Ağustos 10, 2017 17:04 Europe/Istanbul

Bugünkü sohbetimizde İngiliz Müslümanlara karşı terör olayları ve olaya karşı çeşitli tepkileri ele alacağız.

Son 3 ayda İngiltere’de gerçekleşen 4. terör saldırısında ölenler Müslümandı. 19 Haziran sabahın erken saatlerinde bir grup Müslüman sabah namazı ardından cami çıkışında bir minibüs tarafından ezildiler. Olayda bir kişi ölürken 8 kişi de yaralandı. Britanya Müslüman Konseyi Genel Sekreteri Harun Han, Twitter mesajında, “bir kamyonet, camiden yeni çıkmış mümin Müslümanları ezdi. Bu olay kasten yapıldı.” Yazdı.Britanya Müslüman Konseyi Genel Sekreteri, bu olayın “kasten” ve “İslamofobi” sonucu yaşandığına işaretle, camiler etrafında güvenlik tedbirlerinin artmasını istedi. Londra belediye başkanı Sadık Han yayınladığı bildiride şöyle yazdı:Bu saldırı, Ramazan ayında kendi dualarını bitiren namaz kılanlara kesinlikle kasten yapıldı. Bu olay daha önce ingiltere’de yaşanan terör saldırılardan 3 önemli farkı vardır. Birincisi kimse önceki terör olaylarında olduğu gibi burada terör failinin dininden söz etmedi. İkincisi şimdiye kadar ne IŞİD ve ne başka bir terör veya tekfirci grup, Londra Müslümanlarına yönelik saldırı sorumluluğunu üstlenmedi. Önceki terör saldırılarda her şeyden önce tüm parmaklar, Müslümanları olayların suçlusu olarak gösteriyordu. Olaydan bir süre sonra da IŞİD veya el-Kaide saldırı sorumluluğunu üstlenirdi. Bu suçlamalar ve olayların sorumluluğunun IŞİD ve el-Kaide tarafından kabullenilmesi, Avrupa’da İslamofobi ve İslam düşmanlığının yayılmasına sebep oldu. Üçüncü farklılık ise pazartesi londra’da yaşanan terör olayının önceki olaylara nazaran daha az gündemde ve haber bülteninde yer almasıdır. Bu olayın İngiltere siyasi ve medya çevrelerinde yankısı çok kısıtlı idi.

Londra’da namazdan çıkan Müslümanlara saldırı sebebinin kökleri, Avrupa ülkelerinde ırkçılık, ayırım, İslamofobi ve İslam düşmanlığında yatmakta. Siyasi ve medya çevrelerinin yanısıra Avrupa istihbarat ve güvenlik kurumları Avrupa’da yaşanan terör olaylarının temelinin, İslam’ın aşırıcılığında yorumlayarak yaygınlaştırıyorlar. Bu yüzen Avrupa’da her terör olayı ardından önce failin mezhep ve daha sonra nereli olduğu konusu gündeme geliyor. Bu yüzden londra’da kurbanları Müslüman olan pazartesi günkü terör saldırısında failin mezhep ve nereli olduğu konusuna değinilmedi. Zira bu olay daha önce yaşanan olaylardan farklı idi.Olayın faili 48 yaşında Hristiyan bir adamdı ve saldırı sırasında “ tüm Müslümanları öldürmek istiyorum” şeklinde bağırıyordu. Şimdi saldırı failinin Hristiyan olması nedeni ile Hristiyanlığın terörizmi yaydığını söyleyebilir miyiz?Dünyada hiçbir yorumcu, Londra Müslümanlarına yapılan saldırı hakkında böyle bir yorum yapmadı. Fakat neden Avrupa yetkilileri bu kıtada ve dünyada yaşanan terör olaylarını islami öğretilerle bağdaştırmak istiyor? Zira onlar bu yoldan tüm Müslümanları terörist ve birer yürüyen bomba olarak tanıtmak istiyor. 

Avrupa güvenlik ve istihbarat kurum ve teşkilatının, terör olaylarına karışan Müslüman zanlılara karşı davranışları, benzer şekilde suçlanan Müslüman olmayanlarla aynı değildir. İşin ilginç tarafı, cinayet işleyen gayrı Müslimlerin saldırılarını terör olayı tanımamalarıdır. Bu olayların hemen ardından psikologlar ve kriminal uzmanlarından bir ekip, olayı incelemek üzere kurulur. Fakat terör faili Müslüman olunca veya Müslüman bir ülkeden gelince her şey değişir. Saldırı sebebi bellidir ve incelemeye gerek kalmaz, siyasi ve medya çevreleri hemen terör olayını incelemeye ve yorumlamaya başlarlar. Batının siyasi ve medya edebiyatında terörizm ve terörist kelimeleri Müslüman ve İslam ile eş anlamlıdır.

