Ekim 01, 2016 15:22 Europe/Istanbul

Kur'an-ı Kerim’in bir çok ayeti İmam Ali’nin –s– velayeti hakkında nazil olmuştur. İmam Ali’nin –s– velayeti ve hilafeti hakkında nazil olan ayetlerlden biri Maide suresinin 67. Ayetidir ve bir çok ehli sünnet ve şii alim ve müfessir da bunu doğrulamış ve ayetin Kadir olayı ile ilgili olduğunu vurgulamıştır.

Değerli dostlar, bugün Kadir bayramı. Bu mübarek bayramın tüm İslam alemine ve müslümanlara kutlu olmasını dileyerek Kur'an'ı Kerim’de imamet ve velayet başlığı altında hazırladığımız dizi sohbetimizin son bölümünü sunmak istiyoruz sizlere.

İslam dini tüm insanlara ve tüm zamanlar için nazil olan ebedi ve son ilahi dindir. İslam Peygamberi –s– bu şerefli dini tebliğ etmek ve yaygınlaştırmak için tüm imkanlarını kullandı ve hiç bir fırsatı kaybetmedi. Allah Resulü’nün –s–  bu yolda sarf ettiği emek ve çaba, sahabeyi o hazretin bu uğurda canını bile feda etmesinden endişelendirecek kadar fazlaydı. Öyle ki Şuara suresinin 3. Ayetinde İslam Peygamberi’ne –s– hitaben şöyle buyurmakta: (Resûlüm!) Onlar iman etmiyorlar diye neredeyse kendine kıyacaksın!

Allah teala Tevbe suresinin 128. Ayetinde de peygamberinin yüce özelliklerini takdir ederek şöyle buyurmakta:

Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.

Ancak o hazretin şerefli ömrünün sonuna doğru ağır bir şekilde hitap ederek peygamberini kendisine nazil olanı tam olarak insanlara iletmesini ve eğer bunu yapmazsa artık O’nun Peygamberi olamayacağını, çünkü Allah’ın emrini itaat etmeyen peygamber, peygamberlikten düşmüş olacağını buyurmaktadır.

Maide suresinin Tebliğ ayeti olarak ün yapan 67. Ayeti, İslam dünyasının nübüvvet ve risaletten sonra en önemli meselesine temas ediyor. Allah Resulü’nün –s– şerefli ömrünün sonlarına doğru nazil olan bu ayet İslam Peygamberi’ne –s– kendisinden sonra hilafet meselesini tüm açıklığı ile insanlara anlatmasını ve halkın durumuna bu açıdan açıklık getirmesini emrediyor. Ayet Allah Resulü’ne –s– hitap ederek başlıyor ve görevini açık ve net bir şekilde hatırlatırken şöyle buyuruyor:

Ey Resûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et.

Ayet daha fazla vurgu yapmak üzere Allah Resulü’nü –s– şöyle uyarıyor:

Eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun.

Ayet en son İslam Peygamberi’nin –s– İslam’ı ve risaletini koruma kaygısı ve korkusunu bertaraf etmek için o hazreti şöyle teselli ediyor:

Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez.

Tebliğ ayeti özel ifadesi ve İslam Peygamberi’ni –s– tehdit etmesi ile beraber Resulullah’ın –s– risaletinde çok önemli bir meseleden söz ediyor. Bu mesele nübüvvet kadar önemlidir ve eğer yerine getirilmeyecek olursa, Resulullah’ın –s– risaleti tamamlanmamış olacaktır. Kur'an'ı Kerim’in tümünde bir tek bu ayette Allah Resulü –s– mesajı gizlememekle tehdit ediliyor ve eğer bunu anlatmazsa 23 yıl boyunca risaleti heba olacağı vurgulanıyor. Kuşkusuz bu vurgu ve uyarı namaz, oruç, Hac, cihat, zekat ve İslam’ın bilinen diğer talimatı ile ilgili değildi. Çünkü maide suresi İslam Peygamberi’nin –s– mübarek ömrünün sonlarına doğru o hazrete nazil olmuştur. Ayette kullanılan tabirler, ayetin üzerinde durduğu konunun bazıları karşısında sert tutum sergiledikler bir konu olduğunu öyle ki hatta İslam Peygamberi’nin –s– canı bile tehlikeye düşebileceğini gösteriyor. Kuşkusuz Allah Resulü –s– canını İslam uğruna feda etmekten asla korkmazdı, nitekim o hazret uzun yıllar tek başına putlarla mücadele etti ve daha sonra da müşriklerle savaşta asla geri adım atmadı ve hiç bir şeyden de korkmadı. Tüm bunlar ve ayetin nazil oluşunun şanı da bu önemli ve hassas meselenin İslam Peygamberi’nin –s– halefi ve hilafet meselesini tebliğ etmekten başka bir şey olmadığını ortaya koyuyor.

