Ekim 07, 2016 15:07 Europe/Istanbul

Geçen sene Suud rejiminin kifayetsizliği yüzünden yedi bin hacı hayatını kaybetti.

Mina’da sıcak hava şartlarında yolda sıkışıp kalan hacılar susuzluktan can verdi ama buna rağmen Suud hanedanı hala kendisini bu ilahi farizenin yönetimi için en şayeste hanedan olarak biliyor.

Gelin hep birlikte Hac mevsiminde Kabe’yi ziyarete gelen hacıların başına gelen hadiseleri kısaca gözden geçirelim.

1987 yılında İranlı hacılar müşriklerden beraat sloganı attıkları sırada Suud rejiminin güvenlik güçlerinin silahlı saldırısına uğradı. Bu olayda aralarında 275 İranlı hacının bulunduğu toplam 402 hacı şehit düştü, yine aralarında 303 İranlı hacının bulunduğu 649 hacı yaralandı. Gerçi Suud rejimi şiddete ilkin İranlı hacıların baş vurduğunu ileri sürdü, fakat kurbanların arasında İranlı kadınların sayısının yüksek olması, Suud rejiminin güvenlik güçlerinin rahatlıkla savunmasız hacıların üzerine ateş açtığını ispat ederek bu iddiayı çürüttü.

1990 yılında şeytan taşlama noktasına uzanan caddenin üzerindeki bir tünelin içinde yaşanan izdiham yüzünden 1426 hacı hayatını kaybetti.

1994 yılında yine şeytan taşlama noktasında kalabalığın arasında yaşanan izdihamda 270 hacı hayatını kaybetti.

1997 yılında Mina’da hacılar için kurulan çadırlarda çıkan yangında 343 hacı alevlerin arasında yanarak can verdi, 1500 hacı yaralandı.

1998 yılında yaşanan izdihamda 118 hacı vefat etti.

2001 yılında yaşanan izdihamda hayatını kaybeden hacı sayısı 35, 2004’deki izdihamda 251 olarak açıklandı. Yine 2006 yılında şeytan taşlama noktasında yaşanan olayda 340 hacı hayatını kaybetti.

Hac sırasında son yılların en feci olayı geçen sene Mescid-i Haram’da ve ardından Mina’da yaşandı. Geçen sene ilkin Mekke’de Mescid-i Haram çevresinde kurulan devasa bir vinç caminin avlusuna düştü ve ardından Mina faciası yaşandı ki bu olayda yedi bini aşkın hacı mazlumane bir şekilde şehit düştü.

Mevcut verilere göre Mina faciası, şimdiye kadar kutsal topraklarda yaşanan en feci facia idi. Ancak uluslararası camia ve özellikle Fars körfezinde yer alan Arap emirliklerin ağır sessizliği ve tepkisizliği hayretle karşılandı ve bu facianın üzerinde ağır bir gölge gibi çöktü.

Gerçi Mina faciası kesinlikle Suud hanedanının Hac merasimini yönetmekte sergilediği kifayetsizlik yüzünden yaşandı, fakat bu mesele bu facianın nasıl vuku bulduğu konusunda Suud yetkililerin sorgulanması yolunda engel teşkil etmiyor.

Mina faciası Suud rejiminin veliaht prensi Muhammed bin Salman’ın içinde bulunduğu bir konvoyun geçmesi için Mina çölündeki en kalabalık caddelerinden birinin kapatılmasının ardından yaşandı. O sırada hacılar 204 numaralı caddede ilerliyordu ki aniden bu caddenin çıkışı tamamen kapatıldı ve kalabalığın arasında yaşanan izdiham bir yandan ve hava sıcaklığı öbür yandan hacıları yavaş yavaş etkileyerek bayıltmaya başladı.

Mevcut raporlarda 204 numaralı caddenin çıkışlarının kapatılması, Arabistan vehiaht prensi Muhammed bin Salman’ı taşıyan ve ona eşlik eden yüzlerce aracın şeytanı taşlama merasimine katılma bahanesiyle hacıların ilerlediği yönün tersi istikametinde hareket etmesi yüzündendi, nitekim Suud rejiminin güvenlik güçleri kibirli prensin konvoyunun rahatlıkla geçmesi için hacıların yolunu kapattı.

