Ekim 07, 2016 15:33 Europe/Istanbul

Geçen sene Hac mevsiminde Suud rejiminin kötü yönetimi ve kifayetsizliği ve hacıların ibadi amelleri için gerekli altyapıları temin etmekte acizliği yüzünden şeytanı taşlama merasimi sırasında Mina’da 204 numaralı caddede izdiham yaşandı ve aralarında 464 İranlı hacının da bulunduğu binlerce hacı hayatını kaybetti.

Bu facianın baş sorumlusu hiç kuşkusuz Suud rejimi ve beceriksizliği ve kötü yönetimiydi.

Nijerya’nın Kano eyaletinin emiri ve Nijeryalı hacıların Başkanı Sanusi Lamido Sanusi geçen sene Mina faciasının vuku bulmasının ardından Suud rejiminin bu insani facianın yaşanmasında sergilediği kötü yönetime işaretle şu açıklamayı yaptı: Arabistan rejiminin hacıları suçlu ilan etmesi yanlıştır. Suud rejiminin yetkilileri kendi kötü yönetimlerini derin bir şekilde irdelemeleri gerekir.

Bugün Mina faciasının üzerinden yaklaşık birb yıl geçiyor ve şimdi yeni Hac mevsiminde Afrikalı hacıların bu tür olayların tekrar yaşanması ve Hac sırasında can ve mal güvenliğinden duydukları kaygıları hala devam ediyor. Öte yandan Nijerya ve Gana gibi bazı Afrika ülkeleri bu yıl hacılarını kutsal topraklara göndermekte sorun yaşadı ve hacıları zamanında Kabe’ye ulaştıramadı.

Gana Hac ve ziyaret kurumu bu yıl Hac mevsiminin başlamasına yaklaşıldığı halde yaklaşık 200 Ganalı hacının zamanında Arabistan vizesini alamadıklarını ve 39 Ganalı hacının da Suud yetkililerince küçük yaşta olmaları veya fiziksel güç bakımından yeterli bulunmadıkları gerekçesi ile Ciddi havaalanından geri gönderildiğini açıkladı.

Arabistan’ın Hac bakanlığı temsilcisi Şeyh Muhammed, geçenlerde Nijerya ve diğer bazı Afrika ülkelerinin temsilcileri ile Mina’da düzenlediği oturumda şeytan taşlama noktasında tek başına gelen hacıların tutuklanacağını ve en ağır biçimde cezalandırılacaklarını belirtti. Şeyh Muhammed, hacıların 250 kişilik gruplar halinde şeytan taşlamaya gitmeleri ve geri dönmeleri gerektiğini vurguladı. Arabistan Hac bakanlığı temsilcisi ayrıca hacıların şeytan taşlama noktasına giriş ve çıkışını havaalanlarında uçak seferlerinin durumuna benzetti ve belirlenen zamandan önce veya sonra şeytan taşlamanın mümkün olmadığını kaydetti. Şeyh Muhammed hacıların sorumlularını yasaların ihlali durumunda yaptırım veya ceza ile karşılaşacakları konusunda uyararak tehditte bulundu.

Suud rejiminin Afrikalı hacıları ağırlama konusundaki bu tür sabotajları, bundan önce de bu rejimin ilahi farizeyi yerine getirmek isteyen hacıların işini sabote etmekte derin mazisi olduğu bir sırada gündeme geliyor. Nitekim tarihte de belirtildiği üzere Suud hanedanı Muhammed bin Abdulvahab’ın eşliğinde Mekke ve Medine’ye düzenlediği askeri saldırı ile ve silah zoruyla bu iki kente musallat oldu ve ardından da Hac farizesini kullanarak sapkın Vahabi tarikatının propagandasını yapmaya başladı ve bu yolda İslam dünyasının genel çıkarlarını hiçe saydı. Bu yıl Suud hanedanının melun ve habis elebaşıları Afrika kıtasında yer alan İslam ülkelerini ziyaret ederek Hac farizesini siyaset malzemesi yaptı ve başta Kuzey Afrika olmak üzere Afrikalı hacıları cezbetmek için en çok propagandayı yaptı ve bu ülkelerde Suud hanedanı için çalışan din adamlarını kandırmak ve onlara rüşvetler dağıtmak sureti ile Hac mevsiminde Afrikalı hacıların geniş katılımını sağlamaya çalıştı, fakat bu yılki Hac merasimi ile ilgili veriler bu rejimin bu konuda hezimete uğradığını ortaya koydu.