Kuşkusuz yersiz bağnazlıklar bu ayetle ilgili bir çok hakikati gizledi ve tüm müslümanların bundan yararlanmalarına mani oldu. Buna karşın ehli sünnet alimlerin ceşitli tefsir ve hadis ve tarih eserlerinde bir çok rivayette açık ve net bir şekilde bu ayetin Hz. Ali –s– hakkında nazil olduğu belirtiliyor. Bazı rivayetler çok detaylı ve uzunca ve bazı rivayetler de kısa ve özettir. Bazı rivayetler hadisenin bir köşesini ve diğer bazı rivayetler de diğer bazı köşelerini anlatıyor. Ancak bu rivayetlerin hepsi bir araya getirildiğinde ve ayrıca İslam tarihinde yer alan yazılara bakıldığında şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor:

İslam Peygamberi’nin –s– mübarek ömrünün son yılında Hac farizesi tüm ihtişamı ile Allah Resulü’nün –s– katılımı ile yerine getirildi. Medine dönüşü Cahfe diyarının yakınlarında Hz. Cebrail –s– nazil oldu ve yüce Allah tarafından şu ayeti getirdi: Ey Resûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Bu gelişmenin üzerine Allah Resulü –s– kafilenin durmasını emretti. Müslümanlar yüksek sesle kafilenin önünden gidenleri geri dönmeye davet etti ve ayrıca kafileden geriye kalanların da gelmelerini bekledi. Öğle namazı vakti gelmişti ve hava da çok sıcaktı. Cemaat namazı Allah Resulü’nün imametinde kılındı. O sırada halk dağılmak istedi, ancak Resulullah –s– onlara dağılmamalarını ve hepsi kendilerini yeni bir ilahi mesajı duymak için hazırlamalarını istedi. Bu yüzden develerin semerinden yüksekçe bir minber kuruldu ve Allah Resulü –s– minberin üzerine çıktı ve ilkin Allah’a hamd etti ve ardından insanlara hitaben şöyle buyurdu:

En insanlar, ben pek yakında Allah’ın davetini icabet ediyor ve aranızdan ayrılıyorum. Ben sorumluyum, siz de sorumlusunuz. Acaba benim hakkımda nasıl şahadet getirirsiniz? Kalabalık hep birlikte ve yüksek sesle şöyle karşılık verdi:

Biz şahadet getiriyoruz ki sen risalet görevini tebliğ ettin ve hayırseverlik şartını yerine getirdin ve bizi hidayete erdirmek için sonuna kadar çaba ve emek harcadın, Allah sana hayır mükafat versin.

Resulullah –s– şöyle devam etti: acaba siz Allah’ın yeganeliğine ve benim risaletime ve kıyamet gününün hakkaniyetine ve ölülerin o günde dirileceğine şahadet getiriyor musunuz? Kalabalık her birlikte, evet şahadet getiriyoruz, dedi.

Resulullah –s– şöyle buyurdu: Ey yüce Rabbim sen şahit ol. Ve bir kez daha sordu: Ey insanlar, acaba benim sesimi duyuyor musunuz? Kalabalık, evet diye karşılık verdi ve bunun üzerine çölü derin bir sessizlik sardı, öyle ki rüzgarın sesinden başka hiç bir ses duyulmuyordu. Allah Resulü –s– şöyle devam etti:

Şimdi bakın, sizin aranızda yadigar olarak bıraktığım şu iki değerli ve kıymetli şeyle ne yaparsınız? İlki Sıkli Ekber, Allah’ın kitabıdır ki bir tarafı Allah’ın elinde ve diğer tarafı da sizin elinizdedir. Doğrudan sapmamak için onu bırakmayın. Ancak benim ikinci değerli yadigarım hanedanımdır ve yüce Rabbim bana haber verdi ki bu iki şey cennette bana gelinceye kadar asla birbirinden ayrılmayacak. Bu iki şeyi geride bırakmayın, çünkü helak olursunuz ve bu iki şeyden geri de kalmayın, çünkü yine helak olursunuz.

