Eylül 17, 2016 21:49 Europe/Istanbul

Geçen hafta Filistin gelişmeleri, Amerika’nın korsan İsrail’e yeşil ışık yakmasının etkisi altında yayılmacı politikalarından ağır bir şekilde etkilendi.

Geçen hafta BM’ye bağlı bir çok kurum ve kuruluşun, siyonist rejim İsrail’in yayılmacı politikalarını kınamasına ve bu rejimin provokasyonlarına ve BM’ye yönelik küstahça saygısızlığına tepkilerine şahit olduk. Gerçekte BM ticaret ve kalkınma örgütünün korsan İsrail’in cinayetleri hakkında bir rapor yayımlaması, Tel aviv elebaşılarını çileden çıkardı. Raporda eli kanlı rejimin Filistinli masum çocuklara yönelik cinayetlerinin yeni boyutları ifşa edilmişti, ancak bu ifşaat siyonist rejim elebaşılarını kudurttu.

İsrail’in ABD büyükelçisi Dany Danon BM ticaret ve kalkınma örgütünün Filistinli çocukların ölüm oranının artmasından korsan İsrail’i sorumlu tuttuğu raporuna gösterdiği tepkide raporun BM’de bulunan Filistin temsilcilerinin nüfuzu ve etkisi altında hazırlandığını ileri sürdü.

Bu arada BM insan hakları yüksek komiseri de bir açıklama yaparak siyonist rejimin BM insan hakları konseyi ile işbirliği yapmamakta derin mazisi olan bir rejim olduğunu belirtti.

BM insan hakları yüksek komiseri Zeyd Raid Hüseyin geçen Çarşamba günü yaptığı açıklamada, İsrail konseye işgal altındaki Filistin topraklarına ulaşmasına izin vermediğini belirtti.

Öte yandan BM genel sekreteri Ban Ki Moon da siyonist rejim Başbakanı Netanyahu’nun yerleşke inşaatının durdurulmasını isteyenlerin yahudi asimilasyonu taraftarı olmakla suçlamasını şiddetle reddetti. Moon bir kez daha İsrail’in yerleşke inşaatı uluslararası yasaların ihlali olduğunu vurguladı.

Korsan İsrail’in yayılmacı uygulamalarının BM tarafından kınanması her zaman bu rejimin BM yetkililerine yönelik provokasyonlarını ve haksız suçlamalarını beraberinde getirmiştir. Son zamanlarlda Filistin milletine karşı cinayetleri ve yayılmacı politikaları yüzünden uluslararası sert tepkiler ve eleştirilerle karşılaşan siyonist rejim, gerçekleri ters yüz göstermek ve yalan sözlerle mazlum Filistin milletine karşı cinayetlerini haklı göstermeye ve bir nevi uluslararası camianın bu cinayetlere ve yayılmacı politikalara desteğini sağlamaya çalışıyor. Ancak eli kanlı katil rejimin işgalciliğini ve yayılmacılığını ve yalanlarını sürdürmesi kamuoyunda daha fazla tepkilere yol açıyor ve dünya camiasını bu sahtekar ve işgalci rejimin cinayetleri ile tanıştırıyor. BM genel sekreterinin sözleri de bu konuya işaret ediyor.

Geçen hafta Suriye gelişmeleri bu ülkede başlayan yeni ateşkesin etkisi altında kaldı. Bu ateşkes Suriye’de şiddeti ve çatışmaları kısmen hafifletti ve ülkenin çeşitli bölgelerine insani yardım ulaştırılması için zemin oluşturdu. Ancak Suriyeli muhaliflerin ateşkesi ihlal etmesi ve öte yandan terör örgütleri de ateşkes anlaşmasından nemalanmaya çalışması ve başta ABD olmak üzere bazı tarafların ateşkese bağlı kalmakta samimi olmaması ateşkesi kırılgan hale getiriyor ve sonuçta Suriye krizinin siyasi yollardan çözümlenmesini engelliyor. Bu şartlarda askeri ve siyasi arenalarda kısa süreli ateşkesin de bir kazanım sayılamayacağı bellidir. Ama her şeye rağmen ateşkes anlaşması geçen Pazartesi gününden itibaren yürürlüğe girdi.

Suriye’de ateşkes anlaşması Amerika ve Rusya Dışişleri Bakanları John Kerry ve Sergei Lavrov’un Cenevre’de düzenledikleri müzakerelerin sırasında sağlandı. Anlaşmada çatışmaların durdurulması ve Halep kentine insani yardım ulaştırılması kararlaştırıldı.