Günümüzde İslam dünyasının önde gelen düşünürleri vel seçkin şahsiyetleri Hac farizesinin sapkın Vahabi tarikatı ve Suud hanedanının elinde siyasi bir silaha dönüştüğü konusunda hemfikirdir. Nitekim bu durum, İslam dünyası ve İslam ümmetinin kültürel bütünlüğünü tehlikeye atan bir durumdur. Mina faciasında Suud hanedanının kifayetsizliği, bu şecereyi Habisenin haremeyni şerifeyni yönetmekte kifayetsizliği ve liyakatsızlığı herkes için ispatlanan bir konu olduğu ve bu hanedanın İslam dünyasının bu muazzam siyasi ibadi merasimini yönetmekten aciz olduğu bilindiği bir sırada bir kez daha gün ışığına çıkan bir gerçektir.

Öte yandan Mina faciasından sağ kurtulan ve ülkelerine geri dönen bir çok Afrikalı hacı da Suud rejiminin olayın ilahi takdir olduğuna yönelik iddialarını reddederek Mina faciasının esas neden Suud hanedanının kötü yönetimi olduğunu vurgulamıştır. Afrikalı hacılar siyasi kanallara baş vurarak Suud rejimine yönelik itirazlarını da beyan etmiştir, fakat maalesef Suud rejimi ve Hac bakanlığı Afrikalı hacıların itirazlarını her zaman yaptığı gibi yine gözardı ederek umursamamıştır.

Bu yüzden İslam dünyası ve bölge ülkeleri Hac farizesinde yaşanan sorunları gidermek ve Suud rejiminin uygun bir şekilde cezalandırmak için gerekli tedbirleri alması gerekir. Böylece bir yandan gerçek anlamda Mekke ve Medine ve haremeyni şerifeynde onurlu ve İbrahimi Hac farizesi yerine getirilirken, öbür yandan Afrikalı ülkelerin hacıları da Hac farizesine onurlu ve İbrahimi bir şekilde katılmayı tecrübe edecektir.

İslam dünyasının önde gelen siyaset uzmanları, yakın gelecekte tüm İslam ülkelerin İslam dünyasının şanına yakışan gerçek ve muhteşem ve güvenli bir Hac merasiminin Kur'an'ı Kerim ayetleri ve İslam Peygamberi’nin –s– sünnetine uygun bir şekilde şahit olacaklarını ve tüm hacıların hangi renkten ve hangi ırktan olursa olsun bu nurani merasime gönül rahatlığı içinde katılacaklarını belirtiyor.

Geçen sene Mina’da yaşanan acı facia ve Kabe’yi ziyarete gelen binlerce hacının mazlumane bir şekilde can vermesi kurban bayramında gönülleri yaktı ve neşenin yerine acı ve keder aldı.

Lübnan’ın Essefir gazetesi yayımladığı raporda, en başta facia ile ilgili sergilenen muğlak ve karanlık ve belirsiz tablonun faciada hayatını kaybeden insanların ailelerinin öfkesine yol açtığını ve facianın gerçek sebeplerinin gün ışığna çıkması ve özellikle Suud rejiminin hacıların şanına yakışmayan davranışı ve müsamahakarlığı bu aileleri büyük şoka soktuğunu belirtti.

Essefir gazetesi şimdi Mina faciasının üzerinde bir yıl geçtiği bir sırada bir kaç önemli meselenin üzerinde durulması gerektiğini vurguladı.

