Kur'an-ı Kerim’de imamet ve velayet - 5
Ahzab suresinin 33. Ayeti, imametin temel şartlarından biri olan ismet meselesine temas eden ayetlerden biridir. Bu ayet, maddi ve fani etkenleri aşarak ismet ve taharetin yüce sınırlarına ulaşan yüce insanların hakikatini beyan ediyor.
Geçen bölümlerde Kur'an'ı Kerim ayetlerine göre İslam toplumun liderliği ve imameti, masum ve her türlü kötülükten ve hatadan arınmış insanların elinde olması gerektiğini anlattık. Geçen bölümlerde işaret edilen ayetlerden biri, Bakara suresinin 124. Ayetiydi ki Hz. İbrahim’in imamet makamına işaret ediyordu. Hz. İbrahim nübüvvet ve risalet makamına sahip olduğu halda ömrünün sonlarına doğru ve çok sıkı sınavları başarılı bir şekilde geride bıraktıktan sonra imamet makamına nail oldu. Hz. İbrahim daha sonra bu ilahi mevkii evlatları için de talep etti, ancak yüce Allah o hazrete verdiği cevapta, bu makamın zalimlere verilemeyeceğini buyurdu. Dolaysıyla imamet makamı, ilahi bir makamdır ve insanların seçimine göre değil de, asıl her türlü zulüm ve kötülükten arınmış insanlara verilir.
Biraz önce de belirtildiği üzere Ahzab suresinin 33. Ayeti de, imametin temel şartlarından biri olan ismet meselesine temas eden ayetlerden biridir. Bu ayet, maddi ve fani etkenleri aşarak ismet ve taharetin yüce sınırlarına ulaşan yüce insanların hakikatini beyan ediyor. Bu yüzden bugünkü sohbetimizi Tathir ayeti olarak ün yapan bu ayete ayırdık.
Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.
Bu ayette en önemli konu, İslam Peygamberi’nin –s– ehli beytinden kötülükleri ve pislikleri gidermek ve onları tertemiz yapmaktır.
Peki ama, bu kötülükler ve pislikler nedir ki Allah teala ehli beytin onlardan arınmasına vurgu yapıyor?
İslamî metinlere göre pislik maddi ve manevi olmak üzere ikiye ayrılır. Enam suresinin 145. Ayetinde pislikten maksat murdar ya da akan kan ya da domuz etidir ki necis ve kötüdür ve tüm bunlar pisliğin maddi boyutunu yansıtır. Günah, fısk, kıskançlık, tamah, nefsin heva ve hevesleri, şirk, küfür, bidat vesaire de bazı ayetlerde kötülük ve pislik olarak zikredilmiştir ve pisliğin manevi boyutunu temsil eder. Ancak Tathir ayetindeki pislik ve kötülük genel bir kavramdır ve her türlü ahlaki çirkinliği ve kötü sıfatı ve küfür ve nifak ve isyanın bir araya getirdiği çirkin davranışı kapsar.
Tathir ayeti, İslam Peygamberi’nin –s– eşlerine hitap eden ayetlerin arasında yer almaktadır. Ahzab suresinin önceki ayetlerinde, yani 30 ve 31 ve 32. Ayetlerinde yüce Allah şöyle buyuruyor:
Ey peygamber hanımları! Sizden kim açık bir hayâsızlık yaparsa, onun azabı iki katına çıkarılır. Bu, Allah'a göre kolaydır. Sizden kim, Allah'a ve Resûlüne itaat eder ve yararlı iş yaparsa ona mükâfatını iki kat veririz. Ve ona (cennette) bol rızık hazırlamışızdır. Ey Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer (Allah'tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) çekici bir eda ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Güzel söz söyleyin.
Bu ayetlerde tümü emir ve tehdit şeklinde olan ve aynı zamanda rica da içeren ve eğer iyi amelde bulunursanız şöyle olur veya eğer kötü amelde bulunursanız böyle olur gibi ikazların ardından zamirler dişiden erkeğe dönüşürken ayetin ifadesi tamamen değişiyor ve takdir edercesine şöyle buyuruyor: ... Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.
Bazı müfessirler bu ifade biçimdeki değişikliği Kur'an'ı Kerim’in kelamının fesahati şeklinde telakki ediyor ve Arap dilinde ve şiirlerinde bunun bir çok örnekleri bulunudğunu öyle ki sözün ortasında birden önemli bir konuya değinildiğini ve ardından önceki konuya devam edildiğini belirtiyor. Bazı müfessirler de ehli sünnet ve şii kaynaklarında beyan edilen bir çok rivayete istinat ederek Tathir ayeti tamamen bağımsız olduğunu ve önceki ve sonraki ayetlerle ilgisi olmadığını, çünkü Kur'an'ı Kerim’in peygamber efendimizin –s– eşlerine hitap etmesi onların makul olmayan talepleri yüzünden olduğunu ifade ediyor. Oysa Tathir ayeti İslam Peygamberi’ne –s–, Hz. Ali –s– ve Hz. Fatıma –s– ve Hasan –s– ve Hüseyin’e –s– hitap etmektedir.