Öte yandan Suriye’de sağlanan yeni ateşkes anlaşmasının içeriğine bakıldığında bazı eksiklikler ve yine bazı çelişkiler de göze çarpıyor ki bu da Amerika ve Batı’nın Suriye krizine yaklaşımından kaynaklanıyor. Bu eksikliklerin ve çelişkili konuların ateşkes anlaşmasında yer alması ise olumsuz etkileri olabileceği ve ateşkesi başarısızlığa sürükleyebileceği anlaşılıyor. Terörü iyi ve kötü olmak üzere ikiye ayırmak ve Suriye ordusunun teröristlerle mücadelesine buna göre bazı kısıtlamalar getirmek, anlaşmanın olumsuz sonuçlara yol açabileceği ve Suriye’de uygulanan ateşkesin muhtemel olumlu getirilerini etkileyebileceği muhtemel olan konulardır.

Amerika ve Rusya arasında gerçekleşen müzakerelerde sağlanan Suriye ateşkes anlaşması, kamuoyu Amerika’nın bu konuda samimiyeti konusunda ciddi kuşkuları bulunduğu bir sırada sağlandı. Suriye ateşkes anlaşması konusunda dikkat çeken bir nokta, Amerika’nın bu konuda şeffaf davranmaması ve anlaşmayı gizli tutmaya çalışmasıdır. Bu durum hatta ateşkesin tarafı olan Rusya yetkililerini bile itiraz etmeye zorladı. Bu bağlamda Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov Suriye ateşkesinde söz konusu olan hassas ve önemli konuların şeffaflaştırılması gerektiğini vurguladığı açıklamasında Amerika yönetimini bu konuda şeffaf davranmamakla suçladı.

Kuşkusuz Amerika ile Rusya arasındaki anlaşmayı kalıcı kılabilecek en önemli konu karşılıklı iyi niyet ve güven meselesidir ve bunun için ateşkesin tüm tarafları şeffaf ve samimi davranması gerekir. Başta Halep olmak üzere Suriye’nin çeşitli bölgelerinde çatışmaların durdurulması ve insani yardımların Beşar Esad yönetimi gözetiminde ulaştırılması ve terörle mücadelede Şam’ın yasal yönetimi ile koordineli hareket edilmesi, yeni ateşkes anlaşmasının başarılı olmasının şartıdır ve aynı zamanda iç ve dış tarafların Suriye krizinin çözümü konusunda ciddiyetini sergileyecektir.

Geçen hafta Bahreyn’de uluslararası camianın Halife rejiminin cinayetlerine geniş tepkisi ve Bahreyn halkının despot rejime yönelik protesto eylemlerini şiddetlendirmesi, Bahreyn gelişmelerini bölge gelişmelerinin başına getirdi. Bu çerçevede BM insan hakları konseyinin 35 üyesi geçen Perşembe günü Halife rejiminin siyasi muhaliflere karşı uygulamalarını şiddetle kınadı ve bu ülkede istikrarın sağlanması için geniş çaplı reform yapılmasını istedi. AB de BM insan hakları konseyinde okuduğu bildirisinde Bahreyn’de siyasi muhaliflerin vatandaşlıktan çıkarılmasından duyulan kaygıyı dile getirdi.

Bahreyn’de geçen hafta binlerce vatandaş şii alim Şeyh İsa Kasım’ın yargılanmasını kınamak amacıyla Şeyh Kasım’ın Maname’nin Eddar bölgesindeki evinin önünde toplanarak Halife rejimini protesto etti.

Bahreyn ahrar hareketi genel sekreteri Said Şahabi, Şeyh İsa Kasım’ın Arabistan’ın talimatı üzerine yargılandığını belirtti. Batılı devletlerin şii alim Şeyh İsa Kasım’ın yargılanmasına yönelik çifte standart tutumunu eleştiren Şahabi, Halife rejiminin Şeyh Kasım’ı yargılama kararı Arabistan’da alınan bir karar olduğunu ifade etti.

Bahreyn rejimi başta Arabistan askerleri olmak üzere ecnebi askerlerin yardımı ile muhalifleri bastırma ve işkence etmeyi sürürüyor. Arabistan rejimi ada kalkanı güçleri adı altında bini aşkın askerini onlarca tank ve  zırhlı araç eşliğinde Bahreyn’e yerleştirerek Bahreyn halkının itirazlarını bastırmakta önemli rol ifa ediyor.

