Ağustos 14, 2016 09:09 Europe/Istanbul

Fahr-ı kainat Resul Ekrem'in -saa- kültürel siyersinde eşzamanlı olarak ilim ve imana ilgi, dikkat çekiyor.

Resulullah Kur'an Kerim ayetlerinden ilham alarak halkı Yegane Allah'a imana davet edip, onları bilgi edinmeye ve ilim kazanmaya teşvik ediyordu. Bu gününki sohbetimizde bu konuya daha çok değineceğiz. Birlikte dinleyelim.

Hatırlanacağı üzere geçen bölümde Müslümanların Resulullah bisetinden önce ve sonrasındaki kültürel ve sosyal farklılıklarına değindik, ayrıca Kur'an'i kanıt ve Resulullah siyerine dayanarak, gerçek İslam sayesinde İslami ümmet arasında muazzam bir inkılap ve devrimin yaşandığını, en ücra noktalara kadar da yayıldığını ifade etti.

"Yeniden yaşam", ilahi peygamberler ve özellikle Resulullah'ın -saa- kader belirleyen bu köklü devrimin en açık anlatım ve hedefidir. Fakat hangi anlamda "yeniden hayat"? Konunun daha iyi anlaşılması için önce bir açıklama yapılması gerekiyor.

İslam açısından her insan ve toplumun iki çeşit hayatı var: biri maddi ve fiziki, diğeri manevi ve insani.

Maddi hayat, insan ve hayvan arasındaki ortak yaşamdır. Bu yaşamda hareket etmek, beslenmek, nefes almak, içgüdüleri tatmin etmek ve fiziki  gelişme, her iki çeşit mahluklarda vardır ve aralarında hiçbir fark gözetilmiyor. Allah ve maada inanmayanlar, her şeyin bu maddi yaşamda özetlendiğini düşünür, bakış açıları doğa sınırlarını aşmaz. Onlar hayat boyunca sınırsızca tüm maddi zevklerinden tatmak gerektiğine inanarak sadece dünyevi hayata inanır, yer, içer, uyur ve zevk alır.

Bu bakış açının karşısında ise dünyayı sadece maddi yaşamla sınırlı görmeyen, belirli ve mantıklı bir çerçevede hayvani ihtiyaçları karşılarken, insanın maddi yaşamın yanı sıra insani ve manevi bir yaşamı olmasına inanan bir başka temel görüş de vardır.

Bu yaşam Allah'ın eksen olduğu temellere dayalıdır, ahlaki temel ilkelere riayet edilir, insan hakları ve düşünce özgürlüğüne saygı duyulur, zulüm ve adaletsizlikle mücadele edilir, inansın iyi ve kötü davranışlarının ilahi adalet divanında bir başka dünyada değerlendirileceği, insanın iyi amellerini mükafat ve kötü amellerine ceza verileceğine inanır. İlahi peygamberler böyle bir hayat kurmak için kendi hareketlerini başlatmışlardır, öyle bir hayat ki iman, maneviyat, insani keramet ve tüm Yüce insani değerlere sahiptir ve Kur'an Kerim'de  "Teyyibe Yaşam" olarak söz ediliyor ve Nahl suresinin 97. ayetinde şöyle buyuruyor: Erkek veya kadın, kim mü’min olarak iyi iş işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz.

Resul Ekrem -saa- İslam ümmetinin gelişmesi ve kemale ermesi için peygamberliği doğrultusunda çok çalıştı ve ilahi lütuf ve eşsiz direnişi sayesinde cahiliye dönemi toplumuna yeni bir hayat kazandırabildi, ahlaki faziletlerle donanmış insanlar yetiştirdi, öyle ki diğer insanlar için birer model ve sembol haline geldiler.

Bu yeniden hayat kazandırma sürecinde Resulullah'ın en temel  adımlarından biri, halkı cehalet ve bilgisizlikten kurtarmaktı. Tarih yazarların bildirdiğine göre dönemin okuma yazma bilen insanların sayısı bir elin parmaklarını aşamazken, bir çok sapmaların sebebi de işte bu cehalet ve bilgisizlikten kaynaklanıyordu. İşte Resulullah'ın -saa- şaşırtan hareketlerinden biri de halkı okuma yazması olmayan eğitimsiz ve avamdan oluşan topraklarda İslami uygarlığı kurması idi. o hazret kendi semavi görevi uyarınca o insanlara kitap ve hikmet öğretmekle görevlendirildi.

Hz. Muhammed'in -saa- risaletinin önemli tarafı, görevini kalem ve ilim öğrenmekle başlamasıdır, nitekim Alak suresinin 1-6 ayetlerinde şöyle buyuruyor: Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı “alak”dan yarattı. Oku! Senin Rabbin en cömert olandır.    O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.

Resul Ekrem -saa- tutumunun temel  çizgilerini belirleyen Kur'an Kerim, başta insan yaratılışı ve insanın ruhsal fiziksel yapısının bilinmeyen sırları olmak üzere tüm varlık alemin olayları hakkında düşünme, tefekkür etme vb. kelimelerle doludur. Resulullah -saa- Kur'an Kerim'den ilham alarak, halkı bilgi edinme ve öğrenim görmeye teşvik edip, her Müslüman'a bilgi edinmenin vacip olduğunu, Allah'ın da bilim arayanları sevdiğini buyuruyor.