İslam Peygamberi’nin –s– sahabesi, tabein ve İslam bilginlerinin tümü Tathir ayeti bu beş şahsiyet hakkında nazil olduğu konusunda hemfikirdir. Hatta ayetin nazil oluşuna şahit olan ve onları da kapsamasını uman ümmi Selma ve Ayşe de ayetin bu beş şahsiyeti kapsadığını ve ehli beytten maksat Allah Resulü –s–, İmam Ali –s–, Hz. Fatıma –s–, İmam Hasan –s– ve İmam Hüseyin –s– olduğunu açıkça beyan etmiştir.
Abdullah bin Ahmet bin Hanbel’in Gayetul Meram adlı eserinde ümmi Selma’dan naklen şöyle anlatılıyor: Tathir ayeti benim evimde nazil oldu ve evde yedi kişi vardı: Cebrail, Mikail ve Ali ve Fatıma ve Hasan ve Hüseyin ve ben o sırada evin kapısına yakın bir yerde oturmuştum. O sırada Resulullah’a –s– sordum: acaba ben de ehli beytten miyim? Resulullah –s– şöyle buyurdu: Sen doğru yola hidayete erenlerdensin. Sen peygamberin eşlerinden birisin.
Ehli sünnetin seçkin müfessiri ve muhaddisi Salabi de Kur'an'ı Kerim tefsirinde şöyle diyor: İslam Peygamberi’nin –s– eşi Ayşe’den Cemel savaşı ve o yıkıcı savaşa müdahalesi hakkında sorulduğunda şöyle dedi: bu bir ilahi takdirdi. Ve Ali hakkında sorulduğunda şöyle dedi: benden Resulullah’ın nezdinde en sevilen insan olan ve Resulullah’ın –s– en sevdiği insanın eşi olan birini soruyorsunuz. Ben kendi gözlerimle gördüm ki Resulullah –s– Ali ve Fatıma ve Hasan ve Hüseyin’i bir araya topladı ve şöyle buyurdu: ey yüce Rabbim, bunlar benim hanedanım ve ehli beytimdir. Onlardan pislikleri ve kötülükleri uzaklaştır ve kirlerden arındır. Ben sordum: ya Resulullah, ben de onlalrdan mıyım? Resulullah –s– şöyle buyurdu: sen uzak dur. Sen hayır ve bereket üzerinesin, ama bunlardan biri değilsin.
Mustedrek alel Sahiheyn adlı kitapta da şöyle rivayet ediliyor:
Bir gün Resulullah –s– buyurdu: bana onları çağırın. Sahabe sordu: ya Resulullah, kimleri çağıralım. Resulullah –s– şöyle buyurdu: ehli beytimi, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’i. Onlar gelince Resulullah –s– abasını onların üzerine attı ve ellerini kaldırarak şöyle buyurdu: ey yüce Rabbim bunlar benim hanedanımdır. O sırada Tathir ayeti nazil oldu.
Tathir ayeti ehli beytin eşsiz faziletinin işaretidir. Bu yüzden masum imamlar her daim sözlü tartışmalarında bu ayetten yararlanırdı. Nitekim İmam Ali –s– şura gününde bu ayete işaret ederek şöyle buyurdu: sizleri Allah’a yemin ettiriyorum, acaba aranızda hakkında Tathir ayeti nazil olan biri var mıdır? Hani Allah Resulü –s– beni ve Fatıma’ya ve Hasan ve Hüseyin’i kendi abasının altında topladığı ve şöyle buyurduğu biri var mıdır: ey yüce Rabbim, bunlar benim hanedanım ve ehli beytimdir. Onlardan pislikleri ve kötülükleri uzaklaştır ve kirlerden arındır? Şura üyeleri hep birlikte hayır dedi.
İmam Hasan –s– de sevgili babası şehit düştükten sonra insanlara hutbe okurken şöyle buyurdu: bu gece öyle bir bu dünyadan ayrıldı ki geçmiştekilerden hiç kimse hayır amelde onu geçemedi ve gelecektekiler de hiç bir saadette ona erişemez. O gerçekten cihat eden biriydi ve rusulullah –s– sürekli onu kendi bayrağı ile istediği her yere gönderirdi ve Cebrail sağdan ve Mikail soldan onu koruyordu ve kendi elleriyle İslam’a zafer kazandırmadan geri dönmezdi.
İmam Hasan –s– boğazı düğümlendi ve şöyle devam etti: ben müjdeleyen ve korkutanın evladıyım. Ben Allah’a ve Allah’ın emrine uymaya davet edenin evladıyım. Ben, Hak teala her türlü kötülükten arındırdığı ve fertlerini masum ve mutahhar yaptığı bir evin üyesiyim.015