Ağustos 26, 2016 16:36 Europe/Istanbul

Hatırlanacağı üzere geçen iki programda şii ve ehli sünnet alimleri arasında İslami Mezhepler Takrib kurumunun oluşma düşüncesini ve bu kurumun islami ülkeler içinde ittihad ve birlikteliği ne kadar güçlendirdiğini belirttik ve bu düşünce tarzının kurucularından olan Mısrın büyük müftüsü Şeyh Şeltut ve El Ezher Şeyhi ve şii müslümanların büyük taklid mercisi Ayetullah Burucerdi’nin düşünce ve görüşlerini masaya yatırdık.

Geçen programda ayrıca bu iki büyük din alimin takribi yaklaşımları özellikle müslümanları birleştirme konusunda Şeyh Şeltut’un verdiği ünlü fetvasının, islami vahdet teorisinde temel düşüncelerin oluşmasında ne kadar etkin bir rol ifa ettiğini anlattık. Bu fetvaya göre  ehli sünnet’in dört mezhehebinden olan müslümanlar kendi mezhebini değişebilir ve İmamiye İsna Aşeri mezhebine uymakla  bu mezhebin alimlerinden ahkam meselesinde taklit edebilir.

Bu programda ehli sünnet ve şii müslümanlar arasında tekfirci akımlar ve İngiliz şiiliği diye tanınan ve Ayetullah Burucerdi ile Şeyh Şeltut’un takribi yaklaşımlarını ayaklar altına alıp müslüman ülkelerde ihtilafları şiddetlendirerek kanların dökülmesine zemin hazırlayan bu iki sapkın hareketliliğin yönelişi ve fikri temellerini irdelemeye çalışacağız.

Ehli sünnet mezhebi içinde siyasi ve fikri akım olarak bilinen Tekfirciler veya Selefiler Şeyh Şeltut’un takribi görüşlerini kabullenmeyerek onun bu konuda verdiği fetvayı reddedip şii müslümanların öldürülmesini caiz sayıyor. Selefiye,Sahabe ve Tabiin’in bazı amelleri ve düşünce tarzını şeri bir hüccet olarak bugünkü yaşam için uygun bilen bir akımdır. Bu akımın takipçileri ehli sünnetin 4  mezhebinin dışında kalıp ve  sahabe’nin anlayışı esası üzerinde ictihadın yolunu açarak yanlış ve keyfi  fetvaların gündeme gelmesine neden olmuştur. Bu akımın tarihi kökenleri de vardır. Bu inanç HK 4. Yüzyıldan itibaren şekillenmeye başladı ancak daha sonra ibni Timiye ve öğrencileri tarafından derlendi ve nihayet Muhammed bin Abdul Vahhab ve Ali Suud hakimleri aracılığı ile günümüzde yeniden hayat buldu.

Selefilere Muhammed bin Abdul Vahhab’ın adının itibarı nedeniyle Vahabi de denilir. Bu atıfta selefi-vahabi tarikatından olan ve müslümanları sırf birbirleriyle aynı görüşte olmadıkları nedeniyle onların yaklaşımlarını şerii usüllere karşı olduğunu savunup dinden çıkışları ve kafir olduklarını tesbit eden taraftarlarına da tekfirci denilir

Yusuf El Kardavi İslam dünyasında ayrımcılık yapan bu sapkın akımın teorize edilişinde en önemli rol ifa eden isimlerden biridir. Kardavi Şeyh Şeltut’un çıkardığı fetvalarda şüphelenerek islam dünyası ve ümmeti içinde  anti – şii önyargılarının canlanmasına neden olmuştur. Kardavi kendi sendikası tarafından  Kahire’de düzenlenen ve ’’ Geleceğin Alimleri’’ isimli gençlerle yaptığı görüşmede şu ifadelere yer verdi: Şeyh Şeltut caferi mezhebine uyma konusunda hiçbir fetva vermemiştir. Bu fetvayı benim için bulun bakalım hangi kitabında gelmiştir. Ben şahsen bu fetvayı görmemişim. Sizlerden hangisi bu fetvanın kitap veya dergide bulunduğunu iddia edebilir?

Ben yıllarca Şeyh Şeltut ile yaşadım ve onun yakın dostlarından biri sayılırdım. Ben böyle bir fetvayı görmedim ve Şeyh’in böyle bir şey dediğini de duymadım. Ben Şeyh Şeltut tarafından yayınlanan 4 kitabı üzerinde çalıştım. Şeyh Şeltut birinci kitabının ilk basınının önsözünde benim meslektaşım olan İslam Abad islami Üniversitesi eski başkanı Şeyh Ahmet El İsal ile benden teşekkür etmiştir.

Ama ne var ki Kardavi ve diğer tekfirci alimler Şeyh Şeltut’un fetvalarındaki şüpheleri geçerli ve tarihi belgelere sahip değildir ve tüm kaynaklar bu fetvanın doğru olduğunu kanıtlıyor.14 mart 2009 tarihinde El Beşaer dergisinde yayınlanan El Ezher alimlerinden olan Şeyh Cemal Kutup’un bir yazısında bu iki şahsın Şeyh Şeltut’un bütün eserlerini derlemediklerine dikkat çekiyor ve hiç kimsenin Şeyh Şeltut’tan önce Zeydiye ve Şii fıkhının El Ezher’de tedris edildiğini inkar edemeyeceğini kaydediyor.