Mina’da 204 numaralı caddenin çıkışları kapatılınca, en ön saflarda hareket eden hacılar bulundukları yerde durmak zorunda kaldı ve onların arkasından gelen hacılar da durdu, fakat daha arkadan gelen hacıların izdihamı öndeki hacıların artık ayakta duramamalarına sebebiyet vermeye başladı ve böylece hacılar bir bir yere ve birbirinin üzerine yığılmaya başladı, öyle ki bir çokları izdiham yüzünden boğularak can verdi, fakat bu durum, maceranın sonu değildi.

Mina faciası yaşandığı sırada çok sayıda hacı yarı baygın vaziyette hâla hayattaydı ve zamanında yardım edilseydi hepsi bu korkunç ölümden kurtulabilecekti. Ancak Suud askerleri ve ayrıca Mina çölünde bulunan Suud rejiminin yardım ekipleri yargı baygın vaziyetteki hacıları kurtarmak için en ufak bir harekette bulunmadı ve böylece kurban sayısı hızla artmaya başladı.

Burada akla gelen ilk soru, neden Suud yetkililerin saatlerce yerde ve birbirinin üzerinde baygın vaziyette yatan hacıları kendi haline bıraktığı ve onlara yardım etmediği sorusudur. Görgü tanıkları ve bu faciadan sağ kurtulanların açıkça ifade ettiklerine göre olayda mağdur olan hacılar yaklaşık üç saat boyunca aynı şekilde yerde yatıyordu, fakat Suud yetkililer onlara yardım etmekten kaçındı.

Bundan başka bazı görgü tanıkları da Suud askerlerin İran İslam Cumhuriyeti ve diğer bazı ülkelerin yardım ekiplerinin yarı baygın hacılara yardım etmeye başladığını görünce bunu de engellediler.

Yine akla gelen bir başka soru şu ki neden 204 numaralı caddenin hemen yanı başında tazyikli su sıkan araçlarla donatılan iki merkezin bulunmasına rağmen  bu araçlardan kalabalığın üzerine su serpmek için yararlanılmadı? Oysa bu uygulama Mina faciasının kurban sayısını hiç kuşkusuz azaltacaktı. Bir başka soru ise şöyle ki, neden bazı ülkelerin yardım ekiplerine cenazelerin kimliğinin tespit edilmesine ve onları birbirinden ayırmaya veya biraz su ile kurtarılabilecek yaralılara yardım edilmesine müsaade edilmedi?

Tüm bunlar ve buna benzer sorular ve kuşkular, Mina faciasının kasıtlı ve önceden planlanmış bir hadise olduğu varsayımını güçlendiren meselelerdir. Nitekim bugün Mina faciasının üzerinden bir yıl geçmesine karşın bu sorular hala cevap bekliyor. Nasıl oldu da Muhammed bin Salman Mina çölünü savaş arenası ile karıştırdı ve yüzlerce kişiden oluşan bir konvoyla hacıların tersi istikametinde hareket etti?

O sıralarda Hac işlerinin esas sorumlusu Muhammed bin Naif bin Abdulaziz’di. Bu yüzden bir çok uzmana göre Muhammed bin Salman önceden tasarlanan bir plana göre ve kasıtlı olarak Mina çölüne geldi ve böylece büyük bir facia yaratarak Naif hanedanını beceriksiz ve liyakatsız göstermeye ve sonuçta iktidarı ele geçirme yolunda büyük bir engeli ortadan kaldırmak istedi.

Öte yandan akla gelen bir başka soru da şöyle ki, Mina çölünde çekilen tüm caddelerde yerleştirilen onca kamera ve kontrol merkezine rağmen nasıl oldu da 204 numaralı claddede yaşanan o eşsiz izdiham fark edilmedi ve hemen rapor edilmedi? Yoksa Suud rejiminin güvenlik güçleri Hac merasiminin güvenliğini denetlemek için bu kameraların çektiği ve merkeze gönderdiği görüntüleri rasat etmiyor muydu? Nasıl oluyor da kalabalığın izdihamı hem de saatlerce devam ettiği halde kameralarca tespit edilemedi?

