Ağustos 14, 2016 08:26 Europe/Istanbul

Bugünkü sohbetimizde sekularizm ve İslam’ın talim ve terbiye gibi önemli bir meseleye farklı yaklaşımlarını masaya yatırmak istiyoruz.

Terbiye, düşünürlerin kolay kolay tanımlayamadığı kavramlardan biridir. Alman ünlü filozof Emanuel Kant gibi bazı talim ve terbiye filozofları terbiyenin tanımlanmasının zorluğu, terbiyenin mahiyetinden kaynaklandığını belirtiyor. Kant, insanların düşündüğünün aksine talim ve terbiye, beşeriyetin karşı karşıya bulunduğu en büyük zorluk olduğunu belirtiyor.

Bazı kanaat önderlerine göre terbiye toplumun tüm bireylerini kapsayan sürekli ve geniş kapsamlı bir faaliyettir. Bu faaliyet, yani terbiye, insanın varlığının tüm boyutlarını ve bireysel, sosyal, iktisadi ve kültürel gereksinimlerini ve yine insanın kemale ermesi için ihtiyaç duyduğu her şeyi gözetlemesi gerekir. Ancak talim, bir dizi bilgi ve malumatın öğretmenden öğrenciye intikal ettirme işidir. Yani bir bakıma talim, terbiyenin altında ve onun bir aracı sayılabilir.

İnsanoğlu karmaşık bir mahluktur, öyle ki varlığının bir çok boyutunun üzerindeki sır perdesi hala düşünürler için aralanamamıştır. Terbiyenin konusu da şu bilinen karmaşık insandır. Bu yüzden bir terbiye nizamını tanımlamanın ilk adımı insan bilimi veya insanı tanıma bilimidir.

Sekular terbiye insana hümanist bakış temeline göre inşa edilmiştir. Fakat hümanizmin alemin ekseni olarak tanımladığı insan, insan gerçeğinin sadece bazı bölümlerini kapsamaktadır. Hümazime göre insan hür ve kendi haline bırakılmış bir varlıktır ve kendi istek ve eğiliminin dışında her türlü görev ve sorumluluk ve zorunluluktan bağımsızdır. Böyle bir insan Allah’tan ve yardımlarından bağımsız tasavvur edilir ve ancak onun istek ve iradesi alemdeki kanunları ve ilişkiler belirler. Hümanizm beşeri sorunların çözümü ve varlık aleminin gerçeklerinin beyanı konusunda her türlü doğa ötesi varlığı reddeder.

Günümüzde bir çok Batılı ülkede eğitim sistemi sekular temellere dayanır. Sekular eğitim sisteminin bir özelliği, okullarda ders müfredatının içinden dini dersleri çıkarmaktır ve bu sistemde İslamî tesettür veya namaz kılmak için her türlü dindarlık simgesi reddedilir. Özgürlüğün beşiği olduğunu iddia eden Fransa’da başörtülü müslüman kız öğrencilerin okullara girişi bu yüzden engellendi ve yasak ilan edildi. Amerika okullarında ise eğer bir öğrenci bir başka öğrencinin namaz kılmasına itiraz edecek olursa, okul müdürü namaz kılan müslüman öğrenciyi cezalandırmak ve hatta okuldan atmak için yetkilidir.

Gerçi Batı’da hristiyanlar için dini okul açmak serbesttir, fakat diğer okullarda dini değerleri gündeme getirmek yasaklanmıştır.

Öte yandan bazı doğulu ülkeler de Batı’yı izleyerek eğitim sistemlerini sekular eğitim sistemine göre düzenlemiştir. Hindistan ve Japonya bu ülkelerin örnekleridir.

Aslında tüm bu anlatılanlar sekularizmin eğitim sisteminde görece tezahürleridir, oysa sekularizmin talim ve terbiye üzerindeki tesiri çok daha derin sayılır. Bir sekuların terbiye olarak tanımladığı şey, tecrübe bilimin açıkladığı ve akli ve tecrübi kriterlerin ölçüp tartabildiği insan varlığının bir bölümüdür. Sekularizmin amacı, bu dünyadan daha fazla keyf ve zevk alabilecek ve aynı zamanda sosyal düzeni bozmayacak şekilde yaşayan bir insan yetiştirmektir. Bu insan bireysel özgürlüklerden daha ötede değer tanımamalı ve adalet ve diğer insanları faziletleri de sadece bireysel özgürlüğün hizmetinde görmelidir.

Sekular terbiyenin sonuçlarını en iyi biçimde Batılı düşünürlerin sözlerinde görmek mümkün. Ünlü tarihçi Vildorant şöyle diyor: Biz, yüz binlerce okulu olan bir milletiz, ama terbiye edilmiş seyrek sayıda insan bulabiliyoruz. Sadece bilime dayalı bir terbiyenin ürünü, bir araç yaratmaktır ve insanı güzelliklere yabancı yapar.

Fransız bilgin Aleksis Karl ise şöyle diyor: gerçekten birinci ve ikinci dünya savaşlarının ateşini yakanlar ve onca ölümcül silahı depolayan devlet adamları terbiye ve tezkiye’den soyutlanmış eğitim sistemlerinden mezun olanlar değil midir?