Birden kalabalık Allah Resulü’nün –s– eğilerek Ali’nin –s– elini tutup kaldırdığını gördü, öyle ki her ikisinin koltuğu göründü ve tüm insanlar da gördü. O sırada Resulullah’ın –s– sesi daha da yüksek ve daha de netleşti ve şöyle buyurdu: tüm insanlardan müslümanlara karşı onlardan daha layık olan kimdir? Kalabalık Allah ve Peygamberi diye karşılık verdi. Resulullah –s– şöyle devam etti: Allah benim mevlam ve önderimdir ve ben de müminlerin mevlası ve önderiyim ve onlara karşı onlardan daha şayesteyim.

Allah Resulü –s– bu sözlerin ardından şöyle devam etti:

Ben kimi mevlası ve önderi isem, Ali de onun mevlası ve önderidir. Resulullah –s– bu sözleri tam üç kez tekrarladı ve ardından başını göğe kaldırarak şöyle arz etti: Ey yüce Rabbim, onun dostlarını dost edin ve onun düşmanlarını düşman bil, onu sevenleri sev ve ona gazap edenlere gazap et. Ona yardım edenlere yardım et ve onu terk edenleri yardımından mahrum et. Hakkı ona yoldaş et ve onu haktan ayırma.

Allah Resulü –s– şöyle devam etti: Bilin ki burada bulunan herkes bu haberi burada bulunmayanlara iletmelidir.

İslam Peygamberi’nin –s– hutbesi sona ermişti ki o sırada Hz. Cebrail –s– nazil oldu ve Allah Resulü’ne –s– şu ayeti okudu: Bugün sizin dininizi tamamladım ve nimetimi de size tamamladım.

Resulullah –s– şöyle buyurdu: Allah büyüktür, Allah dinini tamamladı ve nimetini bize tamamladı ve benim nübüvvetimden ve risaletimden ve Ali’nin –s– benden sonra velayetinden razı ve hoşnut oldu.

Bunun üzerine kalabalık arasında büyük bir coşku ve şevk yaşandı ve insanlar Hz. Ali’yi –s– bu mevkii yüzünden kutladı. Hz. Ali’yi –s– kutlayanların arasındaki önemli şahsiyetlerden ikisi Ebu Bekir ve Ömer idi ki kalabalığın önünde şöyle dediler: Aferin sana, aferin sana ey Ebutalib’in oğlu, sen tüm mümin kadınların ve erkeklerin mevlası ve önderi oldun. Osırada ibni Abbas da şöyle dedi: Allah’a and olsun bu misak herkesin boynu üzerinde olacaktır.

Merhum Allame Emini bu rivayeti ehli sünnetin 16 kitabından nakletmiştir. Gerçi bazı müfessirler bu ayette saklı olan gerçekten kaçınmak için başka mazeretler uydurmaya çalışmıştır. Örneğin bu hadise Ali –s– ile dostluk çerçevesinde olduğunu ve Maide suresinin kitap ehli olanlarla ilgili olan 67. Ayetinden önceki ve sonraki ayetleri velayet ve hilafet ve imamet meseleleri ile uyumlu olmadığını ileril sürmüştür. Kuşkusuz bu mazeret Kur'an'ı Kerim ile aşina olan insanlarca asla kabul edilebilir bir mazeret değildir. Çünkü bu kesim, Kur'an'ı Kerim ayetleri tedrici bir şekilde ve çeşitli sebeplerden ötürü ve ihtiyaçlara ve zaruretlere göre nazil olduğunu bilmektedir. Kur'an'ı Kerim klasik bir kitap değildir ki tek bir konuyu baştan sona izlesin. Bu yüzden bazen bir surede çeşitli konular yer alır ve her biri ayrı bir hadise ve gelişme ile ilgilidir, ama aynı zamanda suredeki tüm ayetlerin arasında bir nevi uyum ve bağ da söz konusudur. Maide suresi de bazı bölümleri kitap ehli olanlar ve bir bölümü de Kadir hadisesi ile ilgilidir. Gerçi bu iki konu da bir açıdan birbirine bağlıdır, şöyle ki Resulullah’ın –s– halefinin belirlenmesi kitap ehli olanların meseleleri üzerinde de açık etkisi söz konusudur. Kitap ehli olanlar Allah Resulü’nün –s– rihlet etmesi ile birlikte İslam’ın dağılmasını bekliyordu, fakat Hz. Ali’nin –s– Kadir gününde imamete ve velayete atanması ile beraber umutları hüsrana dönüştü.015