Bahreyn halkı Şubat 2011’den beri barışçıl protesto eylemleri düzenliyor. Bahreyn halkı özgürlük, adalet, demokrasi ve halkın seçtiği bir yönetimin işbaşına gelmesini ve ayrımcılığa son verilmesini istiyor, ancak Halife rejimi kendi halkının haklı taleplerini baskı ve şiddetle bastırarak karşılık veriyor. Gerçekte Halife rejiminin Bahreyn’de özgürlükleri çiğnemesi ve siyasi aktivistleri tutuklayarak işkence etmesi ve bu ülkede tüm muhalif teşekkülleri yasaklaması, bu rejimin despot mahiyetini gün ışığına çıkarıyor ve bu durum iç ve dış arenalarda Halife rejimine karşı tepkileri tırmandırıyor.

Geçen hafta Arabistan rejiminin Yemen’de yasak misket bombaları gibi çeşitli yasak silahları mazlum Yemen milletine karşı kullanmasının geniş boyutlara ulaşması uluslararası kamuoyunda geniş tepkilere yol açtı. Bu çerçevede Yemen medeni toplum örgütleri birliği bir bildiri yayımlayarak Arabistan’ın Yemen milletine karşı yasak silahları kullanmasını uluslararası insan hakları yasalarının açık ihlali niteledi. Yemen milli heyeti üyesi Mehdi Meşat ise Arabistan ordusunun Yemen milletine saldırmasının baş sorumlusu Amerika olduğunu belirtti. Meşat, Amerika ve İngiltere Suud rejimini yasak silahlarla donatmak ve en sonuncusu bir milyar dolar değerinde olan bir çok silah anlaşması imzalamakla aslında Yemen’e yönelik dayatılan savaşın baş sorumluları olduğunu vurguladı.

Arabistan rejimi Yemen’de istifa eden kaçak Cumhurbaşkanı Mansur Hadi’yi yeniden iktidarın başına getirmek ve Yemen Ensarullah hareketini devre dışı bırakmak amacıyla Yemen topraklarına saldırdı. Suud rejimi eşit olmayan bu savaşta bir de misket bombaları gibi yasak silahları kullanmaya başladı. Yemenli kaynakların raporlarına göre bu savaşta şimdiye kadar on bin kişi hayatını kaybetti.

Misket bombalarının kullanılması 2008 yılında onaylanan konvansiyona göre yasaktır. Bu yüzden bu uluslararası belgeye istinaden Arabistan bu yasak silahları kullanan ve Amerika ve İngiltere de bu yasak silahları satan taraflar olarak savaş suçu, barışa karşı suç ve beşeriyete karşı cinayet işlemiş oluyor.

Öte yandan BM çocuk fonu UNISEF Yemen’de insani durumun vehameti, Arabistan’ın başını çektiği ittifakın saldırıları yüzünden olduğunu açıkladı. Sanal ortamda yayımlanan ve Yemen’de bir hastanede çekilen zayıflamış çocukların görüntüleri büyük teki uyandırdı. Yemenli çocuklar Arabistan’ın dayattığı savaştan en çok zarar gören kesimdir. Saldırgan Suud askerlerinin askeri operasyonları Yemen’de insani faciaya yol açmıştır. Bir süre önce de BM genel sekreteri Ban Ki Moon Arabistan ve başını çektiği ittifakı çocuk haklarını ihlal eden rejimlerin listesine aldığını, çünkü Arabistan son bir yılda Yemenli çocukların %60 kadarının ölümüne sebebiyet verdiğini açıkladı, ancak Arabistan’ın baskıları yüzünden bu rejimin adını geçici olarak listeden çıkardığını ve konuyu daha fazla inceleyeceklerini ilan etti.

Suud rejimi aynı zamanda uluslararası arenada da en büyük insan hakları ihlalcileri arasında yer alıyor , fakat BM insan hakları konseyi üyesi olduğundan başka ülkeler bu rejime ses çıkaramıyor. Ama her halükarda BM’nin Suud rejimine karşı pasit tutumu bu rejimi başta Yemen olmak üzere bölgede cinayetlerini şiddetlendirmekte küstahlaştırıyor, ki bu da kamuoyunun tepkisine neden oluyor.015