Birincisi, Suud rejimi bu faciada oldukça muğlak bir tavır sergiledi ve daha da kötüsü olayla ilgili muğlak davranma politikasını ve sorulara cevap vermekten kaçınma ve yeterli bilgi vermeme taktiğini izlemeye başladı. Bu tutumun iki sebepten olabileceği anlaşılıyor. İlkin, Suud rejimi bu denli büyük bir faciaya karşı tepkide kasıtlı olarak müsamahakar davrandı ve duruma musallat olabilecek güçten ve yetenekten yoksundu. İkincisi Suud rejimi onca mali ve insan gücü imkanlarına rağmen yöneticileri bu tür bir faciayı yönetmekten aciz kaldı. Bu yüzden Hac sırasında benzer faciaların tekrarlanması kaçınılmaz görünüyor. Öte yandan olayla ilgili dosyanın muğlaklığı ve ayrıca Suud rejiminin facianın telafi edilmesi ve gelecekte benzer olayların yaşanmasına şahit olmamak için çözümlenmesi gereken sorunlar ve düzeltilmesi gereken durumlar hakkında izahattan kaçınması yüzünden İslam ülkelerinin katılımı ile Hac farizesinin ortaklaşa yönetilmesi yönünde mantıklı talepler gündeme geliyor, çünkü İslam ülkeleri hacılarının can güvenliğinin temin edilmesini ve Mina gibi faciaların ilahi takdirle karıştırılmamasını istiyor.

İkinci mesele, bazı hacıların Mina faciası sırasında özellikle kalabalığın baskı altında kalması ve birbirini itme sahnelerinden çektiği görüntüler, hacıların hareket ettiği güzergahın değiştirilmesi ve kraliyet konvoyunun geçişi ve olayda mağdur olan hacılara yardım ulaştırma biçiminin çok yanlış olduğunu ortaya koyuyor. Tüm bunlardan daha da üzücü olan durum ise Kabe’yi ziyarete gelen hacıların buldozerlerle konteynerlerin içinde birbirinin üzerine yığılması ve hiç kimse hangi hacının hala hayatta olduğunu ve hangilerinin hayatını kaybettiğini kontrol etmemesidir. Bu konuyu olay yerinde hazır bulunan tüm hacılar kesin bir ifade ile dile getiriyor. Bu facia, Suud rejiminin Hac farizesini yönetmekten sorumlu yetkililerinin kültüründe insanların hiç bir değeri olmadığını açıkça ortaya koydu, yoksa eğer böyle olmasaydı hacıların hayatını kaybetme musibeti çok daha sınırlı olurdu ve bu insanlara bu şekilde davranılmazdı. Bu yüzden Suud rejiminin bu facia konusunda açık bir şekilde izahatta bulunması ve bir daha tekrarlanması yönünde söz vermesi gerekirdi, ama bu rejim bunu bile yapmadı.

Üçüncü mesele, Mina faciası ve masum hacıların hayatını kaybetmesi ve acı sonuçları herkesçe bilinen bir gerçekti, ancak Suud rejiminin hiç bir eleştiriyi tahammül etmemesi ve hacılarını kaybeden ülkelerin insanlarının itiraz etmelerine karşı sabotaj yaparak onları Hac farizesinden mahrum bırakması, Hac farizesinin yüce hedefleri ile çelişen bir durumdur. Nitekim bu duruma İran İslam Cumhuriyeti hakkında şahit olduk. Çünkü İran hacılarına ister vefat etmiş olsun, ister hayatta olsun saygı duyan bir ülkedir ve bu yüzden Suud rejiminin Mina faciası sırasında hacılara karşı davranışına itiraz sesini yükseltti. Gerçekte Hac farizesini yöneten Suud rejiminin bu tarzda davranışı, Hac gibi bu denli hassas ve önemli bir farizeyi yönetme yetkinliğinin sorgulanmasına yol açtı.

Dördüncü ve son mesele, son bir yılda faciada hayatını kaybedenlerin ailelerinin acılarının, Suud rejiminin duyarsızlığı ve olayla ilgili hesap vermemesi yüzünden daha da derinleşmesidir. Gerçi Suud elebaşılarının insanların canını önemsemediklerini Yemen’de masum insanları, kadınları, çocuklar, yaşlıları ve hastaneleri ve okulları bombardıman ederek katliam etmesinde görmek mümkün. Nitekim şimdi de Yemen’de Suud rejiminin hiç bir sorumluluk hissetmeden masum sivilleri katliam etmeye devam ediyor. Gerçekte Suud rejimi bunca cinayetin karşısında hiç bir üzüntü de duymuyor ve bilakis bu rejimi uyaran BM’yi mali yardımlarını kesmekle tehdit ediyor. Tüm bunlar Suud rejiminin insanların canına ne kadar değer verdiğini anlamak için yeterlidir.015