelerini güvence altına almakla yükümlüdür. Devletlerin her alanda uyguladığı politikalarda ise insan hakları ve temel haklar gözetilmelidir. Buna karşın son dönemde Amerika’nın en temel sorunlarından biri, bu ülkede özellikle ateşli silahlarla başta olmak üzere her türlü şiddet ve cinayet oranının korkunç boyutlarda artış kaydetmiş olmasıdır. Amerika’da silah taşımanın serbest olması ve silah üretin firmaların güçlü lobilerinin sahip olduğu nüfuz ve bu kesimin iktisadi çıkarlarını kamu çıkarlarına tercih etmesi, Amerika’da silah serbestliğine getirilecek her türlü kısıtlamayı engelleyen başlıca etkenlerdir.
Amerika’nın demokrat partisinden başkanlık için aday olmaya çalışan eski Dışişleri Bakanlarından Hillary Clinton, Bufalo kentinde taraftarlarına hitaben yaptığı konuşmada bu temel soruna işaretle her yıl Amerika’da 33 bin insan ateşli silahlarla öldürüldüğünü ki bu da her gün 90 kişinin silahla vurularak öldürüldüğü anlamına geldiğini belirtti. Clinton Başkan seçildiği takdirde en önemli önceliklerinden biri silah taşıma özgürlüğünü sorununa çare bulmak olduğunu belirterek şöyle dedi: bence biz akıllı bir ülkeyiz ve insanların canını korumak için bir şeyler yapabiliriz. Gerçi ben bütün herkesin canını koruma sözü vermiyor, ama kesinlikle silahları ulaşmamaları gereken insanların ulaşabilecekleri noktalardan uzaklaştırabiliriz.
Ancak Amerika’da en büyük utanç kaynağı olan durum, Amerikalı vatandaşların bu ülkenin resmi polis gücü tarafından adeta sistematik bir şekilde katledilmeleridir. Ve daha büyük talihsizlik ise, Amerikan yargısını bu bağlamda suç işleyen polisleri yargılamaya pek istekli olmamasıdır. Bu noktaya demokrat partinin diğer aday adayı Bernie Sanders’in sözlerinden da anlamak mümkün. Sanders, Güney Carolina eyaletinde düzenlenen ön seçimlerin sırasında yaptığı konuşmada, Amerikan adalet bakanlığı, ülke genelinde polis memurlarınca öldürülen vatandaşların dosyalarıyla ciddi bir şekilde ilgilenmekle yükümlü hale getirilmesi gerektiğini belirtti. Sanders seçim kampanyası sırasında yaptığı konuşmalarda her vakada Amerika adalet bakanlığının araştırma yapması gerektiğini belirterek Başkan olduğu takdirde polis teşkilatını silahsızlandıracağını, böylece polis teşkilatı da işgalci bir ordu gibi halka davranamayacağını ileri sürdü.
Amerika’da ırkçılık 17. Yüzyılda kölelik düzeni ile beraber başladı ve çağımıza kadar devam etti. Amerikalı siyahilerin lideri Martin Luterking’in benim bir rüyam var başlıklı ünlü konuşması üzerinden uzun yıllar geçtiği halde Amerikalı siyahiler bu ülkeyi yöneten devletin ırkçı politikaları yüzünden hala mağduriyet ve yoksulluk gibi olumsuz şartlar altında yaşıyor.
Amerika’da ırkçılığın en bariz örneklerinden biri ise, beyaz polislerin siyahilere karşı tutumudur. Nitekim Amerika’da ırkçılığın yaygın olması polis memurlarını çeşitli eyaletlerde siyahi zanlılara rahatça ateş açmalarına ve onları öldürmelerine yol açıyor.
Son iki yılda Amerika yönetimi sürekli savunmasız siyahi zanlıların beyaz polislerce vurularak öldürülmeleri yüzünden geniş çaplı eleştirilere maruz kaldı. Bu arada polislerin cinayetleri Amerika genelinde düzenlenen geniş çaplı protesto eylemleri ile protesto edildi.
Demokratların aday adayı Bernie Sanders bir konuşmasında Amerikan toplumunun bir başka acı gerçeğine yani siyahilere karşı ırkçılığa ve ayrımcılığa işaret ederek şöyle diyor: siyahiler ve beyazlar eşit oranda uyuşturucu kullanıyor, fakat bir siyahinin uyuşturucu kullanma suçundan tutuklanma ihtimali bir beyaza kıyasla dört kattır.
Uluslararası af örgütü ise Şubat 2016’da yayımladığı raporunda Amerikan yargı sisteminde ırkçılık ve eşitsizlik had safhada olduğunu, beyazlarla siyahilerin uyuşturucu madde ile ilgili suç oranı eşit olduğu halde siyahilerin bu suçtan ötürü yakalanma oranı beyazlara kıyasla çok daha yüksek olduğunu belirtti.