Hz. Muhammed -saa- öğrenmenin zaman ve mekanla kısıtlı olmadığını ayrıca insanın her zaman bilgisini arttırması gerektiğini göstermek için doğuştan ölene kadar bilgi edinmeye çalışılması gerektiğini belirterek bir vecizde şöyle buyuruyor: İlim Çin'de de olsa gidin alınız.

Yüce İslam Peygamberi -saa- insanların kişiliğini, bilim ve ilim kıstası ile ölçer şöyle buyururdu: En değerli insanlar daha fazla bilgiye sahip olanlar ve en değersizleri de daha az ilime sahip olanlarıdır.

Gerçi İslam her zaman bilgi edinmeye ve öğrenmeye vurgu yapmıştır, fakat her zaman, iman ile birlikte olan bilgiden söz etmiştir, sorumluluk ve taahhüt getiren, insanlık toplumunun hizmetinde olan bilgiden. Bu yüzden Yüce Allah Kur'an Kerim'in Mucadele suresinin 11. ayetinin bir bölümünde şöyle buyuruyor: ... Allah içinizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

Resulullah Medine camiine girdiğinde bir grubun Namaz kılarak dua ile meşgul olduğunu, diğer grubun da bilgi edinerek ilim öğrenmekte olduklarını gördü. Her iki grubu gören Resul Ekrem her iki grubun yaptıklarından sevindi ve yanındakilere hitaben şöyle buyurdu: Her iki grup hayırlı ve iyi iş yapıyorlar. Fakat ben halkı eğitmek ve bilgilendirmek için gönderildim.

Ardından Resul Ekrem -saa- ilim öğrenmekle meşgul olanlara doğru giderek, onlara katıldı.

Hz. Muhammed'in -saa- bir diğer önemli görevi ise tezkiye, canlar ve ruhları tüm şirk, küfür, nifak ve ahlaki sapkınlıklar ve çöküşlerden arındırmaktı. Zira eğer insanın fikir ve ruhu, ahlaki faziletlerle donatılmazsa, ilim ve bilgi fidanın ekilmesi olumlu ve iyi bir sonucu olmazken, dünya toplumuna karşılanmaz ağır ve tehlikeli afetleri olacaktır.

Bunun en bariz örneğini görünürde uygar ve ilerlemiş dünyada görmek mümkün. Bazı bilginlerin çalışmaları insanlığa yararlı olmasına rağmen, nükleer, mikrobik, hidrojen ve kimyasal bombalar, savaş İHA'lar, modern savaş gemileri ve yüzlerce tehlikeli silah, milyarlarca insanın ruhsal güvenliğini yok ederken, huzurlarını korkunç bir kabusa çevirmiş ve 3. dünya savaşı korkusunu yaymıştır. Tüm bu silahlar ve savaş teçhizatları, kendi çıkarlarından başka hiçbir şey düşünmeyen ve dünya siyonizmi ve sömürgecilerin hizmetinde olan bilim adamlarının çalışması ürünüdür.

Bu yüzden eğer tezkiye söz konusu olmazsa, veya başka bir ifade ile eğer ilim imanla birlikte olmazsa, eğer bilginler ve bilim adamları insani değerlere inanmazda, onların bilimsel getirileri, insanlara felaketten başka bir şey armağan etmeyecektir. Bu yüzden Yüce Allah, peygamberlerin risletini açıklarken, insanların ruhsal açıdan arındırılması ve tezkiyeye öncelik veriyor. Tabi bu konu, ilim ve iman arasında çelişkinin varlığı anlamına gelmez, zira ilim ve iman insanı Yüce bilgi konumlarına ulaştıran iki kanat gibidir. Şehit üstat Mutahhari bu konuda şöyle yazıyor:

İlim bize aydınlık ve güç verirken, iman ise aşk, umut ve sıcaklık veriyor; ilim başarmaktır ve iman iyiyi istemek; ilim var olanı gösteriyor ve iman, ne yapılması gerektiği ilhamını veriyor. İlim dış devrimdir ve iman iç devrim. İlim dünyayı insanların dünyası yapıyor ve iman ise zihinleri, insanlık zihni yapıyor. İlim aklın güzelliğidir ve iman ruhsal güzellik; ilim düşünce güzelliğidir ve iman ise duygu güzelliğidir. (İnsan ve İman, s:23)

Böylece Resulullah -saa- tüm izdırap ve bunalım çıkmazlarından tek kurtuluş yolun, ilim ve iman yoluna ayak basmak olduğuna değinerek, ilahi peygamberlerin hedefleri doğrultusunda milletler arasında kültürel ve sosyal yaşamı tekrar canlandırmaya çalıştı. Resul Ekrem -saa- okuma yazması olmayan insanlar arasında bilim ve bilgi alanında ayağa kalkan en parlak şahsiyetlerden biridir, nitekim Fransız Gustave Le Bon ve Georgie Zidane gibi bir çok oryantaliste göre en büyük insani uygarlığın temellerini attı. Hiç şüphesiz eğer ilim ve iman, dünya eğitim sistemine ve siyasi metinlere yerleştirilirse, dünyayı çok daha parlak bir gelecek bekleyecektir./  015