İslam dini her yerde tezkiye ve talimi yan yana getirmiş ve Kur'an'ı Kerim bir çok yerde tezkiye ve terbiyeyi talimden önce zikretmiştir. Bu durum, İslam dininin talim ve terbiyeye verdiği önemi gösterir. İslam öğretilerine göre ilim öğrenmek her müslüman kadın ve erkek için vaciptir. Fakat buna karşın ancak insanı kemale erdiren ilim değerlidir. İslam açısından her türlü ilim, hatta kimya, fizik, matematik ve tıp ilahi ve insani değerler çerçevesinde öğrenilebilir ve ancak bu durumda değer kazanır. Buna göre İslamî talim ve terbiyede esas hedef ve öğrenmenin sonucu önemlidir ve bu hedef, terbiye ile anlam kazanır.

Terbiye, insanın tüm kabiliyetlerini ve potansiyellerinin kemale ermesi için geliştirmek ve ortaya çıkarmaktır. Biraz önce sekularizmin insanı tanımak için kullandığı araç ve gerecin eksik olduğunu ve tanımladığı insan, bir insanın tüm boyutlarını kapsamadığını anlatmıştık. Sekular bir insan bilimcisi asla insanın tüm kabiliyetlerini ve yeteneklerini bildiğini iddia edemez. Oysa İslam dini, insanı akıl ve tecrübe gibi tanıma araçlarının yanı sıra, yakini tanım kaynağı olarak vahiy kaynağından yararlanarak insan varlığının en asil boyutu, yani ebedi ruhunu tanıyabilir. Bu vahiy, insanı yaratan Allah tarafından gelir ve Allah insan varlığının tüm sırlarını ve inceliklerini en mükemmel biçimde bilir. Allah insanı hikmetli bir hedef uğruna yaratmış ve dünyevi yaşamını, ebedi yaşamının kısa bir hazırlığı olarak belirlemiş ve ona kemale erme fırsatı tanımıştır.

İslam dininde talim ve terbiyenin konumu, peygamberlerin Bi'set hedefi kadar yücedir. Kur'an'ı Kerim Al-i İmran suresinin 164. Ayetinde şöyle buyurur:

Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur.

İslamî terbiye yöntem ve hedef itibarı ile sekular terbiyeden farklıdır. Kur'an'ı Kerim müfessirleri ve İmam Humeyni –ks– ve allame Tebatebai gibi İslam alimleri, insan, ta baştan insan olma yeteneğine sahip olan bir mahluk olduğuna inanıyor. İnsanın içinde hem hayvani ve hem insani yüce eğilimler yer alıyor ve Allah teala insanı, kendi mahiyetini belirlemekte hür bırakmıştır. Eğer doğumdan sonra ebeveyn ve toplum doğan yeni insanın insani yönlerini terbiye eder ve onun en şayeste biçimde yetiştirecek olursa, yetişkinliğinde de kendi kendine İslam’ın terbiye programlarına uyar ve insani boyutunu geliştirerek insanın şayeste kemal mertebesine erebilir. Fakat eğer sırf uyku, öfke ve şehvet gibi hayvani yönleri gelişirse, o zaman hayvanlardan bile daha alçak olur ve madde aleminde insan gibi gözükmesi asla önemli değildir. Böyle bir insan ölüm yüzünü örten gaflet perdelerini aralayınca kendini insaniyetini kaybetmiş bir hayvan gibi bulur ve hüsrana uğradığını anlar.

Sekularizmin terbiye anlayışı sırf toplumun düzenini korumaya ve insanları dünyevi ya da bilinen hayvani lezzetlerden azami ölçüde yararlanma gücünü geliştirmeye yöneliktir. Bu terbiye, insanın ruhani ve ebedi boyutunu gözetlemez. Amerikalı filozof Nilson’a göre terbiye, insanın içindeki kurdun yırtıcılığını önlemek için tek yoldur, yoksa bu kurdun mahiyetini insana dönüştüremezsiniz.

Ancak İslam dini terbiyeyi insanın insan olmasının tek yolu olduğunu ve bundan gafil olunduğu takdirde insanın hayvanlaşması ve şakavet uçurumuna yuvarlanmasının kaçınılmaz olduğunu savunuyor. İslam dini böyle bir sistemle düşünürlerin nasıl yırtıcılığını önlemeyi kaygı edecekleri bir kurt var olmayacağını, terbiye edilen insanlar Allah’ın birer halifeleri olacağını ve Allah’a kulluğun sayesinde onları ebedi saadet bekleyeceğini vurguluyor

İslam dinin güçlü bir terbiye sistemi sunuyor. Bu sistem nutfa bağlanmadan önce başlıyor ve insanın ruhu ve cisminin yetiştiği tüm merhalelerde devam ediyor. Aile terbiye kurumları arasında en önemli olanıdır ve anne ve baba evlatlarına karşı büyük sorumluluğu vardır. Evlatlar için iyi ad seçmek, onları helal rızıkla besleyerek yetiştirmek ve faziletlerini geliştirmek, anne ve babanın en önemli görevleridir. Bu arada İslamî toplumun rolü de önemlidir.

İslam dininin terbiye sisteminin detaylarını programımızın kısa süresi boyunca tartışamayacağımız kesindir. Bu yüzden konuya ilgi duyanlar Kur'an'ı Kerim ve hadis kaynaklarına baş vurabilir. Bu arada Hoca Nasireddin Tusi’nin Nasıri Ahlak’ı, İmam Muhammed Gazali’nin Kimyayı saadet’i ve İmam Humeyni’nin –ks– Kırk Hadisi’ni tavsiye edebiliriz.

Sözü İmam Ali’den –s– güzel bir vecize ile noktalamak istiyoruz. İmam –s– şöyle buyurur: İnsan kendi konumunu kendi seçer. Eğer nefsini kötülüklerden ve alçaklıklardan uzak tutarsa, yücelir ve eğer tutmazsa, alçalır.015