Ancak Suud rejimi son bir yılda ne Muhammed bin Salman’ın nasıl ve neden Mina çölüne geldiği ve hacıların hareket ettiği yönün tersi istikametinde hareket etmeye başladığı ile ilgili sorulara ve ne de Mina çölüne yerleştirilen kameraların görüntülerinin facianın hemen ardından ortadan kaybolduğu sorusuna cevap veriyor.

Öte yandan Arabistan rejimi Hac merasimini geçmiş yıllarda Mina çölünde 4 ve hatta 5 milyon hacı toplandığı halde yönetmişken, nasıl oluyor da geçen sene Hac farizesine katılan 3 milyonluk hacı nüfusunu yönetemedi ve bu denli korkunç bir facia yaşandı?

Bu yüzden tüm bu sorulara ikna edici cevaplar verilmediği müddetçe dünya müslümanları Mina faciasının kasıtlı olduğunu düşünmeye hakkı vardır ve Mina’da yaşanan facianın gerçeği aşikar olmadığı müddetçe de böyle düşünmeye devam edeceklerdir.

Aslında Suud rejiminin her gün Yemen’de işlediği cinayetler başlı başına Mina faciasının kasıtlı ve önceden planlanan bir kumpas olduğunun en somut delilidir, çünkü Yemen’de işlenen ve her gün bu ülkede masum insanları, kadınları, çocukları, gençleri ve yaşlıları hedef alan cinayetler, Suud rejiminin bu tür cinayetleri işlemeye alıştığını ve büyük bir soğukkanlılık içinde masum insanların kanını akıtmaktan asla çekinmediğini gösteriyor.

Kuşkusuz Yemen’de her gün yüzlerce masum insanı rahatlıkla katleden, Bahreyn’de şii müslümanlara acımayan ve Irak ve Suriye’de tekfirci teröristleri destekleyerek bu iki milleti katliam eden Suud hanedanı gibi alçak bir hanedan için Mina’da binlerce hacıyı kırmak da normal ve sıradan bir iştir. Gerçekte katliam ve yağma melun Suud hanedanının alıştığı bir tarz ve yöntemdir.

Bu arada Suud rejiminin üst düzey elebaşılarının Mina faciasından sonra sergiledikleri tavır da gerçekten düşündürücü ve üzerinde durulması gereken bir konudur. Örneğin Suud kralı Salman bin Abdulaziz bu facia dolaysıyla hiç kimseden özür dilemediği gibi veliaht prensini ve Hac merasimini yöneten tüm yetkilileri Mina ve Mescid-i Haram facialarına rağmen kutladı. Suud kralının bu hareketi Suud hanedanının yüzsüzlüğünü ve alçaklığını dünya kamuoyunun gözleri önüne serdi.

Lübnanlı uzman Muhammed Emin Hatit olayı şöyle değerlendirdi: Şunu bilin ki eğer Suud rejimi Mina faciasının baş sorumlusu olmasaydı, şimdiye kadar çoktan özür dilemişti. Riyad yetkililerinin özür dilememelerinin tek sebebi ve Hac merasimini kendilerinin yönetmesi üzerinde ısrarı, bu cinayetin baş sorumluları olduklarıdır. Suud rejimi hatta faciadan sonra gerçekleri araştırma komisyonunun kurulmasına izin vermedi. Bu mesele başlı başına bu rejimin Mina’da yaşanan bu facianın gerçek sebebinin gün ışığına çıkmasından korktuğunu gösteriyor, yoksa Mina’da mazlumane bir şekilde can veren binlerce müslümanın haklarının iade edilmesi için bir adım atmaları gerekirdi.

Suud rejimi bu yıl İranlı hacıların Hac farizesini yerine getirmelerini engelleyerek siyasi sürtüşmelerini ilahi Hac farizesine kadar uzattı ve bu ilahi farizeyi siyasi intikamlarına alet etti. Bu tutum Suud rejiminin bundan önce Yemen ve Suriye vatandaşlarına karşı uyguladığı kararın aynısıydı ve onları da İranlı hacılar gibi Hac farizesinden mahrum bırakmıştı. Bundan önce Libya, Filistin ve Irak vatandaşları Hac farizesinden mahrum bırakılmıştı.015

Etiketler