Eylül 09, 2016 14:19 Europe/Istanbul

Kalabalığın sıkışıp kaldığı yerden çıkmasına yardımcı olabilecek güzergahın kapalı olduğuna şaşkınlık içinde şahit oldu, şaşkınlığımız Suud güvenlik güçlerinin caddenin son noktasını da kapattıklarını görünce daha da arttı.

Gerçekte on binlerce hacı 204 numaralı caddede adeta tuzağa düşmüştü ve her an sayıları da da artıyordu.

Geçen bölümlerde 2015 yılında düzenlenen Hac farizesi sırasında iki önemli hadiseyi, yani Mescid-i Haram’da devasa bir vinçin düşmesi ve Mina’da kurban bayramı gününde binlerce hacının katliam edilmesi olaylarını kısaca anlattık ve daha sonra geçen yıl Hac farizesine katılan Muhammed adındaki İranlı bir hacının anılarını anlattık.

Şimdi Muhammed’in anılarına kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Mescid-i Haram’da devasa vinçin hacıların üzerine düştüğü acı olayın ardından bu kutsal camiye gidip tavaf yapmak ve bu facianın şehitleri için dua etmekle kendimi sakinleştirmeye çalıştım, fakat Mescid-i Haram’a her gittiğimde, caminin çevresini saran onlarca devasa vinçi görünce aklıma bunlardan biri yine masum hacıların üzerine düşeceği düşüncesi geliyordu.

Günler hızla gelip geçiyordu ve Hac farizesinin umre bölümünü tamamladıktan sonra sıra esas merasime gelmişti ve bu yüzden hepimiz ihrama girdik ve diğer hacılarla birlikte Arafat vadisine doğru yola çıktı. Burada her şey Allah’ı hatırlatıyor ve her taraf maneviyat kokuyor. Arefe günü Zilhicce ayının 9. Günüdür. Bu günde İmam Hüseyin’in –s– ünlü ve irfani arefe duasını okuyarak ayrı bir havaya girdik. Özellikle Muhsin Hacı Hasani’nin güzel Kur'an'ı Kerim tilaveti Arafat’a ayrı bir atmosfer kazandırdı. Güneş batarken kalabalık yavaş yavaş bir başka kutsal vadi olan Maş’erul Haram’a doğru yola çıktı. Bu mekanda da herkes ibadetle ve Allah’a dua etmekle meşguldu ve bazıları da yarın Mina’da kullanmak ve şeytanı taşlamak üzere taş toplamaya başladı.

Kurban bayramı günü güneşin doğması ile birlikte hacıların arasında bir hareketlilik başladı ve gruplar halinde kutsal Mina’ya doğru yola çıktılar. Yol uzundu, fakat Hac farizesini yerine getirme ve ilahi rızayı kazanma şevki yolun zorluğunu kolaylaştırıyordu. Sonunda Suud rejiminin her yıl İranlı hacılara tahsis ettiği alana ulaştık. Bu mekan çok kirli ve şeytan taşlama noktasına da en uzak noktaydı. Hafif bir kahvaltı yaptık ve yol yorgunluğuna rağmen Mina’nın aşırı sıcağı ile karşılaşmamak için hemen yola çıktı. Üstelik geçmiş yıllarda Suud rejiminin tedbirsizliği yüzünden bu diyarda hacıların başına korkunç facialar geldiğini de biliyordu. Gerçi bu yıl hacıların sayısında önemli oranda azalma olduğu için bu tür hadiselerin yaşanmasını pek beklemiyorduk, ama yine de Suud hanedanının becereksizliği ve kifayetsizliği yüzünden Mescid-i Haram’da düşen vinç olayı gibi her türlü hadise muhtemeldi.

Suud güvenlik güçleri İranlı hacıları 204 numaralı caddeye yönlendirdi. Şeytan taşlama noktasına uzanan bu cadde çok dar bir geçitti. Saat sabah 8’i geçmişti ve şimdi artık kalabalık çok yavaş hareket ediyordu. Birden ve büyük bir şaşkınlık içinde Suud güvenlik güçlerinin Afrikalı hacıları da 204 numaralı caddeye yönlendirdiğini fark ettik. Kalabalığın hareket temposu daha da yavaşladı ve üstelik hava da her an daha da sıcak oluyordu. Kafilemizin Başkanı geçmiş yılların deneyimlerinden hareketle Suud polisi kameralarla güzergahları gözetlemesini ve kalabalığın izdiham yaşamaması için başka güzergahları açmasını umuyordu, ama kalabalığın sıkışıp kaldığı yerden çıkmasına yardımcı olabilecek güzergahın kapalı olduğuna şaşkınlık içinde şahit oldu, şaşkınlığımız Suud güvenlik güçlerinin caddenin son noktasını da kapattıklarını görünce daha da arttı. Gerçekte on binlerce hacı 204 numaralı caddede adeta tuzağa düşmüştü ve her an sayıları da da artıyordu.

Durumumuz her an daha da vahim hale geliyordu. Suyumuz bitmişti, üstülik yorgunluk ve sıcak da gücümüzü olumsuz yönde etkiliyordu. Kafile Başkanı yakınımızda Suud rejimine ait iki yardım merkezi bulunduğunu ve belki yardımımıza gelebileceklerini ve en azından kalabalığın üzerine biraz sür serpebileceklerini söyledi, fakat böyle olmadı. Sanki Suud rejimi kurban bayramı gününü hacıları kurban olarak seçmişti. Saat sabah 9’u geçti ve daha güçsüz olan hacılar yavaş yavaş bayılmaya başladı. Aslında hepimiz emrini itaat ederek bu topraklara geldiğimiz Allah’ımıza umut bağlıyordu, fakat Suud rejiminin kifayetsizliğinin kurbanı oluyordu. Henüz nefes alabilen hacılar Allah’ın adını zikrediyordu. Artık dönüşü olmayan bir yola girdiğimizi ve ancak bir mucize bizi kalabalığın baskısı ve aşırı sıcak ve ölümden kurtarabileceğini düşünmeye başladık.015