Bir gün sonra İslam Online sitesinde yayınlanan Şeyh Esam Telime'nin  bir makalesinde ’’Evet Şeyh Şeltut Caferi mezhebine uymada fetva vermiştir’’ başlığı geçiyordu. O kendi makalesinde şu satırlara yer vermiştir: Ben burada şeyh Şeltut'un verdiği fetvanın doğru veya yanlışlığı konusunda konuşmak istemiyorum.Benim amacım daha çok bu fetvanın çıkarılmasının isbatı doğrultusundadır. Her şeyden önce belirtmek gerekir  ki Şeyh Şeltut böyle bir fetvayı vermiştir. Bu fetva aynı şekilde İslam Mezhebleri Takrib Kurumu tarafından Kahire'de bulunan Risal El İslam dergisinde ’’Tarihi Fetva’’  başlığıyla yayınlanmıştır.Bu yazının ön sözünde baş yazarın açıkladığı üzere  derginin ilk sayfaları önemli bir tarihi olay olan El Ezher alimlerinden üstad sayın Şeyh Mahmud Şeltut'un fetvasına ayrılmıştır.

Şeyh Esam makalesinin devamında Şeyh Şeltut'un kendi fetvasına inandığını ve bu fetvayı verdikten sonra işin bitmediğini yazıyor. Çünkü fetva çıkıp yayınlandıktan sonra El Mocteme El Arabi dergisi Şeyh ile uzun bir röportaj yapmıştır ve El Eheram gazetesi de yeniden bu röportajın tam metnini bir sayısında yayınlamıştır. Bu makalenin yazarının dediğine göre El Ezherin bütün çabalarına rağmen Şeltut'un tüm eserleri bir arada toplanmamıştır ve Kardavi ve Esal'ın bu fetvayı duymadıkları iddialarının nedeni ise 1960'da Esal ve 1961'de Kardavi'nin Katar'a yerleşmeleri ve şeyh'in Aralık  1963'de vefat etmesidir. Bu dönemde çok önemli konularda Şeyh şeltut'tan makale ve risaleler yayınlandı ki hala bir arada derli toplu olarak bulunmuyor. Bu yüzden Kardavi ve Esal'ın derledikleri eserler hepsi Şeyh’in fetvasından önceki döneme rastlıyor ve o tarihe kadar Şeltut böyle bir fetva yayınladığı için onların da habersiz olmaları normaldir.

Anti – Şiilik tekfirci akımların ana fikri temellerini oluşturur ve böyle bir yaklaşım tarzı tefrika ve savaşları müslümanlar arasında şiddetlendiren bir ateş olarak niteleniyor.Bu sapkın fikri ve inanç akımı kendi iddialarının isbatında, şii müslümanların  Kuran-ı Kerim'in tahrifine inandıkları yalan iddialarını dillendiriyorlar.Eğer bir mezhebin takipçiler Kuran-ı kerim'e inanmamakla suçlansa ondan sonra kolayca onlar hakkında yalnış itikadi iftiraları  tebliğ etmek ve onları tevhid ilkesinin dışında bulunan inançlarla suçlamak mümkün olacaktır.Bu halde merhum Şeyh Sedug , İslam inkılabı kurucusu rahmetli İmam Humeyni ve merhum Ayetullah Marifet gibi büyük şii alimleri ve düşünürleri her zaman kendi öğrencilerine bu konularda duyarlı davranmaları gerektiğine vurgu yapmışlardır. Ayrıca şii inançlarının yahudileşme iddiaları da selefiler tarafından sürekli dillendirilen bir yalandan ibarettir.

Bu arada müslümanlar arasında tefrika ve şiddeti körükleyenlerin sadece ehli sünnet ve selefi – tekfirci akımların olmadığının da altını çizelim. Çünkü şiiler arasında da bazı örgütler bulunuyor ki Peygamber efendimizin sahabesine ve islam dinin büyüklerine hakaret ederek kin kusmayı ve şiddeti müslümanlar arasında artırmaya çalışıyor.örneğin sunulan bir programda şii ruhani kıyafetinde bir adam ehli sünnet müslümanları nezdinde değerli bir konuma sahip olan peygamber efebdimizin eşi Ayişe'ye karşı hakaret ve ihanette bulundu ve onun sözleri Arap ülkelerinde ehli sünnet kısmını şiilere karşı harekete geçirdi.öyle ki Kuveyt ülkesi onun vatandaşlığını iptal etti ve aşırı gruplar onun ölümü için ödül bile tayin ettiler.

Bu arada bazı şahsiyetlerin olumlu ve vahdeti sağlayacak dini ve siyasi görüşleri düşmanların komplolarını etkisiz hale getirmiştir. Örneğin islam inkılabı rehberi Ayetullah Hamenei bir şii mercisi ve din alimi olarak müslümanların düşünce ve görüşlerini bir yolda tutulması konusunda peygamber efendimizin eşine yapılan hakaret hakkında kalıcı ve tarihi bir fetva vererek şöyle buyurdu: Ehli sünnet kardeşlerimizin değerleri  öğrneğin peygamber efendimizin eşi Ayişe’ye hakaret haramdır ve bu konu tüm peygamberlerin eşlerini ve özellikle islam peygamberi Hz Muhammed'i kapsıyor.017  015