Raporda siyahiler Amerikan nüfusunun sadece %13 kadarını oluşturduğu, fakat uyuşturucu madde suçundan tutuklanan siyahilerin oranı %29 olduğu vurgulandı.
Rapora göre, siyahilerin bu suçtan ötürü tutuklanma oranı beyazlara oranla 6 kat fazladır. Raporda ayrıca Amerikalı siyahların beyaz polislerce katledildiğine işaret ederek federal yönetim her yıl kaç vatandaşın bu şekilde polis tarafından öldürüldüğü hakkında hiç bir rakam açıklamadığı vurgulanıyor.
Ancak Amerika’da kendisi ve düşünceleri insan hakları ve vatandaşlık haklarının ihlali alanında ciddi sorunlara yol açabilecek başkanlık adaylarından biri cumhuriyetçi partinin aday adayı Donald Trump ve ırkçı düşünceleridir. Trump ırkçı düşünceleri ve ortaçağ işkencelerinin ihya edilmesini arzu eden barbarlık ve şiddet yanlısı edebiyatı ve başka ülkeleri yok etme anlayışı ile Amerika’nın uluslararası camia karşısında sorumluluklarını hiçe sayarak başkanlık seçim arenasına ayak basan sapkın bir ırkçıdır. Burada dikkat çeken nokta, Trump’un bu tür şiddet yanlısı düşüncesi ile Amerika gibi sözde kalkınmış ve gelişmiş bir ülkenin içinden çıkmış olması ve bu ülkeyi yönetmek istemesidir. Bu süreçte büyük talihsizlik olan durum ise Amerikan toplumunda Trump’un bu tür tehlikeli ve insanlığa sığmayan düşüncelerinin büyük destek görmesidir ki bu da Amerikan toplumunun alt katmanlarındaki çatlakları ve bu ülkenin ortaçağa geri dönme eğilimini ortaya koymaktadır.
Trump’ın sürekli vurguladığı bir konu ise müslümanların ihraç edilmesi ve bu kesime karşı kin ve nefret duygusunu körüklemesidir. Oysa evrensel insan hakları tüm insanların hür ve eşit haklarla dünyaya geldiğini vurguluyor.
Irkçılık ve dini ve etnik nefret, ta eski çağlardan beri insanları birbirine karşı kışkırtmak ve çatıştırmak için kullanılan bir araç olmuştur. Bu araç bazen beyazları siyahilere ve bazen renkli derilileri beyazlara ve bazen gayri müslimleri müslümanlara ve bazen de Avrupalıları göçmenlere karşı kışkırtmakta kullanılmıştır.
Aslıda bazı devletlerin stratejileri hedef toplumu zayıf düşürmek için bu tür ihtilafları körüklemeye ve böylece kendi gücünü hakim kılmaya dayanır. Bu devletler sosyal, iktisadi, kültürel, siyasi ve hatta askeri amaçları uğruna azınlıkları baskı altında tutar. Yine devletlere bağlı nefret yaratan akımlar medya gücünü kullanarak toplumda çoğunluğu azınlığa karşı kışkırtır ve böylece azınlıkların temel hakları, canı ve malı tehlikeye girer.
Oysa her türlü ırkçılık, dini ve etnik ayrımcılık uluslararası medeni ve siyasi haklar misakının 20. Maddesinin ikinci bendine göre kesinlikle yasaktır. Bu bentte her türlü ayrımcılığı veya çatışmayı körükleyecek dini ve etnik veya ırka dayalı kin ve nefrete çağrı yapmak yasak olduğu vurgulanır. Buna göre ırkçılık ve dini ve etnik nefreti körüklemek ve bu tür düşünceleri yaygınlaştırmak suçtur. Ancak Trump başkanlık seçimlerinde rahat bir şekilde müslümanları hedef göstermekte ve ırkçılığı ile kendisi gibi düşünenleri müslümanlara karşı kışkırtmaktadır.
Aslında Amerika’da başkanlık adaylarının görüşleri, bu ülkede derin sosyal çatlakları gün ışığına çıkarmaktadır, fakat süremizin kısa olması yüzünden bu çatlakların tümünü bir bir irdelemenin mümkün olmadığını belirtmek isteriz.
Ancak adayların görüşlerinden elde edilen sonuç ise, Amerika yönetiminin kendini dünyada demokrasi bayraktarı bildiği halde Amerikan toplumunda insan hakları alanında derin çatlakların var olduğu ve bu toplumda ırkçılık ve ayrımcılığın had safhada olduğu gerçeğidir.015