Batılı hükümetler, yetkililer ve medyanın izlediği bu politika tamamen güdümlüdür. Müslüman ülkeler dünyanın stratejik coğrafi, tabii, ekonomi, siyasi ve kültürel bölgelerinde yer alıyorlar. Batılı ülkeler eski Sovyetler Birliği’nin dağılması ardından bu bölgenin çok boyutlu stratejik konumundan yararlanmak ve nüfuzlarını pekiştirmek için islami ülkelerde düşman oluşturma ve başkalaştırmaya ihtiyaçları vardı. Böylece batı dünyası ve başında da Amerika ve İngiltere, Ortadoğu bölgesinde adalet talep, barış yanlısı ve sultacılığa karşı olan İslam’a karşı İslam ülkelerinde aşırıcı ve tekfirci akımları desteklediler. Onlar bu siyaset sayesinde hem İslam’ın çehresini zedelediler hem de aşırıcılıkla mücadele bahanesi ile bölgede müdahaleci ve yayılmacı siyasetlerini haklı çıkarmaya çalıştılar.

 İngiltere başbakanı “Theresa Mary May”in 3 yıl önce yaptığı konuşması, İngiltere hükümeti ve diğer Avrupalı ülkelerin İslam düşmanlığı politikasını açıkça belirtiyor. May’in sözleri batılı siyaset adamlarının İslam’ın barış yanlısı ve adalet talep öğretilerini çok iyi bildiklerini, bu bilgiye rağmen tekfirci ve terör akımları ve bu akımları yaymaya çalışan hükümetleri desteklediğini gösteriyor. İngiltere başbakanı May 3  yıl önce ve Suriye’de acı bir şekilde IŞİD tarafından öldürülen İngiliz insan hakları aktivisti David Haines’in ölümü ardından IŞİD terörü hakkında şöyle diyor:“Onlar kendilerine islami hükümet adı veriyorlar, fakat bırakın sizlere gerçeği söyleyeyim; onlar ne hükümetler ne de islami, bu nefret dolu ideoloji, gerçek İslam ile hiçbir ilişkisi yoktur.” Theresa May o dönemde içişleri bakanı idi. Fakat bu sözler, dönemin hükümet ve Avrupalı yetkililerin Suriye ve Irak ile ilgili siyasetleri ile uyuşmadığı için bir yankı bulmadı. Gerçi May, IŞİD’in ingiltere’de son 3 ayda 3 terör saldırının sorumluluğunu üstlenmesine rağmen, bu sözleri bir daha asla tekrarlamadı. May belki de bu sözleri İngiliz insan hakları aktivisti David Haines’in acı ölümünden sonra, duygulu bir anda söyledi ve ardından söylediklerinden pişman oldu; zira May IŞİD’in mahiyeti hakkında bir daha konuşmadı. 

Theresa May o konuşmada, kendisinin Kur'an-ı Kerim’i iyi bildiğini gösteren önemli olan diğer bazı noktalara da değindi. Eğer birisi bu konuşmayı yapanın kim olduğunu bilmezse, Müslüman bir alimin konştuğunu zannedebilir. May şöyle diyor:Kur’an, “Biz, sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Ve sizi milletler ve kabileler kıldık ki, birbirinizi tanıyasınız” diyor. Kur’an “dinde hiçbir zorunluluk yok” diyor. Öyle ise izin verin bu salondan, aşırıcıların aramızda asla tefrika oluşturamayacakları mesajını duyuralım. Bırakın, İslam’ın barış dini olduğu ve bizim düşmanlarımızın ideolojisi ile hiçbir ilişkisi olmadığı mesajı buradan dışarı çıksın. Ve izin verin İngiliz Müslümanlarla omuz omuza duralım; onlar ki toplanarak şöyle diyorlar “benim adıma değil”. Biz bu ideolojiyi yenmek için elimizden geleni yapmalıyız ve genç İngiliz Müslümanların aşırıcı olmalarını engellemeliyiz. 

İngiltere’nin muhafazakar başbakanı, İslam dininden mükemmel bilgiye sahipken IŞİD’e destek veren, radikalizm ve terörü finanse eden Suudi Arabistan ve BAE’yi ziyaret ederek milyar dolarlık silah anlaşmasına imza atıyor. Bu yüzden İngiltere hükümeti, Suriye ve Irak’tan Avrupa kentlerine kadar tekfirci teröristlerce işlenen cinayetlerin suç ortağıdır.